İRFAN DAYIOĞLU
Hatırlarsak HDP 7 Haziran seçimlerine parti olarak gireceğini açıklar açıklamaz ülke gündeminin başlarına yerleşti. Hem sağdan hem de soldan düzen savunucuları adeta feryadı figan halde HDP’nin parti olarak katılmasının baraj altında kalmaya yol açacağını, bu durumun da AKP’yi anayasa değiştirecek çoğunluğa ulaştıracağını söylemeye başladılar. Ama ne gariptir ki, iktidar partisi AKP de HDP’nin seçimlere parti olarak katılması durumunda eğer meclise giremezlerse “Çözüm Süreci masasında” olamayacaklarını söyleyerek tehdit etmekteydi.
7 Haziran’dan sonra HDP güçlü bir grupla ve barajı paramparça ederek meclise girdi. AKP bu sefer de „niye meclise girdiniz ve iktidarımızı önlediniz“ diyerek HDP’ye savaş açtı. İktidarı ve muhalefetiyle tüm düzen partileri HDP’nin başarısını kabullenmediler ve sonucu önceden belirlenmiş 45 günlük sözde koalisyon görüşmeleri sonucunda, 1 Kasım’da erken seçim kararı alındı. Görünen odur ki, AKP’nin yanında MHP ve CHP’de aslında HDP’nin baraj altında kalmasını istemektedir. CHP her dönem red oyu verdiği teskere oylamasına bu kez evet demiştir. Çözüm müzakerelerinin son bulmasından AKP kadar ve hatta daha fazla CHP ve MHP memnundur. AKP devletinin hem ülke içinde, hem de ülke dışında Kürt güçlerinin yerleşim yerlerini bombalaması, sivilleri katletmesi karşısında muhalefet suskundur. Kürt gençlerinin cesetleri askeri araçların ardına bağlanıp yerde sürüklenirken, tek bir ses çıkmamaktadır.
HDP’nin seçim başarısını hazmedemeyenler, bu başarıyı engellemek için türlü oyunlar çevirmektedirler. Geçmişte HDP’nin Türkiyelileşmesi gerektiğini söyleyenler, HDP bunu başarınca bu sefer tam tersini savunarak HDP’nin bir Kürt partisi olarak kalmasını istemektedirler.
Bu düzen savunucuları da biliyor ki, bir siyasal partinin kuruluş amacı iktidar olmak için mücadeledir. Partiler iktidar perspektifi ve programı ile siyaset sahnesine çıkarlar. HDP programı da ülkede yeni bir yaşam ve değişim programıdır. HDP programının diğerlerinden farkı, bugünkü insanlık düşmanı sistemin kökten değiştirilmesini hedef almasıdır. HDP parti programında halklarımıza, emekçi sınıflara, inançlara, etnisitelere ve en çokta toplumun yarısını oluşturan Kadına iktidarı birlikte paylaşmayı vaat etmektedir. Bunu pratiği ile de göstererek başta eş başkanlık sistemiyle söz konusu kesimlere partinin tüm karar ve yetki organlarında yer vermektedir. Örgütlü olduğu tüm alanlarda, Belediyelerde başından beri cins eşitliğini simgeleyen biri kadın , biri erkek eşbaşkanlık sistemini kalıcılaştırmıştır.
HDP’nin Kasım 2014 sonunda açıkladığı parti olarak seçimlere katılma kararına ilk tepki iktidardan gelmişti. İktidar bu kararı hemen “kaos planı, üst akıl, dış mihrakların kışkırtması” olarak değerlendirmiş ve HDP’nin kararından vaz geçmesi için türlü girişimlerde bulunmuştu.
Öte yandan; sözde sol ile liberaller ve yazar-çizerler HDP’ye yüklenmeye başlamıştı. Argümanları ortak “Barajı geçmeniz mümkün değil! Tayyip Erdoğan’ı başkan yapacaksınız!” Hatta bazı çevreler, bir adım daha ileri giderek partinin bu kararının “Tayyip Erdoğan ve Abdullah Öcalan arasında danışıklı dövüş” olduğunu iddia ediyor ya da bu imayı taşıyan dedikodu yayıyorlardı.
Anlayacağınız, sağıyla, ulusal soluyla, liberalleriyle her kesim HDP’ye yükleniyordu. Türkiye’de Tayyip Erdoğan’a muhalefet etmenin bütün sorumluluğu, bu partiye aitmiş gibi varsa yoksa HDP’ye akıl veriliyordu. Aslında bunu söylemekle bir gerçeği dile getiriyorlardı. Türkiye‘de mevcut devlet düzenine karşı tek muhalefet HDP’dir.
