Diktatörlük, Şiddet, Terör, Kutuplaşma ve Bölünme

Türkiye bu istikamete sadece tekeri değil, aynı zamanda freni patlak bir kamyon gibi, hızla ilerlemekte. Bir meclis, bir hükmet ve siyasi partiler var ama kamyonun direksiyonu, Bugün ki Anayasa aykırı şekilde, Cumhurbaşkanın elinde. Ülkenin sürüklenmekte olduğu felaket bu zatın umurunda değil, tek derdi kendisi ve çevresi!

Gülen Cemaati, ortaklıkları boyunca, Erdoğan ve AKP’yi azmettirdiği kirli işlerin belge ve bilgilerini topladı. Erdoğan ile iktidarı bölüşememe kavgasına tutuşunca da, bu belge ve bilgileri kamuoyuna sızdırdı.

Suç üstü yakalanmanın verdiği suçluluk psikolojisi Erdoğan’ı, belki onu ‘koruyacak,’ en güvenli alanlara saldırmaya yöneltti.

Erdoğan Fetullah Gülen’le iktidar kavgasına tutuşunca, ilk işi Dolmabahçe mutabakatına son vermek oldu.

Dolmabahçe mutabakatına nokta koyup, Kürtlere karşı savaş ilan etmekle, Türkiye’yi düze çıkaracak kamyonun ilk tekerini kendi eliyle patlatmış oldu.

Kürd karşıtlığı ekseninde geliştirdiği Ortadoğu ve Suriye politikası, onu sonuçta IŞİD denen bir terör örgütüyle baş başa kalmasına neden oldu. Bu, Türkiye kamyonun ikinci tekerinin tekrar Erdoğan eliyle patlatılmasıydı.

Mavi Marmaray’la İsrail’e rest çekmek, Rus savaş uçağını düşürmek gibi çılgınlıklar ile Türkiye kamyonun kalan diğer tekerlerinin de işlevsiz kalmasına yol açtı.

Türkiye’nin bugün Libya, Irak ve Suriye’den tek farkı, Kürtlerin sağ duyulu davranması.

Peki, bu ne kadar böyle sürer? Kürt şehir ve kasabaları Halep misali bombardımanla yerle bir edildikçe, Kürt siyasetçi ve kurumlarına karşı linç ve soykırım politikalarına devam edildikçe, bu sessizlik daha ne kadar sürer?

Aleviler ve Müslüman olmayan dini ve etnik azınlıklar her gün saldırı ve aşağılanmalara muhatap kalarak ne zamana kadar susar?

Kadınlar erkeğin ihtiyacı için var mantığıyla, ‘’Kadını döversen seni daha çok sever,’’ ‘’İkinci evlilik, birinci kadının başka bir erkeğin başına bela olmasını önlemek ve kadının akıllanması için doğrudur,’’ ‘’Çocuklar 11-12 yaşında evlenebilir’’ diyerek kadını aşağılayan, çocuk tecavüzünü yasallaştırmaya çalışan bu zihniyete karşı, Kadınlar, çocuklar, toplum… Daha ne zamana kadar susar?

Türkiye korkunç bir felaketin kıyısına süratle sürüklenmektedir. İstanbul, Ankara, Kayseri ve diğer şehirlerde cereyan eden şiddet olaylarını, Türkiye’nin başına bela olmuş diktatörlük hevesi siyaseti son bulmadıkça, demokrasi, insan hakları, Yargının bağımsızlığı, Güçler ayrılığı olarak ifade edilen toplumsal uyum mekanizması sağlanmadıkça, sadece ‘’Eisbergin’’ görünen ucu olarak değerlendirmek gerekiyor.

Her şiddet olayından sonra HDP’nin binalarının ateşe verilmesi, Polis ve ‘Güvenlik’ güçlerinin baskını sonrası duvarlara ‘’Geldik yoktunuz’’ tarzı sloganların yazılması, iç çatışma felaketinin ilk işaretleri.

İç ve dış IŞİD çetelerinin Alevi Köy ve evlerini işaretlemesi, mezhep çatışmasına hazırlığın bir tezahürüdür.

Müslüman olmayan inanç azınlıklarına mensup insanların katledilmesi, İbadet ve iş yerlerinin basılması, İnanç ve kanaat önderlerinin katledilmesi, IŞİD tarzı bir dini sistemin kurulmaya çalışıldığının en bariz işaretidir.

Önümüzdeki dönemde bu tür saldırı ve toplumu kutuplaştıracak provakasyonların çoğalacağına işaret ediyor.

Neden mi? Çünkü Halep’i terk eden, terk etmek zorunda kalan AKP çeteleri Türkiye içinde Alevilere, Müslüman olmayanlara, Kürtlere, Erdoğan ve rejimi AKP’den yana olmayan herkese karşı kanlı eylemlerini geliştireceklerdir. Suriye’de Erdoğan tarafından kandırılarak meydana sürülme ve sonradan satılmalarının acısını Türkiye’deki halkların kanını dökerek çıkaracaklardır!

