Nasıl ki Osmanlı İmparatorluğunun bir Alevi siyaseti var idi ise, Türkiye Cumhuriyeti de bir Alevi siyasetine sahip olmuştur. Osmanlıda kabaca imha olarak dışa vuran uygulamalar, Cumhuriyet döneminde Aleviler üzerinde toplumsal mühendislik biçiminde geliştirilmiştir. Şiddetle imha ve teslim alma süreçleri -Koçgiri, Desim- sonrası, Alevilerin kendisini tanımlamaya zorlamıştır. Bu tanımlamayı, kendi birliğinden başkaca bir alternatif bırakmayarak yapmıştır.
Bazıları cumhuriyetin laik olduğunu, Alevilerin nefes aldığını söyler. Bu çok gerçekçi değildir. Laiklik ancak tam düşünce özgürlüğüyle anlam bulabilir. Özgürlüğün, inançsal kurumlaşmanın sadece bir dine, mezhebe, inanca verildiği, her şeyin ona göre düzenlendiği bir sistem ne zamandan beri laiklik olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti daha baştan itibaren Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. TSK ve Diyanet yasaları birlikte çıkarılmıştır. Askeri ve Dini temel düzenleme bu dönemde birlikte temel kurumlar olarak şekillendirilmiştir. Diyanet Sünniliği esas almıştır.
Alevilik Osmanlı döneminde gördüğü baskıları cumhuriyet döneminde de görmüştür. Aleviler, Cumhuriyet döneminde ibadetlerini gizli yapmıştır, kendilerini gizlemişler, yakın zamana kadar kendilerini okullarda, işyerinde, bulundukları yerlerde kendilerini gizli tutmak zorunda kalmışlardır. Sadece yoğun oldukları yerlerde kendi kimlikleriyle bilinir olarak yaşamlarını idame etmişlerdir. 1990 yıllında ilk kez Alevi ismini kullanarak kurulan Alevi derneklerine karşı açılan dava ancak 2000 yıllarında kazanılarak Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir ilke imza atılabilinmiştir. Bu yönüyle cumhuriyet döneminde öncekinden farklı bir inanç özgürlüğü olduğu söylemek, Kemalist propagandanın ötesinde bir anlam ifade etmemektedir.
Bir başka temel sorun Aleviliğin İktidara bulaştırma çabalarıdır. Bunu en çok devlet ve devleti temsil eden kurumlarıyla ilişki içinde olan Alevi Örgütü yapmaktadır. Alevilik iktidar dışı toplumdur, iktidar ideolojisin karşısında yer alır. Şimdi Aleviliğin iktidarla buluşturulması büyük zayıflığı içerir. Aleviliğin ne kadar asimilasyona uğradığını gösterir. Kendinden ve Alevilikten uzaklaşmış olmayı resmeder. Aleviliği iktidar ile buluşturmak kadar kötü bir şey olamaz. Aleviliğin en önemli özelliği iktidar dışı toplum olmasıdır. İktidar dışı toplum olmaktan zarar görmüş olabilirler, ama bugün İktidar dışı olmak büyük bir özgünlüktür, güzelliktir, ödüldür, büyük bir değerdir. Hatta sistem dışı toplum olmak, tarih içinde böyle bir toplumsal gerçeğe sahip olmak bugün aslında sadece Türkiye’de değil, bütün Ortadoğu’da özgürlüğün ve demokrasinin mayası olmaktır, özü olmaktır. Alevilik tabii ki bu kendi tarihine dayalı güzelliğiyle yaşayacaktır. Bu güzelliğine uygun bir tutum takınacaktır. Bu tarihsel değerlere uygun bir dünya görüşü olacaktır. Olaylara, olgulara Aleviliğin tarihinden gelen hak, adalet, eşitlik duygularıyla yaklaşacaktır. Ancak böyle yaklaşılırsa Alevilik temsil edilebilir. Aleviliğin tarihine, özüne yaklaşım, tutum gösterilebilir. Bunun dışındaki her tutum iktidar ile ilişkilenme ve bencil çıkarlarla bozulmuş bir Alevilik anlamına gelir. Bu tür eğilimler Aleviliği bir nevi Hızır paşanın sofrasına oturtmaktır. Pir sultanın yaklaşımı ortadır. İktidar kültürüne buluşan birinin yemeğini “benim köpeğim bile yemez” demiştir. Çünkü iktidar yemeği kirlidir, kanlıdır. Zulüm ve baskı üzerine kurulmuştur.
