HDP seçimlere parti olarak gireceğini açıklar açıklamaz ülke gündeminin başlarına yerleşti. Hem sağdan hem de soldan düzen savunucuları adeta feryadı figan halde HDP’nin parti olarak katılmasının baraj altında kalmaya yol açacağını, bu durumun da AKP’yi anayasa değiştirecek çoğunluğa ulaştıracağını söylemeye başladılar. Ama ne gariptir ki, iktidar partisi AKP de HDP’nin seçimlere parti olarak katılması durumunda eğer meclise giremezlerse “Çözüm Süreci masasında” olamayacaklarını söyleyerek tehdit etmektedir.
Düzen savunucuları tarafından oynanmak istenen oyunu göremezseniz, hepsinin HDP’yi çok sevdiğini sanırsınız.
Oysa hem CHP ve MHP, hem de AKP bugünkü iktidar-muhalefet rollerinden şikayetçi değil aksine çok memnunlar. HDP’nin parti olarak barajı aşması durumunda bu düzen içi oyunun bozulacağını bildiklerinden “HDP’sever”(!) kesilmişlerdir.
Bir siyasal partinin kuruluş amacı iktidar olmak için mücadeledir. Partiler iktidar perspektifi ve programı ile siyaset sahnesine çıkarlar. HDP programı da ülkede yeni bir yaşam ve değişim programıdır. HDP programının diğerlerinden farkı, bugünkü insanlık düşmanı sistemin kökten değiştirilmesini hedef almasıdır. HDP parti programında halklarımıza, emekçi sınıflara, inançlara, etnisitelere ve en çokta toplumun yarısını oluşturan Kadına iktidarı birlikte paylaşmayı vaat etmektedir. Bunu pratiği ile de göstererek başta eş başkanlık sistemiyle söz konusu kesimlere partinin tüm karar ve yetki organlarında yer vermektedir. Örgütlü olduğu tüm alanlarda, Belediyelerde başından beri cins eşitliğini simgeleyen biri kadın , biri erkek eşbaşkanlık sistemini kalıcılaştırmıştır.
HDP bu seçimlerde diğer partilerden temel farkını ortaya koyarak, eşit sayıda kadın ve erkek aday göstereceğini açıklamıştır.
HDP’nin Kasım sonunda açıkladığı parti olarak seçimlere katılma kararına ilk tepki iktidardan gelmişti. İktidar bu kararı hemen “kaos planı, üst akıl, dış mihrakların kışkırtması” olarak değerlendirmiş ve HDP’nin kararından vaz geçmesi için türlü girişimlerde bulunmuştu.
Bugün gelinen noktada bu kez; sözde sol ile liberaller ve yazar-çizerler HDP’ye yüklenmeye başladılar. Argümanları ortak “Barajı geçmeniz mümkün değil! Tayyip Erdoğan’ı başkan yapacaksınız!”
Hatta bazı çevreler, bir adım daha ileri giderek partinin bu kararının “Tayyip Erdoğan ve Abdullah Öcalan arasında danışıklı dövüş” olduğunu iddia ediyor ya da bu imayı taşıyan dedikodu yayıyorlar.
Anlayacağınız, sağıyla, soluyla, liberalleriyle her kesim HDP’ye yükleniyor. Türkiye’de Tayyip Erdoğan’a muhalefet etmenin bütün sorumluluğu, bu partiye aitmiş gibi varsa yoksa HDP’ye akıl veriliyor. Aslında bunu söylemekle bir gerçeği dile getiriyorlar. Türkiyede mevcut devlet düzenine karşi tek muhalefet HDP’dir.
Kendini sorgulayan yok. Sistem kaynaklı biriken sorunların çözümünü hedefleyen HDP ve bazı Devrimci demokratik sol güçler dışında çözüm öneren yok.
CHP ve MHP’nin bugünki iktidara karşı herhangi bir alternatif getiremediğini, iki partinin de bulundukları yerden memnun olduğunu görüp sorgulayan yok.
Solda dikkat çeken bir eğilim de HDP, CHP ve diğer sol güçlerin seçim ittifakı yapma önerisidir. Burada büyük bir kafa karışıklığı göze çarpıyor. Görülemeyen ya da anlaşılmak istenmeyen nokta HDP; örgütlenişi, ideolojisi ve mücadele anlayışıyla sistemin alternatifi bir yaşamI savunurken, CHP’nin yaşadığımız sistem alayışıyla bütünleşmiş TC kurucusu, tekçi zihniyet savunucusu bir parti olmasıdır. Bu iki partinin bir araya gelmesi eşyanın tabiatına aykırıdır. Bilindiği gibi Türkiye’de çokça lafı edilen “üst akıl ve dış mihraklar” eliyle bir sistem yaratıldı ve iktidar ile muhalefet görevleri söz konusu partiler arasında paylaştırıldı.