Ülke AKP devleti eliyle hem içte hem dışta bir batağa sürüklenirken, kendini sorgulayan yok. Sistem kaynaklı biriken sorunların çözümünü hedefleyen HDP ve bazı Devrimci demokratik sol güçler dışında çözüm öneren yok. CHP ve MHP’nin bugünki iktidara karşı herhangi bir alternatif getiremediğini, iki partinin de bulundukları yerden memnun olduğunu görüp sorgulayan yok.
Ana muhalefet’in hedefi iktidar olmak değil midir? CHP 13 yıllık AKP iktidarı döneminde gerçekleşen hiçbir seçimde bir iktidar perspektifi ortaya koyamamış, mevcut gidişatı korumayı yeterli görmüştür. Bu yüzden birçok insan „nasıl olsa iktidar için başka bir seçenek yok, o zaman AKP ile bozuşmaya da gerek yok“ diyerek istemeden de olsa AKP’yi desteklemiştir.
Bu kurulu sistemin tek gerçek alternatifi ülkenin tüm ötekileştirilen, etnik, kültürel, inançsal, sınıfsal kesimlerinin çıkarlarını ve taleplerini temsil eden HDP ve Devrimci demokratik güçlerdir. HDP 7 Haziran’da oylarını ikiye katlayarak, gerçek iktidar alternatifi olduğunu ispatlamıştır. Bu gidişle önümüzdeki birkaç yılda HDP’li bir iktidar olanaklıdır. Bugün Erdoğan’ın yanında diğer düzen partilerinin de HDP’ye karşı tutum almasının altında yatan bu gerçekliktir.
HDP bugünkü duruşuyla bir halklar, ezilen sınıflar,ötekileştirilmiş inançlar ve etnisiteler partisidir. Sistem dışı bir partidir ve sistemin kökten değişimini isteyen bir partidir. Tüm sınıf ve tabakaların eşit ve özgür temsil edildiği, haklarının güvence altına alındığı bir programı var. HDP’ye yapılan saldırıların nedeni budur. Kürt halkının özyönetim ilanına acımasız tutum almanın nedeni de budur. AKP Kürdistan’da acımasız bir savaş yürütüp, onlarca sivil insanı katlederken, insanları arabaların arkasında süründürerek gözdağı vermeye ve halklar arasında düşmanlığı körüklerken, CHP ve öteki partilerden ciddi bir karşı duruş gelmemektedir.
Bir avuç zenginler zümresinin ve batılı emperyal güçlerin hizmetine giren günün Türkiye’sinde, son otuz yılda çıbanbaşı olarak görülen Kürt hareketi ve HDK çatısı altında bir araya gelen sol yapılar ve bireyler artık bu topraklarda ancak HDP öncülüğünde iktidara yürümenin şansını yakalayabilirler.
Ancak dünyada ve bölgede hızlı değişimler oluyor. Yarının ne getireceğini kestirmek pek kolay değil. Bizim açımızdan bilinen bir şey var. Bugünün Türkiye’sinde kurulu sistemi aşmadan, bu sistemi yıkıp yerine yenisini kurmadan özgürlükçü, demokratik, eşitlikçi bir düzen kurmak, barışı tesis etmek olanaklı değildir.
Erdoğan’ın Hesabı Tutmayacak !
Bugün Başkanlık sistemini savunan AKP iktidarını frenlemenin, diktatoryal özlemlere son vermenin tek yolu HDP’nin iktidara yürüyüş eylemine destek olmaktır. Görüldü ki, 7 Haziran’da RTE’ye başkanlık yolunu tıkayan HDP bu ülkede dengeleri alt üst etmiştir. Bundan dolayı AKP gayri meşru hükümet aracılığıyla Kürdistan’ın hemen her yerinde savaş başlatmış, yüzlerce sivilin ölmesine neden olmuş ve binlerce kişiyi gözaltına almıştır.
Erdoğan’ın 1 kasım seçimleri için biricik stratejisi HDP’yi her ne pahasına olursa olsun barajın altına göndermek. Çünkü bu yol ona, oradan buradan birkaç puan toplayarak, hükümet kurmanın mümkün olmadığı aşikar görünen yoldan çok daha karlı görünüyor. Savaş yoluyla HDP’nin baraj altında kalmasını başardığında en az on puan birden kazanmış olacak.
