Darbe sonrası Dersim’de camilerde ve salonlarda çeşitli irşat konferansları düzenleniyordu. Bu ‘İrşat Konfe-ransları’nda Diyanet yetkilileri ve bölgenin ‘ileri gelenleri’nin dışında askerler de konuşuyor, toplantılarda nefret söylemi aşılanırken insanlara da gözdağı veriliyordu.
12 Eylül’ün ‘Dersim’e İrşat’ politikalarından biri de camiler ve salonlardaki irşat konferanslarıydı. Konferanslarda, gözdağı ve nefret söylemleri ön planı çıkıyordu. Dönemin Dersim Valisi Kenan Güven’in de bulunduğu bir konferansta Yüzbaşı Cemal Çoban’ın hedefine solcular ve Ermenileri alarak yaptığı konuşma bunu açıkça ortaya koyuyor. Yüzbaşı Çoban, şunlarısöylüyor: “Bölge insanımızın misafirperverliği, saflığı, anlatılan, propagandası yapılan her şeyin doğru olduğuna inanması, her aileden birkaç kişinin Avrupa veya ülkemizin büyük şehirlerinde işçi olarak çalışması ile başıboş kalan gençlerin kolayca aşırı sol ve bölücü vatan hainlerinin tuzağına düşmesine neden olmuştur. Önce masum meslek kuruluşları, öğrenci, öğretmen ve gençlik dernekleri şeklinde faaliyete geçen ve bu derneklere öğretmenleri, öğrencileri, memurları, gençlerimizi üye kaydeden vatan hainleri, kısa sürede pek çok vatandaşı, kirli emellerine alet edecek şekilde suç işlemeye mecbur etmişlerdir. Devlet makamları ve güvenlik güçleriyle karşı karşıya getirmişlerdir. Onlar için insan hayatının, devlet nizamının, aile saadetinin, ülkenin birlik ve beraberliğinin önemi yoktur. Önemli olan kendilerine lider kabul ettikleri insanlık düşmanı, vatan haini, komünizmin fikir ve eylem hocalarının isteklerini yerine getirmektir. Önemli olan ülkemizin bölünüp parçalanmasına, terörizmin, komünizmin pençesine düşmesine, ocakların sönüp, hanelerin yıkılıp, ülkesine, milletine, toprağına, bayrağına bağlı vatansever vatandaşların öldürülmesine, ay yıldızlı bayrağın yerinde baykuş timsali orak çekiçli kızıl bayrağın dalgalanmasına hizmet etmektir.”
Ermenilere nefret
Konferansta Ermeniler için, “Ohannes’ten Orhan, Haçik’ler Haydar, Garbis’ler Kemal, Kirkor’lar Kamil adlarını alarak bölgemize sızdılar diyen Çoban, şunları söylüyor: “Yüzlerce yıldır Doğu Anadolu ’daTunceli dahil bir Ermenistan devleti kurmak, bu bölgedeki halkımızı geçmişte olduğu gibi binbir işkenceyle yok etmek isteyen Ermeni örgütleri ASALA köpekleri, şimdi bir plan ve haince emellerle Ermeni militanlarını Türkçe adlar koyarak bölgemize sokmaya başladılar. Saf gençlerimizi kandırıp kirli emellerine alet ettiler. Önce bölgede bu faaliyetlere ‘dur’ diyecek gençleri, halka doğru yolu gösterecek yaşlı, tecrübeli, ileriyi gören vatansever insanları hedef seçtiler. Ülkemiz aleyhine yürütülen yıkıcı faaliyetlere karşı olmayı, vatanseverliği, mertliği faşistlik, ihbarcılık kabul edip bunları hedef alıp yok etmeye başladılar. Bu yaşlı, akıllı, uzak görüşlü insanların evlerine dost gibi geldiler, sofrasına oturup ekmeğini yediler, sonra da köpeklerin bile yapamayacağı kalleşlikle çoğunu sofra başında vurdular. Ekmeğini yediği insanları arkadan vuracak kadar, 70 yaşındaki ihtiyarları yatakta kurşunlayacak kadar, bazılarını kasaplarda asılı etler gibi ayaklarından asıp gözünden kurşunlayacak kadar gözü dönmüş, insanlığını kaybetmiş, sadist, ruh hastası, Ermeni köpekleriyle işbirliği yapan bu örgüt elemanları hangi haklı davanın savunucularıdır? 