Türkiye ile Rusya’nın Halep’e karşılık Bab anlaşması ile Halep’te Türk devletine bağlı cihatçı çetelerin ve Türk devletinin etkinliğinin sonuna gelindiği bir gerçek.

Erdoğan’ın Putin ile yaptığı Suriye sözleşmesi gereği, Halep Esad’a, Bab’da Türk devleti destekli çetelere bırakıldı. Fakat gelişmeler gösteriyor ki, taraflar bu anlaşma ile varılan mutabakata bağlı kalmayacaklar. Zira İran Fua ve Keferiya’daki Şiilerin tahliyesini istiyor. Bugün itibarıyla tahliye işleminin kesintiye uğramış olması bu sebepten.

Halep’i terk eden çeteler İdlib’e yerleşiyor. Yani Türkiye’nin sınırına yakın bir noktaya. Esad’ın güçleri içerdeki temizliği parça parça geliştirdiklerinde, İdlib’e sığınan teröristler Erdoğan’ın Türkiye’sine kovacaklardır.

Öyle ya İdlib Suriye şehridir. Erdoğan’ın besleme teröristlerine karargâh olarak tesis edilecek değil!

Erdoğan’ın Ortadoğu ve Suriye politikası tamamen iflas etmiştir. Putin’in önünde diz çöküp yalvarması da işe yaramamıştır.

AB ile ipleri tamamen koparmış, ABD ile zıt politikalar yürütmenin bütün yollarını kullanmıştır.

Mezhep kardeşleri Suudiler ve Katar dahi kendisine sırt çevirdiler. Ortadoğu’da tek sadık müttefiki IŞİD, Al Nusra ve diğer terörist guruplar kalmıştır.

Erdoğan ve AKP’nin içerde ve dışarda yarattığı politik kaosun yükü, ‘’Milli birlik,’’ ‘’teröre karşı seferberlik,’’ v.b. manipülasyonla halkın sırtına yıkılıyor!

Bu ruh halindeki bir diktatörden ve onun sisteminden her türlü çılgınlığı beklemek gerekiyor. Türkiye’deki uygulama ve yaptırımlar da bu çılgınlığın boyutlarının sinyallerini veriyor.

Dünya’dan izole olmuş, iç kamuoyu nezdinde hırsızlık, dolandırıcılık ve soygun gibi adi suç unsurlarıyla deşifre olmuş bir teşkilat ve onun elebaşı ile karşı karşıya Türkiye!

Türkiye ve Kürdistan’ın bütün halkları Erdoğan ve APK’ rejiminin oyunlarına ve şiddet provokasyonlarına alet olmamaya özen göstermeli.

Erdoğan ve rejimi AKP kendi şiddetine zemin sunmak için, toplumu şiddete teşvik ediyor. Ölümleri olağanlaştırıyor, ‘şehitlik’ mertebesini kutsallaştırarak, topluma ölümü sevdiriyor.

Bu çılgınlığın toplumu sürüklediği çıkmaz, toplumun dinamik kesimi gençliği her gün biraz daha şiddetle ilişkilenmeye mecbur bırakıyor. Bu, Türkiye ve Kürdistan’da önü alınmaz, arkası bilinmez boğazlaşmaların habercisi.

Türkiye ve Kürdistan halkları, Erdoğan ve rejimi AKP’yi kendi şiddetinde boğulmaya ve kendi tuzaklarında yalnız kalmaya mahkûm etmezlerse, Türkiye Libya, Irak, Suriye’yi bir kaç adım geride bırakacak bir kaosa düşer. Bu kaos her kesi boğar.

Faşist diktatörlüğün zaferini engellemek hala mümkün. Ama ona karşı toplumsal mücadelenin işlevsiz geçecek her günü, sadece onun ömrünü uzatmakla kalmıyor, aynı zamanda toplumun her kesimine hâkim olmaya ve topluma diz çöktürmeye yarıyor.

Marionet başbakan Yıldırım Kayseri saldırısına ilişkin bugün yaptığı açıklamada diyor ki, ‘’Bu, hızlı Trene kavuşmamızı sadece geciktirir.’’ Bu akıl fukarası hızlı treni çoktan kaçırdığını bilmeyecek kadar budala, ellerindeki kömürlü treninde vagon vagon raydan çıktığının farkında dahi değil! Ülkeyi işte böyle akıl budalaları idare ediyor!

Bütün işleri kendi hırsızlık ve yolsuzluklarını örtbas etmek, Ülkenin iç savaşa sürüklenmesi, bölünüp parçalanması, kanın gövdeyi götürmesi ve her gün onlarca cesedin teneşire dizilmesi bunların umurlarında değil!

19.12.2016

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

EN SON EKLENENLER