Türkiye kana doymayan, tek kişinin belirleyiciliğindeki despotik yönetimin sultasında toplum olma özelliğini kaybediyor. Faşizmin kurumsallaşması diyebileceğimiz bu gidişat, Erdoğan ve yeni müttefikleri eski derin devletçiler eliyle hayata geçiriliyor.
Toplumun değiştirici ve dönüştürücü gücü olması gereken muhalif kesimler ise hem güçsüz, hem dağınık, bunu bilen Erdoğan fırsatı kaçırmayarak toplumsallığa ve kendisine karşı direnen veya direnmeye çalışan tüm kesimlere saldırılarını sürdürüyor. Her faşist lider gibi, aklın ve mantığın sınırlarını zorlayan, bu da yapılamaz diyebileceğimiz tüm saldırıları kendisine oy verenler de dahil, toplumun ezici çoğunluğunu bile hiçe sayarak yapmaya devam ediyor.
Her faşist yönetimde olduğu gibi Türkiye’de de aslında toplumun geniş bir kesimi rahatsız. Ancak toplumsal duyarsızlığın, korkunun, yolsuzlukların tavan yaptığı bir toplumda, aklın yolunu aramak boş bir çabadır.
Doğru bakıldığında görülecektir ki; Erdoğan’ın bu despotik aklını yitirmiş saldırgan kişiliği giderek daha fazla deşifre olmuş durumda. Kapalı kapılar ardında Erdoğan’dan ve kurduğu faşist rejimden kurtulmak isteyenler giderek artıyor. Ancak doğru bir öncülükten yoksun örgütsüz, dağınık toplum istendiği gibi harekete geçemiyor. Dördüncü kuvvet sayılan yandaş medya aracılığıyla büyük bir bastırma ve susturma yaşanıyor.
Türkiye toplumu yanı başında Kürt kentleri yerle bir edilirken kılını kıpırdatmıyor. Toplumun öncüsü geçinen muhalefet partileri somut bir adım atmaktan, direnmeden acizler. Sistem aslında tüm düzen partileri ve STK’larıyla, Kürt özgürlük hareketini ve cılız devrimci-demokratik hareketi dışında tutarsak eylem birliği içindedir. Ergenekoncular, Ülkücüler ve Alperenler ile ittifaka girerek iktidarını sürdürmeye çalışan Erdoğan’ın karşısında güçlü bir muhalefet bulunmuyor. Erdoğan gücünü rakiplerinin güçsüzlüğünden alıyor aslında. Elbette bugün Erdoğan ne kadar güçlü görünse de, aslında baş aşağı bir gidişatı bulunuyor. Kendisi dünün derin devletçilerine sığınmıştır. Bu ittifak bozulduğu gün o yok olacaktır. Artık iktidar kontrolü derinlerin eline geçmiştir.
Bizim için faşizm sadece AKP faşizmi değildir. Türkiye devletinin kurucu hamurunda bu ideoloji bulunmaktadır. Zaman zaman gerilese de, bu tekçi zihniyet sistemi hep değişime ve dönüşüme direnmiştir. Erdoğan çözüm sürecine son verirken aslında ittifak güçlerine verdiği sözü yerine getirmiştir.
Faşizm Nedir, Faşist Kime Denir?
Faşizm bir milleti ya da ırkı homojen veya organik bir birlik olarak yüceltip diğer tüm kavramlardan üstün tutan aşırı sağ bir ideolojidir. Ortaya çıkış koşulları bir ülkenin düşüş ya da yok oluş sürecinde gerçekleşir ve halkta milliyetçilik daha da ötesi ırkçılık gazıyla yeniden bir doğuş miti oluşturur. Tıpkı T.C’nin kuruluşunda ve daha sonraki süreçte ortaya konan tekçi zihniyete dayalı ırkçı Kemalist ideoloji gibi.
Faşizm iktidar gücünü elde etmek için bir kitle hareketi başlatmayı hedefler. Hem bir ideolojik hareket olarak, hem bir rejim olarak faşizm kitle organizasyonlarını toplumu kontrol altında tutma aracı olarak kullanır. Yarattığı bu organize şiddetle bütün muhalefeti baskı altına alır. TC tarihinin tüm iktidarlarının yapmaya çalıştığı ve zaman zaman darbelerle de alenileştirdiği tam da budur. Özellikle günümüzde iktidarın yaratmaya çalıştığı da budur.