Savaş ortamında sandık güvenliği olmadığı gerekçesi ile HDP’nin çok oy aldığı Kürdistan şehirlerinde sandık taşıma diye anormal bir yöntemle HDP oylarını yoketmeyi hesaplarken, bu gerekçenin öne sürülemeyeceği istanbul gibi yerlerde de kitle halinde tutuklamalarla HDP’yi seçim kampanyası yapamaz hale getirmek istiyor. İstanbul’daki son tutuklamalar bu stratejinin bir parçası ve seçim yaklaştıkça bunun diğer şehirlerde de tekrarlandığını göreceğiz.
Şimdi AKP’nin seçim hilelerinden biri olan sandıkların taşınması projesi YSK’nın aldığı ret kararıyla boşa çıktı. HDP’nin en çok oy aldığı bölgelerdeki sandıkları taşıyamayan Erdoğan savaşı tırmandırma planlarını devreye sokmuştur.
Bir yandan Kürt şehirlerinde havadan ve karadan operasyonlar düzenlenmekte, sokağa çıkma yasağı getirilmekte, onlarca sivilin öldüğü operasyonlar yapılmaktadır. Öte yandan metropollerde de HDP yöneticileri ve çalışanlarına karşı operasyonlar yapılarak yüzlerce insan göz altına alınmakta, tutuklanmaktadır.
İçerde Kürt halkına ve demokrasi güçlerine karşı top yekün bir savaş başlatmış olan Erdoğan’ın dış politikadaki başarısızlığı sonucu bütün planları adım adım sonuçsuz kalmaktadır.öyle ki, her zaman dünya lideri olmakla övünen Erdoğan katılma meraklısı olduğu BM toplantısında boy göstermeye cesaret edemedi..
Son olarak Rusya’nın Suriye’de süren savaşa aktif olarak müdahil olması, Erdoğan’ın hayallerini yerle bir etti. Artık bölgenin bir aktörü olmaktan çıkan Erdoğan’ın hayalleri bir başka bahara kaldı.
Erdoğan’ın Tüm Stratejileri Çökmeye Mahkumdur !
Şimdi sıra onun tek kişi diktasına gidişteki seçim stratejisini boşa çıkarmaya gelmiştir. Bunun yolu ise bu seçimde daha da güçlenerek çıkacak bir HDP başarısından geçiyor. En az yüzde 15’leri aşmış bir HDP başarısına Erdoğan ve çevresinin kalbi dayanır mı? Bunu bilemeyiz. Ancak bu başarı AKP’nin baş aşağı gidişini daha da hızlandıracaktır. Tabi bu durumda olası bir iktidar değişimi ertesinde Erdoğan ve yandaşlarının Yüce Divan’da yargılanması ile sonuçlanacaktır. Bırakalım bunu ayrıca uluslararası ceza mahkemelerinde de yargılanacaklardır.
Erdoğan’ın paniğinin asıl nedeni iktidar kaybetmek değil, yukarda belirttiğimiz nedenlerdir. Nitekim CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun açıklamasına göre Erdoğan “bana ve aileme dokunmazsanız” koalisyon kurabilirsiniz demiş. Ancak yukarda belirttiğimiz gibi 7 Hazirandan sonra ne CHP, ne de MHP AKP ve Erdoğan’ı ciddi olarak zorlamamış, koalisyon hesaplarını 1 Kasım ertesine bırakmışlardır. Bundan dolayı bu düzen savunucularının heveslerini kursaklarında bırakmanın tek yöntemi bu seçimlerde daha da güçlenmiş bir HDP’dir.
Kürd ulusal mücadelesinin HDP ile kazandığı mevzi yeni bir süreç, yeni bir mücadele yöntemidir. Düzen savunucularının heveslerini kursaklarında bırakmak için; PKK’ye, Kürd siyasetlerine düşen görev, HDP’ye inisiyatif vermek, bu vasıtada ısrar etmek ve daha da güçlendirmektir. Nitekim beklenen tutum KCK’den geldi, KCK eşbaşkanı Bese Hozat 7 Ekim 2015 tarihli Özgür Gündem gazetesindeki yazısında “Özgürlük Hareketi, HDP’nin 1 Kasım’daki büyük zaferine daha fazla katkı sunmak için tekrardan tarihi bir tutum takınarak AKP’nin tüm iğrenç planlarını bir kez daha boşa çıkaracak ve gereken hesabı soracaktır.” Diyerek çok yakın bir gelecekte tek taraflı bir ateşkes ilanının ip uçlarını vermiştir.
