Hünkâr Hacıbektaş Veli sekiz yüz yıl önce söylemiş! Kuşkusuz Hünkârın vurguladığı ilim gerçeğinin içeriği öncelikle Hak ve hakikat yolunda yürümektir. Aleviliğin temel düsturu da Hak ve Hakikattir. Lakin Hak ve hakikat bir çırpıda anlaşılacak emek ve çaba sarf etmeden öğrenilecek bir durum değildir. Hak kavramı kutsal değerlerin bir odakta toplanması, bu kavram üzerinden yaşama ve evrene dair gerçekliklerin tanımlanmasıdır. Bu anlamda Aleviliğin “Laiklik” veya “Çağdaşlık” gibi pozitivist eğilimlerle söylenen ve söylene söylene anlam yitimine uğrayan, sıradanlaşan kavramların içine sığmayacağını defalarca ifade ettik. Hak kavramı egemen din ve inanç anlayışlarının “Tanrı” ve “Allah” tanımlarına ve bunlara yüklediği anlamlara karşı üretilmiş toplumsal, mazlum ve masum bir kavramdır.
“Tanrı” krallıklar eliyle kirletilen ve talana, yalana, yağmaya alet edilen bir değerdir. “Allah” imparatorluk ve ulus devletler eliyle tekçi iktidarın dayanağı yapılmıştır. “Hak” ise mazlum ve mağdurların egemen din ve devlet anlayışına karşı toplumsal akılla yarattığı halksal bir değerdir. “Alevilik Hak ve hakikat gerçeği ile yürüyen ve yürütülen bir inançtır” dedik. Tarihi her döneminde iktidarların, devletlerin ve egemen zihniyetlerin kirlenmiş ortamından uzak duran Aleviliği yaşatan temel düstur “Ocak” sistemiydi. Bu gün Alevilik Yol ve süreğin yaşamasında ve yaşatılmasında sancılar yaşıyorsa bunun temel nedeni Ocak sisteminin dağıtılmış/dağılmış olmasıdır.
Alevilik Güncel olarak yaşadığımız tüm sorunlara çözüm üretebilecek, tanım getirebilecek derinliğe ve genişliğe sahiptir. Alevilerin yaşadığı açmazın nedeni sorunları Alevice tanımlamak, Aleviliğin verileriyle yorumlamak yerine, güya “Alevice yorum yapıyorum!” adı altında bitmiş tükenmiş siyasal akılla yorumlamalarıdır. Tam da Aleviliğin Hak ve hakikat yorumuna ihtiyaç duyulurken, kendi inancına yabancılaşmak hiçbir sorunu çözmeyeceği gibi asimilasyonun önüne de geçemeyecektir.
Demokrasi ve insan hakları çağı! Bilgi, iletişim çağı! Diye tanımlanan 21. Yüzyılın Alevi değerlerine çok ihtiyacı var. Çoğulculuk, eşitlik, özgürlük, adalet gibi değerlerin ekmek ve sudan daha elzem olduğu bu ortamda Alevilik olmalı bu değerleri yönlendirecek ve yaşatacak ışık görevi yapmalıdır. Lakin gelin görün ki Aleviliğe en çok yabancılaşmış onlalar Aleviler. Alevilik adına söz söyleyen temsil hakkı olduğunu iddia eden kimi cahiller ırkçılık yapmaktan geri durmuyorlar. Türk/İslamcılığın batağında çırpınan bu kişiler Türk/Alevicilik yapıyorlar. Tüm sosyal örgütlenmelerde olduğu gibi, Alevilikte söylenen ve ilke haline gelen değerler de mutlaka bir tecrübenin sonucunda söylenmiştir. “Yetmiş iki millete bir nazarla bakmak” tabiri halkları, inanç gruplarlını, cinsiyetleri eşit görmek birini diğerine egemen kılmamak anlamındadır. Bunca saldırı ve katliam karşısında Hak ve hakikat yolundan ayrılmayan erenler bu deyimi imparatorlukların mazlum halklara barbarca yağma, talan, katliam ve saldırılarına karşı söylemiştir.
Alevilikte Hak ve hakikat yaşamı teşkil eden her şey olup bir Alevinin sorumluluğu “Her şeyi” bilmek, anlamak, kendi yol ve süreğinde sosyal bir birey olabilmektir. “Alevilik insanı merkezine koyar!” diyenler Aleviliği eksik algılamıştır. Alevilik yaşamı ve yaşamsal olan ne varsa onu merkezine koyar. Kainat, dünya, doğa, çevre Aleviliğin merkezindedir. İnsan ise bu değerleri koruyup, geliştirip, yaşama becerisini sağlayabilecek bir varlıktır. Alevilikte “İnsan çok değerli, diğer varlıklar az değerli” değildir.
Kapitalist modernite atmosferi kirletti, küresel olarak yaşama dair ne varsa talan etti, canlı olan ne varsa katlediyor! Ulus devlet kapitalist modernitenin canavarıdır. Aleviler “Gelin canlar bir olalım!” hakikati ışığında ülkemizde ve bölgemizde ulus devletler eliyle yapılan bu zulüm ve katliama karşı sol, demokratik, devrimci, sosyalist, hümanist, feminist çevreleri birlik çatısına davet etmelidir. Aleviler kendi inancını tanıyarak, Aleviliğin kadim değerlerini yaşatarak, demokratik modernite tezinin mücadele becerisiyle buluşmalıdır.