Yine faşist iktidarlar veya partiler ideolojilerini yaymak için okullarda tamamen ezberci bir eğitimle tek tip insan yetiştirmeyi hedef alır. TC tarihi bunun sayısız örnekleriyle doludur. Bugünkü iktidarın bunu sınırları zorlayan, adeta toplumu cahil üniversiteliler ve cahil akademisyenler haline getiren uygulamaları ile en uç örnek olmaktadır.
Faşizm toplumda belirli kesimleri düşman ilan eder, sistemin bütün pisliklerinin sebebi olarak onları görür ve suçu onların üzerine atar. Ergenekon, Balyoz vs operasyonları, KCK operasyonları ve Paralel Yapı adı altında Fetullahçılara yönelik operasyonlar, Geziyi karalama, Kürt Özgürlük hareketini, Türkiye devrimci-demokratik hareketini karalama ve bunlara karşı sürdürülen operasyonlar ve tutuklananların suçlandığı iddianameler bu faşist tutumun en belirgin özelliklerinden bazılarıdır.
Faşizm her durumu izah etme adına komplo teorileri üretir. Bu söz konusu sözde düşman kesimlerin temizlenmesinden sonra ülkenin eski parlak günlerine kavuşacağını iddia eder.
Faşizm; genellikle ekonomik çöküntünün, enflasyonun ve toplumda geçim sıkıntısının yoğun olduğu zamanlarda ortaya çıkar.
Bir devlet hem faşist, hem de cumhuriyetçi olabilir. Faşizm sadece bir diktatörlük veya tek kişi diktatörlüğü değildir. Öyle faşist ülkeler olmuştur ki, orada hem düzenli seçimler yapılmış, hem de kendini halka seçtirmiş diktatörler olmuştur.
Mustafa Kemal’den başlayarak Türkiye’nin hemen tüm liderleri sözde seçimle iktidara gelmiştir. Özellikle de 1940’lardan sonra çok partili sistem vardır. Ama en azından üç askeri darbe gerçekleşmiş ve hemen tüm sol kesimler özellikle de 12 Eylül darbesini faşist bir darbe olarak adlandırmıştır. Ama her nedense bu darbe ile asla hesaplaşılmamış olunsa da; sonrası iktidarlar bir türlü faşist olarak adlandırılamamaktadır. Oysa hala 12 Eylül faşist anayasası yürürlüktedir. unutulmamalıdır ki, bu halkın yüzde 90’lardan fazlası da bu faşist anayasaya evet oyu vermiştir.
Kısacası faşist ülkelerin illa da diktatörlükle yönetilmesi gerekmez. Seçim sistemi ile varlığını sürdüren faşist ülkeler de olabilir. Tıpkı Türkiye’nin olduğu gibi. Türkiye faşizmi de içinden çıkıp gelinen toplumsal gerçekliklerden ötürü kendine özgüdür. Tıpkı Alman faşizmi, İtalyan Faşizmi, Franko faşizmi dendiği gibi Türkiye’nin faşizmi de kendine hastır. Adı da Türk ırkçılığına dayanan, tek millet, tek dil, tek din ve tek devlet ideolojisine dayanan sürekli bir faşizmdir. Kısacası Türk tipi faşizmdir.
Başta demokrasi kavramını ele alalım; demokrasi bilimsel anlamıyla, özgür bireylerin özgür iradeleriyle oluşturduğu toplumsal ve siyasal sistemin adıdır. Bu gün siyasal iktidarın yaptığı gibi, demokrasiyi yalnızca demokrasinin olmazsa olmazlarından olan seçime indirgerseniz, özgür iradeyi yok ederseniz, buna demokrasi denmez, denemez; seçim her yerde vardır, ama demokrasiyi özgün kılan özgür iradedir. Oy kullanan kişi özgür iradenin ne anlama geldiğini bilmiyorsa, haklarının ve yükümlülüklerinin ayırdına varamamışsa, o toplumda özgür iradeye dayanan bir demokrasiden söz edilemez.
Elbette bir toplumda cahil, okumuş, okumamış vardır; ancak sağlıklı bir toplum yaşamını belirleyen ağırlıkla haklarını, yükümlülüklerini bilen ve koruyan özgür bireylerdir.