Umarız ki, Türkiye’nin tüm aklı başında siyasetçileri, iktidar sahipleri, siyasal partileri KCK’nin ilan edeceği tek taraflı ateşkese gereken katkıyı sunarak ülkemizi olası bir iç savaş ortamından çıkaracak bir ortamın yaratılmasına ön ayak olurlar. Muhalefet partilerinin ve AKP devletinin bilmesi gereken bir gerçek var; HDP’siz, Kürtsüz, devrimci-demokratsız bir Türkiye tehlikesiz sularda sürüklenen bir gemi gibidir. Bu gemi bugüne kadar batmıyorsa başta HDP olmak üzere tüm demokrasi güçlerinin sağladığı dengeden dolayıdır. Türkiye’nin batmamak için demokrasiye ve demokrasi güçlerinin lider partisi HDP’ye ihtiyacı var. Bu açıdan 1 Kasım’da HDP’nin başarısı bu ülkenin başarısıdır. HDP’ye sahip çıkılmalıdır. HDP’ye sahip çıkmak Türkiye’nin ve hatta bölgemizin aydınlık geleceğine sahip çıkmaktır.
Bütün bu gelişmelere kulağını tıkamış görünen AKP ve liderliği, şiddeti gündemde tutacak gibi görünüyor. Nitekim sürekli ‘biz başardık, çok öldürdük, bilmem ne kadarını yok ettik’ diyerek, PKK’ye karşı en iyi savaşan ve PKK’yi tasfiye eden bir güç olduğunu belirtip başarılı bir komutan edasıyla toplumun karşısına çıkmayı hedeflemektedir. Oysa gerçekler hiç te öyle görünmüyor. Türkiye halkları artık bu savaşın kime yarayıp yaramadığının bilincindedir. AKP ve yandaş medyası tam bir palavra savaşı sürdürmektedirler. Bir amaçları PKK’ye karşı ne kadar başarılı (!) olduklarını empoze etmektir.
Diğer amacı ise HDP ile PKK aynıdır diyerek HDP’nin meşruiyetini tartışma konusu yapma bu yolla baraj altına itmedir. Bunun için seçimlerde hile de dahil her yol ve yöntemi kullanmaktan çekinmeyeceklerdir. Diğer yandan yine havuz medyası aracılığla savaşta uğradıkları hezimeti, verdikleri kayıpları gizlemekte ve PKK kayıplarını abartarak vermekte, sivillere karşı yaptıkları katliamları da PKK’nin üstüne atmaktadırlar.
Aslında Erdoğan ve şürekası büyük bir panik içinde yaşıyorlar. Bir yandan 7 Haziran seçimlerinde Türkiye’de HDP’nin başarısı ve Türkiye solu, demokrasi güçleri ile Alevi kesimleriyle ortaklığı derin devleti ürkütmüştür; bir yandan da Rojava Devrimi’nin yükselişi ve zaferi kazanması yine aynı biçimde derin devleti paniğe sürüklemiştir. Son olarak Rusya’nın Suriye’deki savaşa doğrudan müdahil olmasıysa Erdoğan’ın son hayali olan güvenlikli bölge ve benzeri planlarını da suya düşürmüştür.
Hem HDP’nin seçim zaferi, hem de bütün parçalarda yükselen Kürdistan özgürlük mücadelesi derin devletinin bir kesimi ile, AKP devletini de ürkütmüş ve ortak savaş yürütmeye itmiştir. Yani bu savaşı yürüten sadece Erdoğan değildir. Erdoğan tek başına bu kadar karar veremez. Seçimlerden sonra ülkede meşru bir iktidar bulunmamaktadır. Şu anda Erdoğan iktidarı polisten, ordunun bir kesiminden ve bazı bürokratlardan oluşturmuş olduğu ekiple yürütüyor. Bu ekibin içine sadece Davutoğlu ve bir kaç bakan dahil olmuştur. Mevcut hükümet sadece görüntüdedir. İktidar yetkisi derin devletin bir kısmı ile anlaşan Saray’dadır; savaşı Saray yürütüyor. AKP için belki bu savaşı sürdürme taktik amaçlıdır ve seçimleri kazanmak için devreye konmuştur. Ancak bu savaşta Erdoğan’ın yanında saf tutan derin devletin bir kanadı bu savaşı derinleştirerek, eğer becerebilirse PKK’yi tasfiye etmek istemektedir. Bu yüzden bu seçimler önemli hale gelmiştir. HDP kazanırsa biz kazanacağız….