Başbakanın Alevilik ve cemevi tanımı bir canımızın mizahi tasviri ile “tekamül” etti. Öyle ya İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yaparken, “Cemevi cümbüş evi” demiş, dozerlerle Karaca Ahmet Dergahı üzerine “Sefer etmeyi” bile düşünmüştü. Akabinde “Yürü ya kulum” nidasına binaen parti kurmuş, başbakan olmuş… “Çırak, Kalfa…” derken “Usta olmuştu.” Ecdattan devşirme akılla “Usta” mertebesine “Terfi eden” başbakan bu kere cemevini “Ucube” diye sıfatlandırmıştı…!!! “Ustalıktan, devlet başkanlığına” terfi etmeyi tahayyül ettiği her halinden anlaşılan başbakan bu kere bir AKP milletvekilinin “Sayın Başbakanım cemevleri Alevilerin ibadet merkezidir. Bunun gereğini yapalım!” demesi üzerine “Alevilik İslam’ın bir alt yorumudur. İslam’ın ibadet mekanı cami olduğuna göre Aleviler de camiye gitsin. Cemevi kültür evidir!” demez mi?… Belediye Başkanlığında “Cümbüş evi” Başbakanlığın “Ustalık” mertebesinde “Ucube” Devlet Başkanlığını tahayyül ederken “Kültür evi!…” Az tekamül etmemiş hani!
Laiklik ve demokrasinin iki temel unsuru bu yabancılaşmayı nasıl aşacak? Aleviler “Kürt, Türk, Arap fark etmez. Hepimiz Aleviyiz!” Kürtler de “Alevi, Sünni fark etmez hepimiz Kürt’üz!” ezberinden vazgeçmediği sürece yabancılaşma devam edecek!
Dil, etnik kimliğin ve sosyal iletişimin temel unsuru ise inançta kişiliğin ve sosyal yaşamın oluşmasında bir o kadar belirleyicidir. Kaldı ki Kürtler ve Türklerin Alevi ortak paydasında buluşuyor olması ortaklaştıran bir unsur olması gerekirken yıllarca uygulanan resmi ideolojiden dolayı yabancılaşmayı getirmiştir. Kimi “Alevi araştırmacılarının” kerameti kendinden menkul belirlemelerle Kürt Aleviliğini kimilerinin de Türk Aleviliğini “Daha muteber” görmesi ve buna bağlı toplumsal algılar da yabancılaşmanın bir başka nedenidir. Hünkar Hacıbektaş’ı Türk/İslamcı ideolojinin saptırmaları ile “Anadolu’yu Türkleştirmek ve İslamlaştırmak için gelen Türk/İslamcı!” kabul eden Kürt Alevilerin sayısı az değil!… Pir Seyit Rıza’yı resmi ideoloji bakışı ile “İngiliz Ajanı” sayan Türk Alevilerin sayısı da az değil!… Alevi Yol Uluları yaşanmış bir deneyim ve toplumsal hakikat üzerinden “Herkesin inancı kendine kutsal.” diyecek kadar bilge ve anlayışlı yaklaşırken bazı “Kürt Alevi araştırmacıları” Dersim Kızılbaş Aleviliği gibi kavramlar üretip İç ve Batı Anadolu’da yaşanan Aleviliği küçümseyip Munzur Baba, Düzgün Baba ve Kul Himmeti, Pir Sultan Abdal’ı ayrıştırma basiretsizliği gösterebiliyorlar!!! Tersinden Çepni, Tahtacı gibi toplumsal sıfatlandırmaları Alevilikte ayrışma unsuru gibi gören ve “Kürt’ten Alevi olmaz!” diyen “Türk Alevi Araştırmacıları” da yok değil!!! “Anadolu Aleviliği” Türk Misakı Milli algısıyla üretilmiş ve Kürt, Arap, Arnavut… Alevileri yok sayan bir yaklaşımdır. Ayrıştırıcı bir yaklaşımla kutsanan “Kürt Aleviliği” ise aynı amaca hizmet etmektedir.
Çare Aleviliğin özünde ve Kürt siyasal hareketinin çoğulcu perspektiflerindedir. Alevi erenleri, evliyaları “Yol bir sürek bin bir. Gönül kalsın yol kalmasın!” deyişini ezbere söylemediler! Günümüz toplumsal yaşamının yolu demokrasi, yöntemi çoğulculuk temelinde etnik ve inançsal kimlikleri kabul, saygı ve dayanışmadır. Aleviler bunun farkına varır, Kürtler ise siyasal perspektifi doğru algılarlarsa laik, demokratik Türkiye özlem olmaktan çıkmaz mı?..