KASIM ENGİN
Bir müddettir Pazarcık’ın yani Markas’ın Terolar mıntıkasında AKP hükümeti dışarıda getirilen “mültecileri” yerleştirmek için bir kampı inşa ediyor. 27 bin nüfuslu bir yerleşim olduğu söylense de, adım adım bu alana daha fazla “mültecinin” yerleştirilek gibi görünüyor. Bu haliyle bile Markas’ın demografiyasının değişeceği kesin iken, buna bir de yerleştirilecek olanların Saray’a yakın olacak olan çete yandaşları olacağını söylemek mümkün. DAİŞ, EL Nusra, Ahrar El Şam gibi çete örgütlerin Alevi düşmanı olduklarını biliyoruz.
Öyle görülüyor ki, AKP ve Saray burayı bir emsal olarak kullanmak istiyor. Zayıf gördükleri için önce burada başlayacak ve ardından da çeşitli Alevi bölgelerine ve asıl hedef olarakta Kürdistan’ın Rojava ve Başur ile olan sınırına bu çeteleri yerleştirerek, zamanında BAAS’ın yapamadığını Arap Kemerini ile pratikleştirecekler. Hedef bu. Amaç bu.
Markas’ın Teran köyü ya da Markas’ın herhangi bir köyünde gerçekten de nüfus olarak, -yurt dışına yoğun göçlerden dolayı- az insan daha doğrusu çok az genç yaşamaktadır. Gençleri bulunmayan bir bölgeyi işgal etmek ne de olsa kolaydır. Buna bir de Alevi Kültüründen kaynağını alan ileri düzeydeki hümanizm ve -çoğu zaman- çıkan sorunları daha yumuşak yol ve yöntemlerle çözme karakterleri de eklenince, direnişler keskin olmamakta, bu da yeniden AKP ve Saray çetelerine başka bastırma imkanları sunmaktadır.
Teran köyü ve civarında elbette bir direniş söz konusudur. Ve direniş sadece Markas ile sınırlı kalmadığını görmek de sevindiricidir. Birçok Alevi çevre duyarlılık göstererek dayanışma eylemlikleri sergilediler. Ne var ki, direniş çok yumuşaktır.
Örneğin, nur yüzlü bir ana ekranlarda; “benim yaşım 75’tir, giderim Erdoğan’ın gözlerinden öperim, o da benim elimi öper. Onunla konuşurum ve derim ki bizi perişan etme” gibisinden son derece temiz duygularla dile getirilen bu sözler, esasta biraz da dile getirdiğimiz hümanist kültürü yansıtmaktadır.
Halbuki Alevilerin karşısında duran bir Yezid’tir. Ve bu Yezid Hüseyin’in kellesini almaya gelmiştir. Kerbela çölünde susuz bırakarak yok etmek istemektedir. Böyle bir zalimin gözleri öpülür mü? Ya da böyle bir zalim o tertemiz duygularını dile getiren ananın söylediklerini yapar mı? O anayı dinler mi?
Hüseyin’in kellesini almaya gelen Yezid’in bunu yapmayacağı, tam tersine daha fazla ne kadar kelle hesabı içerisinde olan böyle birisine böyle, iyi niyetlerle, saf duygularla yaklaşmak, tek kelimeyle hüsnü kuruntudan öteye gitmez. Halbuki yapılması gerekli olan gerçekten de direnişe geçmektedir.
Direniş derken gerçek bir direnişten söz ediyoruz. Sivil itaatsizlikten söz etmiyoruz. Kaldı ki Pazarcık’ta yapılan sivil itaatsizlik bile değildir. Sivil itaatsizlik olsa, gidilir o kepçelerin, dozerlerin, kamyonların, damperlerin çalıştırıldığı yerlere oturulur, bloke edilir ve oraya DAİŞ’ler için yapılmak istenen inşaat durdurulur.
Bu yapılıyor mu? Hayır! Yapılan inşaatın uzağında, bir araya gelerek temennilerini dile getirmekten başka bir şey değildir.
Ama unutulmasın ki, karşımızda duranlar Yezid’den daha Yezid’dirler. Bunlar din ve iman düşmanıdırlar. İnsanlık düşmanıdırlar. İnancımızın düşmanıdırlar. Halkımızın düşmanıdırlar. Durum bu ise, o zaman önce genel Alevilerin sonra Kürt Alevilerin ve orada yaşayan Sünni Kürtlerin tüm güçleriyle direnişe geçmesidir. Özetle, Aleviler sertleşmeli, sınıf bilinciyle, inançlarının bilinciyle yine ulusal bilinçle kendilerini yeniden örerek bu imansız ve Alevi düşmanı faşistler durdurulabilsin, karşı konulabilsin.