Bakınız Başbakan ne kadar lütufkar davranmış! “Biz Yezidi de olsa teröre bulaşmadığı sürece, insana insan olduğu için değer veririz!” Rezalete bakar mısınız?! “…Yezidi de olsa…” Güya “İnançlara ve toplumlara saygılıymış” gibi laf ederken nefret suçu işlemekten geri kalmıyor. Zaten himmet, keramet, adalet ve merhamet timsali Zerdüşt Peygambere, Zerdüştlüğe hakareti rutin demeç haline getirmişti.
Başbakana göre Kürtler, tutuklu gazeteciler, siyasetçiler “terörist.” Aleviler “Ucube.” Yezidiler (Ezdi olacak) “Değerli görülmeye muhtaç!” da işin “de, da” kısmı var. “Zerdüştler sapık.” Vah zavallı vah…!!! Sana mı vah edip dövünsek, senin bu nefret tutkuna rağmen seni seçenler mi? Huzurunda peymançe duran, eteklerine temenna eden bakanlarına, milletvekillerine mi yansak!!!??? Kendimize mi vah etsek bu rezaletler karşısında hala gerekeni yapamadığımız için? Görülüyor ki nefret dili başbakan için “Kazara olan” bir durum değil. Adeta bir lügat haline gelmiş. Neden diye sormaya gerek var mı? Tarihi “1071’den başlatıp 2071’de bitiren, siyasi perspektifini Yavuz, Ebu Suud Efendi… gibi katillerden alan, sürekli savaş kışkırtıcılığı yapan bir başbakandan ne beklenebilir ki?…
Bir yandan hakaretlere, nefret suçu işlemeye devam eden başbakan diğer yandan “Talimat veririm Oslo Görüşmeleri yeniden başlayabilir.” Diyerek bildik salvolara, taktiklere devam ediyor. Öte yandan 50 güne dayanan “Süresiz açlık grevi” devam ediyor. Sormak lazım. Ey başbakan Oslo’da ne yaşandı? Neden “Görüşmecilerin” oyunbozanlık etti? Bu kan ve gözyaşı, bu acı ve katliam daha ne kadar devam edecek? Roboski arada kaynadı gitti Sayın Başbakan! “KCK, Balyoz, Ergenekon…” derken memleketi ABD’nin Siyasal Hıristiyanlık, muhabbet ve şefkatte pek müptela olduğunuz Fetullah Gülen marifetiyle sürdürülen Siyasal İslam, İsrail’in Siyasal Yahudilik üçgeninde; “Ilımlı Alevi İslam”, Tv 6 Marifetiyle “Kürt İslamcılık” noktasına “Henüz getiremedinse” de az “Mesafe” aldın sayılmaz!
“Oslo’ya kadar yorulmaya gerek yok. Bursa’da da olur barış.” Demişti Bülent Ersoy Hanım. Lakin kimin haddine düşmüş siz haşmetlu ecdadının yolundan gidene akıl vermek?
Hani “Yargılanacağını” iddia ettiğin ve senin taktik marifetlerin sonucu “Mahkemeye gelmeye sağlığı müsait değil!” raporu alan 12 Eylül darbecisi Kenan Evren’le benzeştiğini biz biliyorduk da “Bakın Başbakanımız açılımlar yaptı. Açılım devam ediyor. Açılımı baltalamayın!” diyenler bilmiyordu. Onlar da öğrenmiş oldular. 12 Eylül 1980 Askeri Faşist darbesinin insanın kanını donduran işkencelerine karşı, yapacak başka şeyleri olmadığı için ölüm orucuna yatan Kemal Pir, Hayri Durmuş, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek unutulmadı, unutulmayacak da… Hadi diyelim o zaman askeri diktatörlük vardı. Darbeden 32 yıl sonra AKP iktidarında olanların askeri darbeden ne farkı var? Yine insanlar en değerli varlıklarını, canlarını ölüme yatırmış değil mi? Ne istiyor süresiz açlık grevinde bulunan canlar? “Anadilde savunma, toplumsal barış, PKK Lideri Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması ve çözüm için görüşülmesi.” Başbakan ne diyor? “Tek millet, tek dil, tek din!”
Haftasonu Basel’de canlarla bir söyleşiye ve Strasbourg’da Fransa Alevi Federasyonu tarafından düzenlenen “Ayrımcılığa, Asimilasyona ve Savaşa Hayır!” mitingine katılmak için İsviçre’nin Basel’e Kantonu’na gittim. Basel’de ibreti Türkiye’lik bir duruma tanık oldum. Basel Kanton Parlamentosu Basel’de yaşayan yaklaşık 8 bin Alevi’nin inancını resmi olarak kabul etti. Basel’de bulunan “Basel ve Çevresi Alevi Kültür Derneği” ile Basel Kanton Parlamentosunda bulunan Türkiyeli Türk ve Kürt milletvekillerinin çabaları da önemli etken olmuş. Ancak Basel Parlamentosu Aleviliği bir inanç olarak kabul etmeyebilirdi. Ama kabul etti. İnsanlığa bakınız! Demokrasiye, hümanizmaya bakınız! Merak ediyorum, AKP Hükümeti Basel Kantonu’na veya İsviçre’ye “Nota verir mi?” Gitti “Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünü oluşturan Tek Din!…” Başbakan “Suriye’yi haletlikten sonra Basel’e sefer” edebilir.
Bir yanda 8 bin insanın inancına saygı duyarak demokrasinin gereğini yapan bir devlet! Diğer yanda dilini, haklarını ve özgürlüğünü istemek için “Süresiz açlık grevi”nden başka çaresi kalmayan tutsaklar…!!! Ve bunu görmeyen kör, sağır ve faşist bir zihniyet…
Başbakan sadece söylemleri ile nefret suçu işlemiyor. Zindanlarda ölüm sınırında olan insanların yaşamına umarsız kalarak, çatışmalarda Hakka Yürüyen asker ve gerilla canların durumuna seyirci kalarak ve kullandığı kin, kibir ve nefret saçan dille kışkırtıcılık yaparak nefret suçu işliyor!.