Bizim Alevi kurumlarından ve Alevilerden bir şey anlamak ve anlatmak herhalde en zor işlerden biri olsa gerek. Bir Alevi aydını olarak on yıllardır Aleviler örgütlenmeli ve örgütlülükleri sayesinde yaşadıkları ülkelerde yasal statü kazanma mücadelesini, her işlerinin en önüne koymalıdır demekten dilimizde tüy bitti.
Ancak gel gör ki, Aleviler mevcut iktidardan ve bu tekçi cumhuriyetin kurucusu ve savunucusu CHP’den medet ummaktan öteye geçemediler. Böyük, böyük Alevi kurumları hala “illegal örgütlerle” bir araya gelemeyizin tartışmasını yürütedursunlar, şeriat adım adım geliyor ve medet umdukları CHP ise Cemevlerini Alevilerin başlarına yıkıyor.
Çünkü Aleviler kendilerine ait, kendileri için bir mücadelenin sahibi olmaktan hala uzaklar. Ülkede ve yurt dışında Alevi kurumlarına destek veren Alevilerin oranı yüzde birler, ikiler, üçlerde seyrediyor. İllegal olanlarla bir araya gelmeyiz diyen Alevi kurumları bilmeli ki, Türkiye’deki tüm Alevi kurumları aslında illegaldir. Hiçbir statüleri yoktur. Bir dönemin boşluklarından faydalanılarak oluşturulmuş ve de facto kabul görmüş kurumlardır. Tıpkı Kürt kurumları gibi. Bir farkla Kürt halkı bir statü için can bedeli bir mücadele yürütüyor.
Ancak Aleviler hala kendisi illegal olan, meşruiyetini yitirmiş bir iktidarın yasalarına uygunluğu tartışıyorlar. Meşruiyetimizin gücümüzden geldiğinin farkında değiller. Örgütlü olmanın yetmediğini, kurum oluşturmanın yetmediğini anlayamıyorlar. Eğer bu zalimler iktidarına karşı direniş ile duramazsak, oluşturduğumuz tüm kurumları gün gelir bir bir kaybederiz.
Eğer belleklerimiz silinmemiş olsa, Alevilerin ve Aleviliğin tarih boyunca barbar bölge iktidarlarına karşı hep gizlilik içinde direndiğini biliriz. Alevilik günümüze kadar gizli bir inanç olarak dağlarda saklanıp bugüne kadar yaşatılabilmiştir. Bundan dolayı bizim mücadelemiz öz savunma temelinde yürütülmek durumundadır. Kurumlarımızın içini doldurmak zorundayız. Sistem kurucusu ve savunucusu siyasetten uzak durmak zorundayız.
Aleviler de artık her toplumsal kesimler gibi sınıflara bölünmüştür. Egemenlerin saflarında yer alan Alevi kökenli zenginler, eğer Aleviliğin bir statü kazanması mücadelesine destek vermiyorlarsa Alevi sayılamazlar. Alevilik; tüm zulmedenlere karşı, her şart altında bedeli ne olursa olsun mazlumlardan yana yer almak ise, Aleviler cemlerde dualarını bu zulüm düzenine karşı mücadele de düşenler için yapmalıdır. Ancak bugün hala bu selefist iktidardan medet uman sözde Alevi dedeleri, dualarını mazlumları katledenler için yapmaktadır.
Esas olan zulmü öven anlayışları düşkün ilan ederek saflarımızda atmak iken, bazı Alevi kurumları hala “illegal” örgütlerle bir araya gelip gelmemeyi tartışma konusu yapıyorlar. Devrimcilerle, demokratlarla, Kürt halkının örgütleri ile bir araya gelmemek için türlü bahanelerin arkasına saklanıyorlar.
Neymiş efendim, “bizim kurumlarımızda her eğilimden Alevi var, bu hassasiyetlere dikkat edilmelidir.” Amenna her renkten Alevi elbette örgütlenmelidir. Ancak bir kıstasımız da olmalıdır. Mazlumdan, zulüm görenden, haklıdan, emekten, emekçiden yana olmak gibi değil mi?