Bireyin oluşması ise, ekonomik, sosyal, siyasal yaşamın gelişmişliğine, bilimsel ve laik eğitime bağlıdır. Çünkü bireyler, eğitilerek, yetiştirilerek, ekonomik, sosyal, siyasal yönlerden örgütlenip faaliyette bulunarak, hak ve özgürlükler için mücadele ederek, hakların ve yükümlülüklerin ayırdına varabilir. Bu nedenle, bilimsel laik eğitim, örgütlü toplum, halkın ve ülkenin ekonomik, sosyal ve siyasal gelişimi için yaşamsal öneme sahiptir.
Faşistler kendi uluslarını; milli camianın kitlesel seferberliğini teşvik eden totaliter bir devlet yoluyla bütünleştirmeyi amaçlarlar. Liberalizme, demokrasiye, sosyalizme ve komünizme karşıt görüşlü faşist hareketler; kuvvetli bir öncüye bağlılık ve aşırı milliyetçilik ile militarizme verilen ehemmiyet gibi ortak özelliklere sahiptir.
Faşizm, siyasal şiddeti, savaşı ve emperyalizmi; ulusal amaçlarına erişmek için bir araç olarak görür ve güçlü ulusların, daha güçsüz ulusların yerine geçerek topraklarını genişletmeye hakkı olduğunu ileri sürer.
Faşizm; bu ideolojiyi bir dünya görüşü olarak benimseyen İtalyan öncü Benito Mussolini’nin 1922’de İtalya’da iktidara gelmesinin hemen peşinden, Mussolini iktidarı döneminde, İtalya’da resmi ideoloji olarak yürütülmüştür. Kısa müddet içerisinde genel manasıyla baskıcı, otoriter rejim anlayışını tasvir eder bir nitelemeye dönüşmüş ve nasyonal sosyalizm başta olmak üzere, anti-demokratik ve otoriter ideoloji ve yönetim sistemlerinin tamamına halk tarafından verilen genel bir isim halini almıştır.
Kavramın orijini Antik Roma yöneticilerinin geniş hükümet yetkisini sembolize eden ucunda balta bulunan bir çubuk demetinin isimi olan Latince fasces sözcüğünden ileri gelir. Aynı sembol daha sonraları Fransız Devrimi esnasında Aydınlanma manasında, halkın elindeki devlet gücünü temsil etmek üzere kullanılmıştır. Mevzubahis simge birtakım değişikliklerle 1926 senesinden itibaren İtalya’nın resmi devlet sembolü olmuştur. Sembolün üçlü manası, başka bir deyişle devlet gücü, halk mülkiyeti ve birliktelik Mussolini’nin propagandasında kullanılmıştır.
Faşizm, baskıcı rejimleri tanımlamak için kullanılan genel bir terim olmadan önce, asıl olarak İtalyan milliyetçiliğini temsil eden bir ideoloji olarak ortaya atılmıştır. Ancak kendisiyle eş vakitli olarak ortaya çıkan nasyonal sosyalizm ve falanjizm gibi akımlar da emel ve uygulamalar itibariyle bir İtalyan ideolojisi olan faşizme yakın oldukları için faşizme bağlı politik hareketler olarak tanınmışlardır. Aşırı milliyetçi ve anti-komünist bir hareketin İtalya dışında “faşist” olarak nitelenmesinin ilk örneği Avusturya’da görülmüştür. Avusturyalı anti-komünist aşırı milliyetçilerin ideolojisi Avusturya faşizmi (Austrofaschismus) olarak isimlendirilmiştir. Bu arada, Almanya’da komünistler, nasyonal sosyalistleri kendi propagandaları uyarınca “faşistler” (faschisten) olarak isimlendirmişlerdi.
Bir rejimin faşist olarak nitelendirilebilmesi için, o rejimin ideolojisinin milliyetçi olması ve milletin varlık ve çıkarlarını her şeyin üstünde tutması gereklidir. Türkiye’de şu söylenebilmiştir “bu milletin efendisi Türklerdir, Kürtlerin ancak kölelik hakkı vardır.”
Faşist yönetimlerin başa geçmesi Almanya ve İtalya’da demokratik yollarla gerçekleşmişken, İspanya’da ise iç savaş neticesinde gerçekleşmiştir. Tarihe baskıcı rejimler olarak geçen bu yönetimler, mevcut oldukları ülke halkının çoğu tarafından, özellikle de Almanya’da desteklenmişlerdir. 1922’de Benito Mussolini İtalya kralı tarafından başbakan olarak atanmış, 1924 seçimleri neticeninde ise % 61.3 rey alarak Faşist Parti’nin iktidarda kalması netleşmiştir. Almanya’da 1933’te yapılan demokratik seçimlerin neticeninde Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi % 43.9 oy alarak iktidara gelmiş, Adolf Hitler başbakan olmuştur.