12 Eylül’e kadar şehirde, köyde, her yerde açıktan zararlı faaliyetlerini sürdüren bu beyni yıkanmış, kandırılmış örgüt elemanları, 12 Eylül harekâtından sonra devletin kararlı tutumu, güvenlik güçlerinin bölgenin huzur ve sükûnunu sağlamak için başlattıkları etkili mücadele karşısında silahlarını alıp dağlara çıktılar. Dağlara çıkıp dağlarda ne yaptılar? Köylülerimizin başına musallat oldular. Çalışmadan yaşayıp köylünün bir lokma ekmeğine, bir avuç çökeleğine ortak oldular. Irzına, namusuna, parasına göz koyup halkı baskı, terör ve tehditle korkutup eşkıyalığa başladılar. Kendilerine karşı olan aklı başındaki vatandaşları öldürdüler. Bir kısmını korkutup il dışına göç ettirdiler. Köylerimizde yaşlı insanlar, kadın ve çocuklardan başka kimse kalmadı. Otuzdan fazla vatandaşımızı öldürüp, sayısı belirsiz kişilere dayak atıp gelinlik çağdaki kızları dağa kaldırıp, evlerde yatıp kalkıp, babası, kocası ekmek parası için gurbette, yurtdışında bulunan kızların, gelinlerin ırzına geçip, bölgede yapılmadık kötülük bırakmayan bu hainler, bu Allah, kitap, din, iman, gelenek, görenek tanımayan, bu namus düşmanları daha neyi savunmaktalar?”
İhbar mecburiyeti getiriliyor
Konuşmasında devletin 12 Eylül’den sonra bölgeye en yetenekli kamu yöneticisi ve görevlilerini atadığını, nitelikli personelle hizmetin etkinliği ve veriminin çok arttığını iddia eden Yüzbaşı Cemal Çoban, Dersimlilerin “teröristleri” ihbar etmesinin “mecburi” olduğunu gözdağı da vererek şöyle anlatıyor: “Köylerde muhtar ve ihtiyar heyetleri, köy korucuları, köyde yaşayanlar, Köy Kanunu’nun kendilerine verdiği yetki ve sorumluluklara göre, köye gelen-giden her yabancıyı takibe, sorgulamaya ve en yakın güvenlik kuvvetlerine haber vermeye mecburdurlar. Köyde devlet aleyhine, toplum zararına yürütülmek istenen yıkıcı, bölücü ve diğer suç sayılan faaliyetleri önlemeye, en yakın zabıtaya haber vermeye mecburdurlar. Bütün şefkatine, vatandaşına kol-kanat gerip onu koruyup kollamasına rağmen olaylar devam ettikçe, anarşi ve terör önlenmedikçe, bölge halkından bu kötülük güçlerine, yasadışı örgütlere destek devam ettikçe devlet, gittikçe artan etkin yasal, idari ve askeri tedbirler almak, devletin bekası, milletin huzuru için suçlulara ve suç işleyenlere yardım edenlere ağır cezalar tatbik etmek zorunda kalacaktır. Devletin gücü sınırsızdır. Şiddet göstermeyişi şefkati ve büyüklüğündendir. Milyonluk ordu besleyen, binlerce tankı, topu, uçağı bulunan, her türlü modern silahı bulunan devletimiz, gücünü halkı üzerinde göstermek istememektedir.”
(Radikal-Tarık Işık)