Eğer aramızda Alevi geçinip, zulmü savunan, mazlumların birliğini önlemek için aramıza sızmış Truva atlarını ürkütmemek için; mazlum Kürt halkının ve devrimcilerin örgütlerinden ayrı duracaksak, biz Alevi sayılamayız. İlkesiz davranış ile bütünü bir arada tutma anlayışı bize kaybettirir. İyi niyetlerine inandığımız Alevi kurum yöneticileri kurumlarındaki ayrık otlarını, yol düşkünlerini teşhir ve tecrit ederek ve mazlumlarla bir arada olmada ısrar ederek kurumlarını daha güçlü hale getirebilirler.
Bugün İzmir’de CHP’li bir belediye başkanı tarafından Alevilerin ibadet yeri Cemevi yıkıldı. Eğer buna karşı birleşik bir mazlumlar cephesi ile karşı koyamazsak yarın bu yıkımları başka yıkımlar izleyecektir. Biz Avrupa’daki Alevi kurumları da kim ne derse desin hep birlikte ve tüm demokratik örgütlenmelerle ortaklaşa kitlesel bir karşı koyuşu, protestoyu geliştirerek, sesimizi dünyaya duyurarak sonuç alabiliriz.
Artık Türkiye’de Aleviler demokratik siyasetin içinde yer alarak, düzen partileri ile arasına kalın bir çizgi çizerek yol alabilirler. Dün Alevi TV kanalları, Kürt kanalları, Çocuk kanalları, demokrasiyi savunan TV kanalları susturuldu yeterli tepkiyi veremedik. HDP yöneticileri tutuklandı milyonlarla sokaklara akamadık. Bazı kaygılarla demokrasi cephesini güçlendirmede isteksiz davrandık. Bu tam da şeriatçı AKP’nin istemidir. AKP faşizmi öncelikli hedefler belirliyor ve bu hedefleri yalnızlaştırarak saldırıya geçiyor. Bu oyun görülmeli ve ta başından güçler birleştirilmelidir.
Bugün Türkiye’de hiçbir demokratik kurum güvencede değildir. Yine Türkiye’de hiçbir demokratın, devrimcinin yaşam güvencesi yoktur. Bugüne kadar oluşturulmuş tüm demokratik kurumlar, siyasal partiler, sivil toplum örgütleri ve Alevilerin dernekleri, inanç merkezleri ve dergahları her an kapatılmayla karşı karşıyadır. Çünkü iktidarda hiçbir yasayı tanımayan, ülkeyi KHK’ler ile yöneten, 12 Eylül anayasasını bile rafa kaldırmış bir diktatör bulunmaktadır.
Bu diktatöre ve AKP faşizmine, onun işbirlikçisi Ergenekoncu, Jitemci, SADAT’çı çetelere karşı mücadelede; hayatın her alanında, her türlü meşru direniş eylemleri ile karşı koyularak sonuca varabilir. Faşizme karşı direniş; tarihteki örnekleri irdelenerek ve tarihten ders çıkarılarak hayatın her alanında ve bulunduğumuz her yerde güçlerimizi koordine ederek bizi başarıya taşıyabilir.
Bundan dolayı böylesi bir süreçte her kim ki demokratik güçler arasına nifak sokuyorsa, ya da eylemlerde provakasyonlara yol açabilecek davranışlarda bulunuyorsa demokrasi güçlerinin birliğini baltalıyor demektir. Elbette ortak eylemler yapanlar, birbirlerinin hassasiyetlerine dikkat etmek ve saygı göstermek zorundadır. Ancak birkaç kendini bilmezin ve çocuk yaştaki gencin oyuna gelmesinin faturası demokratik güç birliklerimizi ortadan kaldırmamalıdır. Birlik olmak, birlikte iş yapmak elbette kolay değildir ve her zaman bu birliğimizi bozmak isteyen güçler tüm birlik bileşenleri içinde ortaya çıkabilir.
Bize düşen sağduyulu davranarak ve olayları kaşımadan taraflar arasındaki sorunları giderici tutum geliştirmektir. Bugün Türkiye’de tüm demokratik kazanımlar tehdit altındadır. Tüm mevzilerimiz işgal edilme tehlikesi içindedir. Böylesi bir süreçte legal olma, illegal olma gibi sahte gündemler yaratmak biz Alevilerin işi olamaz. Bizim işimiz kazanımlarımızı korumak ve Aleviler olarak inancımıza meşru bir statü kazandırmak olmalıdır.
Bu sistemin savunucuları biz mücadele etmedikçe bize zırnık hak vermezler ve vermemişlerdir. O zaman haydi mücadeleye, haydi direnişe diyelim. Direneceğiz ve kazanacağız.