2017’nin ilk saatinde İstanbul Ortaköy’de Reina isimli eğlence merkezine karanlığın cellatları tarafından düzenlenen silahlı saldırıda şu ana kadar 39 kişi hayatını kaybetti, 70 yaralı var. Her şeyden önce bu menfur, alçakça saldırıyı nefretle kınıyorum.
Savunmasız insanlara karşı düzenlenen bu katliam, seküler, modern toplum taraftarlarının, siyasal düşünceleri ne olursa olsun her an öldürülme tehdidi altında bulunduklarını ortaya seren bariz örneklerden sadece birisidir. Bu katliam, Esas gündemleri şeriatçı, tekçi bir düzen getirmek olanların işi nereye kadar götürebileceklerinin göstergesidir.
Komşusunun, bin yıldır kardeş dediği insanların katlini görmezden gelenlerin REİNA’da ölenler için döktükleri gözyaşları sahtedir. AKP iktidarına karşı onurlu bir duruş sergilemeyenlerin, yarınımız için söyleyecekleri sözleri de yoktur.
AKP iktidarı iktidara geldiğinden bu yana halklarımız, inançlarımız arasına kin ve nefret tohumları ekmekten başkaca bir şey yapmadı. Toplumu suni kamplara böldü, “biz ve ötekiler” diye iki kutuplu bir toplum yarattı. Bugün Reina’da yapılan alçakça saldırı tüm söylenenlerin aksine AKP Türkiye’sine karşı değil, Seküler, laik ve modern, insan hak ve özgürlüklerini savunan kesimlere karşı yapılmıştır.
Yılbaşı kutlamaya eğer iktidar güçleri “pagan kültürü”, “hiç bir dine ve inanca göre de doğru değildir” diyorsa, o gün toplum başka bir ortama sokulmaya başlanmış demektir.
AKP’nin Diyanet İşleri Bakanı bir aydır söyledi durdu. Birileri de, “bölgenin öfkeli çocukları”da durumdan vazife çıkardılar. Katliam ortamı bile bile bu coğrafyada yaratıldı. Saldırıya ortam hazırlayan bu söylemin peşinden giden “öfkeli çocuklar” başka işlere giriştiler. Dün akşam Reina’da olan da budur.
İktidarın sözcüleri bir dönem şunu söylediler; “Hiç kimse pagan kültürüyle tüketim kültürünün, haz ve eğlence kültürüyle birleşerek, birleştirerek çocuklarımız ve gençlerimiz üzerinde bir yozlaşma kültürünü meydana getirmesinin doğru olduğunu söyleyemez. Hele hele bütün bunların da noel, çam ağacı, kumar, içki, spor toto, loto gibi insanı kendisinden ve Rabbinden uzaklaştıracak davranışlarla birleşerek, birleştirilerek, toplumun yozlaşmasına izin veren bir geleneğin oluşmasına, Diyanet İşleri Başkanlığı daima bunun doğru olmadığını, şefkatli bir şekilde topluma ifade etmeye, dostça bu uyarısını yapmaya devam eder. Pagan kültürü, tüketim kültürü, haz ve eğlence kültürüyle birleşerek gençlerimiz üzerinde bir yozlaşma kültürü meydana getirmesinin doğru olmadığını söylemeye devam ederiz. Bunun, noel ve çam ağacının gölgesinde yapılması hiçbir dine ve hiçbir inanca göre de doğru olduğunu ortaya koymaz. Bunu açıkça ifade etmek isterim.” (31 Aralık 2014-Hürriyet gazetesi internet sitesi)
Şimdi anlaşılıyordur her halde, kimlerin, nasıl ve neden bu katliamlara ortam hazırladığı? 2011 ile 2015 yılları arası IŞİD denen katiller sürüsünü kim yerleştirdi bu ülkeye? Kim bunlara kimlik verdi, tedavi etti, ailelerine oturma izni verdi, ev kiraladı. Olmadı kim bu katil sürülerini ve ailelerini devlet misafirhanelerinde ağırladı? Bu sorulara doğru cevap verirsek, bu katliamların azmettiricileri de, bu katliamlara ortam hazırlayanlar da ortaya çıkar kendiliğinden.