Bu kurulu sistemin tek gerçek alternatifi ülkenin tüm ötekileştirilen, etnik, kültürel, inançsal, sınıfsal kesimlerinin çıkarlarını ve taleplerini temsil eden HDP ve Devrimci demokratik güçlerdir . Eğer bir seçim ittifakından söz ediliyorsa bu güçlerin yani HDP ile sistemle mücadeleden yana diğer sol güçlerin ittifakından bahsedilmelidir. Sosyalisler ve devrimciler açısından savunulması gereken tek ittifak modeli budur. Bizler açısından CHP’nin içinde olduğu bir seçim ittifakı savunulamaz.
HDP bugünkü duruşuyla bir halklar, ezilen sınıflar,ötekileştirilmiş inançlar ve etnisiteler partisidir. Sistem dışı bir partidir ve sistemin kökten değişimini isteyen bir partidir. Tüm sınıf ve tabakaların eşit ve özgür temsil edildiği, haklarının güvence altına alındığı bir programı var. HDP’ye yapılan saldırıların nedeni budur.
Sorulması gereken soru şudur: Türkiye’de anamuhalefet partisi CHP’nin derdi; eğer başkanlık sistemi ve Erdoğana muhalefet ise, neden bu yükü kendisi değil de HDP’nin omuzlarına yüklemeye çalışıyor? Aslında CHP’nin korkusu Erdoğan falan değil; Selahattin Demirtaş’ın geçtiğimiz Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ciddi bir değişim rüzgârı estirmesi ve de HDP’nin öncülük ettiği demokratik sol -Gezi direnişçisi-Özgürlükçü Kürt hareketi koalisyonunun medya açısından çekici ve akılcı görünmesindedir.
Dünyada esen değişim rüzgarı sistem dışı çözüm arayışlarında elbette Türkiye’yi de etkisi altına alacaktır ve almaktadır. 12 Eylül darbe sisteminin ürünü olan bugünkü seçim yasasının adil olmadığı biliniyor. Ancak yüzde 10 barajı var diye HDP’yi “aman ha bağımsızlarla girin yoksa meclis dışı kalırsınız, bu durumda AKP başkanlık sistemi getirecek çoğunluğa ulaşır” diyerek uyaranlar, AKP’nin de HDP’nin seçimlere parti olarak katılmasına karşı olduğunu nedense hiç dillendirmiyorlar.
Bu seçimlerde yüzde 10’u aşmış bir HDP’nin, önümüzdeki yıllarda tek gerçekçi iktidar seçeneği olmasının yolları açılacaktır. Tüm düzen savunucularının hep bir ağızdan HDP’nin parti olarak seçimlere girmesini önlemeye çalışmalarının altında yatan nokta budur. Korku bundandır.
Bir avuç zenginler zümresinin ve batılı emperyal güçlerin hizmetine giren günün Türkiye’sinde, son otuz yılda çıbanbaşı olarak görülen Kürt hareketi ve HDK çatısı altında bir araya gelen sol yapılar ve bireyler artık bu topraklarda ancak HDP öncülüğünde iktidara yürümenin şansını yakalayabilirler.
Ancak dünyada ve bölgede hızlı değişimler oluyor. Yarının ne getireceğini kestirmek pek kolay değil. Bizim açımızdan bilinen bir şey var. Bugünün Türkiye’sinde kurulu sistemi aşmadan, bu sistemi yıkıp yerine yenisini kurmadan özgürlükçü, demokratik, eşitlikçi bir düzen kurmak, barışı tesis etmek olanaklı değildir.
Bugün Başkanlık sistemini savunan AKP iktidarını frenlemenin tek yolu HDP’nin barajı aşmasıdır. HDP’nin bağımsız adaylarla girdiği bir seçimde AKP yine 330 üzeri vekil çıkararak istediği rejim değişiklerini referanduma götürecek çoğunluğu sağlayabilir. Ancak yüzde 10 barajını aşmış bir HDP meclise 60-70 milletvekili taşıyacaktır. Bu durum Erdoğan’nın başkanlık hayallerini yok edecek ve AKP iktidarının baş aşağı gidişinin başlangıcı olacaktır.