Faşistlerin evrensel ortaklıkları
Elbette her toplumda kendine özgü faşist hareketlerin ortaya çıkması, bu hareketlerin ortak özellikleri olduğu gerçeğini dışlamaz.
Faşistler her yerde milliyetçi sloganları, ırkçı sembolleri, şarkıları, marşları kullanır. Gerekli, gereksiz her yerde bayraklar görülür. Kamusal alanlar ve hatta elbiselere bile bayrak sembolleri yapıştırılır. Kitle gösterilerinde bayraklarla resmi geçitler yapılır. Faşistler her zaman insan haklarını hor görür ve insanı değil soyut olan devleti yüceltir. Toplumu birleştirici amaçla kendine düşmanlar belirler. Farklı ırkları, etnik ve dini azınlıkları, liberalleri, işçileri, solcuları, komünistleri düşman ilan eder. En kötü ekonomik koşullarda bile orduya ayrılan mali pay hep birincildir. Askerlik kutsallaştırılır. Şehit edebiyatı ön plana çıkarılır.
Faşist iktidarda azgın bir cinsiyetçilik vardır. Kadın aşağılanır ve erkek sürekli yüceltilir. Kadın bir insan üretme aracı olarak görülür. Boşanma, kürtaj, eşcinsellik ve evlilik dışı ilişkiler baskı altına alınır. Erdoğan’ın “en az üç, dört daha iyi” diye kadınlara ısmarladığı çocuk yapın deyişi niyeti açık etmiyor mu?
Devlet klasik ailenin en önemli koruyucusu olarak öne çıkar. Ailede erkeğin diktatörlüğü esastır, tıpkı büyük aile olan devlette olduğu gibi.
Faşist hükümet medyayı kontrol altına alır ve sansürü savunmayı ilke haline getirir. Faşizm de ulusal güvenlik takıntısı, dış ve iç düşman takıntısı toplumda korkuyu motive edici bir araç olarak kullanılır. Faşist yönetimde suç ve ceza takıntısı vardır. Yasama, yürütme ve yargı yetkileri tek elde toplanır. Güvenlik güçlerine sınırsız yetki verilir. Ülkede adeta bir polis devleti vardır artık.
AKP iktidarı yukarda saydığımız tüm özellikleri bünyesinde barındırmaktadır. Hatta Kürdistan’da yürüttüğü savaşta işlediği suçlardan yargılanmasınlar diye polis ve asker hakkında soruşturma açma yetkisini mülkü amirlerin, bakanların, başbakanın ve hatta bazı durumlarda cumhurbaşkanının iznine bağlayan yasa çıkarmaktadır. Yine faşizmde yaygın hemşericilik, akraba ilişkisi ve yolsuzluk vardır. Yine geçtiğimiz günlerde MİT’e ülke dışında da operasyon yapma yetkisi yasalaştırılarak ve tüm MİT mensupları da yasal güvenceye kavuşturularak istedikleri gibi suç işleyebilir hale getirilmiştir.
Faşist hareketler genellikle bir grup akraba veya dost tarafından yönetilir. AKP’de damatlar, kızlar, eşler, yakın akrabalar bolca bulunmaktadır. Faşist hareket iktidara gelince önemli pozisyonlara birbirlerini korumak içgüdüsüyle, yakın dostlarını ve akrabalarını önemli mevkilere tayin ederler.
Faşizmde toplumsal yaşamın tüm alanlarını kapsayan bir tek ideoloji bağlayıcı olarak ilan edilir. Gerek devlet gerekse de iktidarın dünya görüşüne göre ve lider ilkesine göre örgütlenir ve belirlenir. basın ve yayın kuruluşlarının mevcut ideolojiye göre yayınlar yapması zorlanır. Hakim görüşe zıt düşünceler ve muhalif seslerin çıkması çeşitli baskı unsurlarıyla önlenir. Aykırı yayın yapanlar sansürlenir, kapatılır veya başka türlü yollarla engellenmeye çalışılır. Böylece hakim düşüncenin karşısına farklı düşüncelerin çıkmasının önüne geçilmiş olunur ve tek tip düşünce, toplumda baskın hale getirilir. Faşizmin boyutu, bu koşulların ne kadarının somut olarak uygulamaya geçirildiğiyle doğru orantılıdır.