2015’e kadar “öfkeli muhalif dost kuvvet” 2015’den sonra terörist örgüt(!) Yapılan açık; bu katil sürülerini kullan sonra düşman ilan et. Erdoğan bugüne kadar hep aynı yöntemi kullandı. Kürt gerçeğini tanıdı(!), Dersim katliamından dolayı özür diledi(!) Tekçi zihniyet kötüdür dedi. Ama işi bittiği gün hepsini unuttu. “Gerçeğini tanıyorum, Kürtlere yapılan haksızlığı gidereceğim” dediği Kürtlerin yaşadığı il ve ilçeleri harabeye çevirdi. Birlikte çözüm süreci başlattığı Kürt siyasetçilerini zindanlara doldurdu. Tıpkı FETÖ gibi; 17-25 Aralık’a kadar “Hocaefendi Hazretleri”; sonrasında terör örgütü elebaşısı dedi.
Hatırlayın en son da “yılanı beslersen bir gün seni sokar” diye dünyaya akil vermeye kalktı. İşte yılanı besleyenin AKP olduğu, yılanın ise IŞİD katilleri olduğu Reina saldırısıyla bir kez daha ortaya çıktı.
Her gün yandaş, yalaka kanallarda “sosyal medya aracılığıyla bizi kutuplaştırmaya çalışıyorlar. Milli birliğimizi ve kardeşliğimizi bozmaya çalışıyorlar. Vatandaşlarımız bunları gördüğü yerde bize ihbar etmeli” diye çağrı yapan AKP ve diktatör Erdoğan’a sormak lazım;
Son bir aydır bütün Cuma hutbelerinde yılbaşı kutlamalarına karşı kin ve nefret nutukları attıran Diyanet bu saldırının neresinde acaba?
AKP klasik taktiği önce teşvik et sonra olay olunca hemen “vahşettir, katliamdır, bu eylem bize karşı yapılmıştır”(!) diye açıklama yap.
Diyanet İşleri Başkanı yıllardır yılbaşı kutlamalarına karşı yaptığı açıklamaları unutarak, bugün aynı mantıkla “vahşettir, katliamdır, bu saldırı ile bir mabede yapılan saldırı aynıdır” diye ikiyüzlüce açıklama yapabiliyor. Bunların yüzleri hiç kızarmıyor. Bunlar hep önce konuştular, sonra düşünmeye başladılar galiba. Konuşmalarının nelere yol açtığını vahşetler yaşanınca idrak ediyorlar mı hiç olmazsa?
Bu katil sürüleri ile mücadele edilmeden, bu katliamlara neden olan anlayışla hesaplaşmadan bu tür caniliklerden kurtulma şansımız bulunmuyor.
AKP iktidarı; OHAL yasakları ile basın açıklamalarına dahi izin vermezken; gericilerin yılbaşı kutlamalarını hedef gösteren propaganda faaliyetleri doğrudan örgütlendi. Diyanet yılbaşını gayrimeşru ilan etti. İslamcı medya “Kutlama!” ve “Bu yıl son olsun” manşetleri attı. İslamcı gruplar yine Noel Baba’yı dövme ve bıçaklama mizansenleri sergiledi. Kent meydanlarında bildiri dağıtan tebliğcilere polis kol kanat gerdi.
Bu gerici örgütlenmeye karşı mücadelenin pratiği ise sadece bir gün önce İzmir’de sergilenmişti. Konak Meydanı’nda Sıla Vakfı imzasıyla hazırlanan ve “Dünyayı kan gölüne çeviren Hristiyanların bayramını kutlamıyoruz” yazan bildirileri dağıtan gericiler, karşılarında kentlerinde, sokaklarında gericiliğe izin vermeyeceklerini söyleyen gençleri buldu. Gençler polisin gericileri korumaya çalışmasına karşın “Bu bildirileri burada dağıtamazsınız. Bu şehirde gericilere, cihatçılara, tecavüzü aklayanlara, kadın düşmanlarına yer yok” diyerek bildiri dağıtımını engelledi.
Bu örnekten de görüldüğü gibi; toplumsal muhalefet güçleri birleşerek, bu karanlık propaganda odaklarına karşı ortak bir direniş sergileyerek, saldırı kime ve hangi toplumsal kesime karşı yapılmış olursa olsun ikircimsiz tutum alarak, bu tür katliamların önüne geçebilirler.
Seyredersek bela bir gün gelir bizi de bulur. Yukarda izah etmeye çalıştığımız gibi, saldırının ben geliyorum dediği ortada. Üstüne üstlük ABD istihbaratının uyarı yaptığı da söylenmesine karşın, bu mekanın kapısında sadece bir polis ile sözde önlem alanlar bu suçun işlenmesine ortam hazırlayanlar ve adeta teşvik edenlerdir.
Sözün özü; saldırı aslında ben geliyorum demiş ama, iktidar güçleri bunu önlemek için hiçbir tedbir almamıştır.