“Her şeyi Allah’a anlatacağım!’’ Bu cümle Suriye’’de akıl almaz yöntemlerle katledilen çocuklardan birinin söylediği son söz! Bir çocuğa bu sözü söyleten, zalimler katliamı artırdıkça, mazlumların sığınacağı bir tek “Allah’ı’n’ kalması! Bir çocuk bu sözü söyleyebilecek bilgelik düzeyine ulaştıysa orada yaşanan zulüm ve katliamın boyutunu düşünmek mümkün mü?
Tamamen silahsız, savunmasız ve çaresiz olan insanlara saldıran El Kaide, El Nusra’nın katliamcı kan emicileri kan dondurucu yöntemler kullanıyorlar. Kesmek, yakmak, tecavüz etmek, işkence ile öldürmek… Bu katil sürüsünün yöntemleri Maraş, Çorum, Madımak’taki kan emici katillerin kullandığı yönteme ne kadar da benziyor değil mi? Maraş’ta canilerin katliam sırasında neler yaptığını anlatmaya insanın dili varmıyor, utanıyor insan. Üç yıl önce Çorum’da katıldığım bir etkinlikte konuşmacı olan dönemin savcısı “Katledilen insanların vücutlarında kızgın demirle dağlanmış bir partinin baş harfleri vardı. Bunu ibreti alem olsun diye yapmışlardı!’’ dedi. Hangi parti olduğunu söylemedi ama bu kadar aleni bir şeyi söylese ne olur söylemese ne olur? Yine Madımak’ta yapılanları bilmeyenimiz yoktur. Türkiye’de katliam yapanlarla Suriye’de katliam yapanlar her yönden akrabadır. Yöntem, zihniyet, uygulama, niyet, davranış vs. hepsi aynı. Bu çarpıcı gerçek ortadayken, katliamın adına “Savaş’’ diyenlerin ya aklından zoru var ya da katliamdan bir çıkarı var.
Savaş, topu, tüfeği, silahı ve bu silahları kullanma becerisine sahip düzenli ve eğitimli güçleri olan taraflar arasında olur. Suriye’deki Türkmen ve Arap Alevilerin savaşacak silahı da, ordusu da yoktur! Kürt Halkı Rojava’da mazlum halklara ve yeni yüzyıla örnek olabilecek bir örgütlenmenin ve yaşamın temellerini atarken 30 yıllık birikimin olanaklarından yararlanıyor! Ama Rojava dışında kalan Türkmen ve Arap Aleviler tamamen savunmasız ve açık hedef durumunda.
On gün önce Ankara’da derneğimizin cemevine sığınan Suriyeli mültecilerle konuştum. Mülteciler çok perişan bir haldeydi. Cemevimizin yöneticileri ve cemevine gelen canlar onlara gereken her türlü yardımı yaptı. Uzunca bir sohbetimiz oldu mülteci canlarla. Kürtçe (Kurmancî) konuştuk. Sohbetimizin sonunda adı Lokman olan mülteci can “Kaç gündür Türkiye’deyiz bu şekilde bir konuşmamız olmadı’’ diyerek sevincini ve memnuniyetini ifade etti. Halep’e bağlı bir kasabadandı bu canlar. O bölgedeki “Tek Kürt, Alevi yerleşim yeriymiş.’’ Canlar Üryan Xızır Ocağı talipleri. Üryan Xızır Ocağı pirleri Adıyaman’ın Çelikhan İlçesine bağlı Bulam kasabasındaki Büyükşahin’lerdir. Pir ocağı olan Üryan Xızır Ocağı’nın mürşit ocağı Avuçan Ocağıdır. Lokman ve Ali cana ocaklarını, ocak zadelerini anlattım, Kürtçenin Kurmancî lehçesinde gayet güzel anlaştık. Büyük bir dikkat ve saygı ile dinlediler. Hele “Ben de Avuçan Ocağındanım.’’ Dediğimde yaşadıkları duyguyu, yüzlerindeki ifadeyi anlatamam. İkrarlı, müsahipli, görgü ve sorgudan geçen yolun hakiki yolcusuydu mülteci canlar. Lokman can cemlerde zakirlik hizmetini, Ali can da gözcülük hizmetini yürütüyormuş. “Bir gün sizin oralara geleceğim!’’ dedim. (Ki mutlaka gideceğim.) Mülteci canlar Rojava’ya gitmek üzere Ankara’dan ayrıldılar. Umarım yaşamsal bir tehlikeye uğramadan Rojava’ya geçerler.
Bu insanlara kıyanın dini, imanı, vicdanı olamaz! Paranoyak emelleri için kadim kutsal değerleri kullanan, dinleri tekeline alan ve “Allah adına’’ katliam yapanlar için din silah, iman mermi, ibadet de katliamdır.
Suriye’de gözü dönmüş katilleri yöneten, yönlendiren, silah ve mühimmat veren güçlerden biri de AKP hükümetidir. Türkiye’den giden tırlar dolusu silah ve patlayıcı ile Suriye’deki mazlum insanlara kıyılıyor.
ABD, AB, AKP… Bu katliamı izleyen, sesiz kalan ve perde arkasından yöneten güçlerdir. Aslında Başbakan perde arkasından da yapmıyor, aleni bir şekilde destek veriyor. “Esad rejimi karşıtılığı’’ üzerinden politika yürüten Başbakan katliamın yarattığı vahşet tablosunu hiç mi hiç görmüyor?! Hükümetin “Bolu’da, Tokat’ta eğitip’’ lüks otellerde misafir ettiği katil sürüsü için öldürmek, tecavüz etmek meslek haline gelmiş.
Bu katliam karşısında insani, vicdani, hukuki, siyasi sorumluluklarımız var. Bunları yerine getirmek ibadet kabilindendir. Daha fazla masum insan kanı akmadan, yaşamını yitirmeden önce ermişlerin diliyle “Her şeyi Allah’a anlatacağım!’’ diyen Suriyeli çocuğun sesine kulak vermek ve harekete geçmek gerekir. Vicdanı, imanı, dermanı ve sevgisi olanlar, gelin Suriye sınırına yürüyelim!..