Bir diğer konu Alevi Örgütlerin İslam’a yaklaşımıdır. Alevi Çevrelerinin İslam’ı yorumlama biçimleri, kendilerinin tanımlanmasına itiraz ederken İslam’ı tanımlamaya kalkış biçimleri ciddi sorunları barındırmaktadır. Din ve inanç düşmanlığı, “laiklik” diye sunulmuştur. Alevilik ve inanç önderlerinin hizmetleri yasaklanmıştır. Alevi ibadetine, inancına yasaklar getirilmiştir. Din ve inanç düşmanlığı örgütlendirilmiştir. Unutmayalım ki; din düşmanlığını yaratan burjuvazidir, burjuvazi iktidar olmak için din düşmanlığını yaratmış, kullanmıştır. Cumhuriyet tarihine iyice bakıldığında ulus devlet projesiyle sadece etnik ve inanç grupları değil aynı zamanda İslamcılarda baskı altına alınmıştır. Kendisi olmayan “Diyanet İslam”ı örgütlendirilmiştir. Bugünün AKP iktidarına yol açan nedenleri anlamak için geçmişte yapılan İslam ve din düşmanlığını anlamak gerekmektedir. Yok, sayılan Alevilik üzerinden imha, asimilasyon geliştirilirken, Kemalist merkezci bir “Diyanet İslam” üzerinden de güya kontrol ettikleri bir İslam yaratılması projesi yürütülmüştür. İşte AKP bu siyasetin ürünüdür. Bunun daha iyi anlaşılabilmesi için CHP, ordu ve devlet bürokrasisine bakmak lazım. Bakıldığında görülecektir ki; laiklikten nasipsiz politikalar siyasal İslam iktidarının sebebidir. Siyasal İslam’ı iktidara taşıyan CHP zihniyetidir.
Bilinmelidir ki; siyasal İslam ayrı, kültürel İslam ayrıdır. Kerbela bu iki ucun kırılma noktasıdır. Bir tarafında Hak, Muhammed ve Ali dururken diğer tarafında lanetledikleri Muaviye ve Yezid durmaktadır. İslamiyet’i başından beri iktidarcı, baskıcı, devletçi yorumlamak doğru değil. “İslamiyet kılıç gücüyle oluşmuştur” demek eskitir. Yanlıştır. İslamiyet’in ilk çıkışı farklıdır. İktidardan uzaktır. Haksızlığa karşı çıkıştır. Toplum değerlerine dayanan, adaletsizliğe karşı duruştur. Medine’de toplumsal düzen, farklıdır. Eşitlikçilik, paylaşımcılık gelişmiştir. Kısacası İslamiyet dönemin sosyal ihtiyaçlarından doğmuştur. Bu ihtiyaçları karşıladığı için kutsallaştırılmıştır. Benimsenmiştir, sahip çıkılmıştır. Sorunların çözümü konusunda toplum için fikir üretmiştir. Böylesine bir yolculukla yola çıkılmıştır.
İşte Alevilikte, İslamiyet’in bu yolculuğa çıkışındaki hak, adalet mücadelesini kendi mücadelesi olarak görmüştür. İslamiyet’in ilk dönemlerini benimsemiş, onun temsilcisi haline gelmiş ve onun adalet mücadelesini desteklemiştir. Aleviler, İslamiyet içinde en iyi hak mücadelesini kim vermişse onu sahiplenmiştir. Ali ve Ehlibeyt sevgisi, sahiplenmesi ondan gelmektedir. İslamiyet’in mezhebi değil ama İslamiyet’ten etkilenmiştir. Bundandır ki; Ali, Muhammed ve Hüseyin gibi eşsiz değerlere sahip çıkılmıştır. Yine Alevilik, birçok farklı merkezden beslenmiştir. Hak, adalet, eşitlik mücadelesini kim vermişse kendisini ona yakın görmüştür. Ona sahiplenmiş ve içselleştirmiştir. Şeyh Bedrettin böylesine bir bakışın sahiplenmesi ve temsil edilmesidir. Alevilerin, İslamiyet ile olan bağını ve bakışını böyle yorumlamak daha doğrudur.
Aleviliğin diğer ucunda duran Cem vakfının İslam’ı yorumlama biçimi bu anlamda yanlıştır. Cem Vakfının” Alevilik İslam’ın özüdür” demesi doğru değildir. “Aleviliğe İnanç sentezi” demek daha doğrudur. Akla, mantığa yakındır. Aleviliği İslamiyet’in mezhebi demeden ondan “etkilenmiştir” demek daha doğrudur. Alevilik yalnız Zerdüşt, Maniden, Mazdekten ve İslamiyet’ten de etkilenmemiştir. Birçok kültürden etkilenmiştir. Doğu’nun birçok bilge kültüründe yararlanmıştır. Ortadoğu’daki inançların yarattıkları değerlerin toplandığı bir inanç olarak bugüne gelmiştir. Adaletin, eşitliğin ve ortak paylaşımın, yaşamın kutsandığı bir değerler topluluğu olarak direnerek gelmiştir.
Alevi ulularımızın yaptığı da budur. İnançların Toplumla barışık olan yanlarını ön plana çıkararak gelmiştir. Aleviliği esnek bir tanımla, hak, adalet, eşitlik mücadelesi üzerinde savunmuşlardır. Köklerini derine salıp, hiç bir dine, ırka düşmanlık yapmadan, insanlığın ortak değerlerini alarak, bize miras bırakmışlardır. Mirasımıza sahip çıkalım ….
Aşk ile…