Okuyucuyu Türkiye Cumhuriyet’inin kuruluşundan bu yana yürütülen tek tip toplum yaratma ideolojisi olan Kemalizm’i ve bugünkü savunucularına ait düşünceleri göz önüne getirmeye davet ediyorum. Türk Güneş Dil Teorisi, Turancılık, devrim adı altında dayatılan tek kıyafet, okullarda öğrencilere askeri üniforma gibi resmi kıyafet ve benzeri uygulamaların ne anlama geldiğini anlamaya çağırıyorum.
Faşizmde devleti yöneten grubun başında bir lider vardır. Liderin kararı en yüksektir ve genellikle yetkileri bir terör ve propaganda sistemi ile desteklenmektedir.
Yukarda sıraladığımız tanımlamaların ışığında şimdi Erdoğan diktasına gelelim. Erdoğan 14 yıllık iktidarı döneminin sonuna geldiğini görmektedir ve bu yüzden dün ortadan kaldırmak istedikleriyle bugün ittifak etmektedir. Erdoğan dışarda ve içerde yıpranan prestijini korumak ve iktidarda yapabildiği kadar kalmak için binlerce insanın yaşamını yitireceği bir iç savaşı göze almış bulunmaktadır. Çünkü Erdoğan için tüm despotların yaşadığı, ya iktidar ya da korkunç yok oluş dışında bir seçenek kalmamıştır. Erdoğan düne kadar emrinde çalıştığı güçlerin kendi ipini çekmeye karar verdiğini biliyor. Kendini kurtarmanın yolu olarak sokakları kan gölüne çevirme, kaos ortamını çare olarak görüyor. Şiddetin dozunu arttırdıkça herkesin önünde secdeye yatacağını sanıyor.
Nitekim Erdoğan 7 Haziran seçimlerinden sonra yarattığı kaos ortamının iktidar getirdiğini görerek, bir kez daha denemekten çekinmeyecektir.
Erdoğan, Türkiye içinde ve yurt dışında karanlık eylemler yaptırmak amacıyla bir tür özel ordu kurdu. Kanlı eylemler planlanıyor. Tüm cinayet şebekeleri yasal güvence altına alınarak cinayet işlemeleri özendiriliyor. Yine özel güvenlik şirketleri ismi altında mafyavari paralı özel ordular kurmanın yolu açılıyor. Kanlı planlar ise bunlar eliyle uygulanacaktır.
Medyadaki bazı tetikçiler de bu plana dahil edilmiştir. Bu tetikçiler yapılacaklara kılıf hazırlama işi verilmiştir. Erdoğan orta yerde Yüksek Yargı ve Genelkurmay Başkanı ile dolaşarak ‘Güç bende’ mesajı veriyor. Bu aslında gücü kaybettiğinin göstergesidir.
Şunu açıkça belirtelim ki; eğer bu gideşe dur diyecek ortak bir direnme cephesi kurup direnişe geçemezsek, öz savunmamızı hazırlayamazsak; geçmişte Yeşil’ler, Ogün Smast’lar eliyle işlenen cinayetlerin benzerleri toplumsal korku yaratmak amacıyla işelenecek sokak ortalarında, güpegündüz kanlı eylemler yapılacaktır. Belki de topluma yön veren, ölümü belli kesimlerde büyük korkuya neden olacak insanlar, kim vurduya gidecektir.
Korkuyla ve parayla kontrol altına alınmış olan medya aracılığıyla toplumun ilgisi farklı noktalara çekilip hedef şaşırtılacaktır. Kontrol edilemeyen medyaya müdahale edilecek. İnternet ve sosyal medya bir şalterle kapatılacaktır.
Bütün bunları yapan ve daha kötüsünü de yapmaya çalışan bir narsistin adını koymak gerekmiyor mu? Bu adam kimdir? Ne yapmak istiyor? Sorularını sormak gerekmiyor mu?
Bugün ülkenin doğusunu yerle bir eden, milyonları göçe zorlayan, ülkenin demografik coğrafyasını değiştiren, sürekli iktidarda kalmak için tüm yol ve yöntemleri kullanmak için yasalar çıkaran, kiralık katil ordusu kuran bu iktidarın adı faşizm değilse nedir?
Bugün Kürt halkına karşı zamana yayılmış bir soykırım uygulayan, Sri Lanka Modelini de zamana yayarak Kürt Özgürlük Hareketini yok ederek Kürt toplumunu öncüsüz bırakmaya çalışan Erdoğan diktası faşisttir. Önü kesilemezse bu faşizmi de derinleştirecektir.