Türkiye devletinin emriyle önce, Medeni Yıldırım, Ali İsmail Korkmaz, Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük, dün de Ahmet vuruldu. Ağaçlarının ve çocuklarının katliamına karşı durmak için sokaklara çıkan bir avuç yürekli insanın çoğu kör edildi, çoğu yaralandı. Gaz yediler, sopa yediler, gözaltına alındılar, hapislere atıldılar.
Tarihten bu yana ağaçlarına, akarsularına ve insanına düşman olan devlet, dün de Ahmet Atakan’ın canını aldı. Yine bir avuç yürekli insan sokaklara çıkacak. Gaz soluyacaklar, sopa yiyecekler, sakat edilecekler, gözaltına alınacaklar ve vatan hainliği ile suçlanarak mahkemelerde yargılanacaklar.
Bu çocukların ne bir avuç toprağı vardı nede apartmanları, yazlıkları. İstedikleri tek şey insanların geleceğiydi. Ağaçlarına sahip çıkıyorlardı; Bu ülkenin insanları biraz temiz hava soluyabilsinler, ağaçların gölgelerinde çocuklarıyla, eşleriyle oturabilsinler diye. Akar sularına sahip çıkıyorlardı, ülkelerindeki tüm canlılar bir yudum içecek su bulabilsinler diye. Kendileri ne o ağaçların altında oturma nede o sulardan içme beklentisi vardı.
İnsanların yaşadıkları ülkelerin doğası, toprağı, suyu o ülkede yaşayan herkesindir. Kimsenin o doğayı, o suları kendi çıkarları için kullanma hakkı yoktur. Devlet denilen kurumun da böyle bir hakkı yoktur.
BİRAZ GERİLERE GİDELİM:
Ünlü coğrafyacı Strabon’un överek bahsettiği tarihi Zeugma, Hellenistik dönemin en ünlü kentlerinden birisi sular altında bırakılırken, yine bir avuç yürekli insan tarihine sahip çıkmış, güçleri yetmemişti. Rant çevreleri ve tarih düşmanı devlet için Zeugma yeterli değildi.
Bergama’daki Allianoi Antik Kentini sular altında bırakmaya karar verdiler, bir avuç yürekli insanın gücü buraya da yetmedi.
Hasankeyf için hazırlıklarını yaptılar. Cumhuriyet ile başlayan ve 12 Eylül faşizmi ile temelleri sağlamlaşan Sünni, kindar devlet kurumlaşması tarihini yeniden yazacaktı. Bunu yapması için geçmişin tüm izleri silinmeli, Türkiye İslam devleti olduğunu kanıtlamalıydı..
Bunlar için gerekli sermaye yine halkın ortak malı olan doğasından çıkarılacaktı. “Size iş vereceğiz, sizi zengin edeceğiz” söylemleri etkili oldu ve dağlara saldırı başladı. Bu gün en ilkel yöntemlerle her dağın, her tepenin üzerinde bir maden ocağı açılmış durumda. Ormanlar yok ediliyor, akar sular siyanür ve kimyasal maddelerle zehirlenirken, bu durumu yöre insanına anlatmaya çalışanlara, kafası uçuk, zengin olacağını zanneden yöre insanı karşı çıkıyor. Güçleri yetmediği yerde, işkencesi ve katliamıyla dünya tarihine geçen askerler gönderiliyor.
Madenlerin çalışabilmesi için yollar yapılıyor. Yapılan yolların, kendileri için yapıldığını düşünen, gelecekten haberi olmayan cahillik yine söz dinlemiyor. Birileri zengin oluyor ama zengin olanlar çalışanlar değil, talancılar.
TÜM BUNLAR YAŞANIRKEN
Talanlar, katliamlar yaşanırken insanların oyları ile seçilmiş olan bir başka durum daha yaşanıyor. Ülkesine, vatanına, insanına sahip çıktığını söyleyen muhalefet partileri. Hiç birinden ses yok. Birey olarak katılanlara sözüm yok. Sular altında bırakılan tarih, bu toprakların tarihi değil mi? Yok edilen doğa, bu ülkenin doğası olmuyor mu? Kirletilen sular hangi ülkenin akar suları? Öldürülen gençler bu ülkenin çocukları değil mi? Neredesiniz? Neden sesiniz çıkmıyor? Siz kimsiniz sahi?
Festivallerde, açılışlarda boy gösteren, büyük büyük sözler söyleyen sizler, insanlığınızı tarif eder misiniz?
Her gün bir örgüt kurarak başkan olanlar, örgüt yönetimlerinde fiyaka satanlar, en tepeden ahkam kesenler size de soruyorum; insanlığınızı nerede bıraktınız?
Birkaç yürekli örgüt ile, bir avuç yürekli insan bu katliamların önüne geçemiyor, siz bari onların önüne duvar olmayın..
ALEVİ CANLAR
Alevi köylerine yapılan camiler, bu camilere atanan imamlar ve bilinçsiz muhtarlar, yapılan cemevlerine yönetici seçilen asimilasyoncu yöneticiler (bilinen sayıları az da olsa) aracılığıyla süren asimilasyon Alevi kimliğini yok etme sürecine girdi. Ramazan cemi adı altında, bayram namazları cemevlerinde kılınır oldu. Muharrem yasında iftar yemeği vermeler başladı. Cemler de haremlik selamlık oturulur oldu, kadınlarımız cemlerde türban bağlar boyuta geldi. Gülbenklerin yerini Kuran ayetleri aldı, Sazla söylenen düvazların yerini ilahilere bırakmaya başladı, kutlu doğum haftaları yapılmaya başlandı. Dedelerin bazıları ortada molla elbiseleri ile dolaşıyorlar. Dedeleri Osmanlı’nın en kanlı katliamlarına karşı kimliğini korumuş olan bir toplumun bu yaşananlara ses çıkarmıyor oluşu sizleri yaralamıyor mu?
Kıpırdayın yerinizden canlar. Dedelerinizin mirasına sahip çıkın. O sizin kimliğiniz, sizi insan eden binlerce yıllık birikim. Çocuklarınıza sahip çıkın Ahmet’ler ölmesin diye bir şeyler yapın. Sokaktaki bir avuç yürekli insanın yanı bizim yerimiz. 30 yıldır bu ülkede ölen her insanımıza sahip çıksaydık, bu gün böylesi katliamları, böylesi asimilasyonları yaşamazdık.
Sonuç olarak: Bu ülkede tarihiyle, geçmişiyle, doğasıyla kanlı dindar bir tarih yazılırken, bir avuç yürekli insan bu ülkenin gerçek tarihini de yazıyor. İnsan yüreği taşıyan o güzel yüreklere selem olsun…