Alevi Kadını inancı gereği; tarihin ve bilimin aşığında yaşamın kıyısında değil tam ortasında özgürce var olmaya gayret göstermiştir. Kendisine özgün sorunları Alevilik öğretisi ışığında çözen kadınlarımız sosyolojik bir yaşam gerçeğinin taşıyıcısı olmuşlardır. Ülkemizde ve dünyada kadın olma zorluğunun tanımının da ta kendisi olmuştur.
Yasal haklar, uluslararası sözleşmeler ve kadına yönelik binlerce proje kadınları istenildiği noktaya getirememiştir. Yaşam boyu çeşitli zorluklarla mücadele eden kadın siyasi partilerde, sivil toplum örgütlerinde, sanat yaşamında kendi öğretisiyle, kendi inancıyla değil, istenildiği ölçüde yer almaktadır.
Oysa şairin dediği gibi inancımızda
Kadın Seherde ses,
Kadın Sevdada Saz
Kadın Semahta niyazdır
Kadının Kutsaldır, tek eşlilik, kadının erkekle birlikte ceme girmesi, semah yapılması, kadının posta oturması, tüm ritüellerde inancı gereği görev alması, kız- erkek çocuğu ayırımı yapmaması, kadın ozanlarının var olması yaşamsal uygulamada kadının var olduğunun en önemli sonucudur.
İşte tüm bunlar karşısında kadın özgürlüğünü görmezden gelen ve kadının yaşamını dindarlıkla dizayn etmeye çalışan bir sistem var. Bu dizayn içinde Alevi kadını bağımsız değildir. Özellikle Sünni gelenek ve görenekleri ile çevrelenmiştir. Bu kuralların sosyal ve çalışma hayatında etkin olması Alevi kadının Sünnileşmesine ve gizli cinsiyet ayrımına yönlendirilmesine neden olmaktadır.
Zaten yaratılmak istenen tek tip insan modelinde seçilenler hep farklı etnik köken ve inançtaki kadınlar olduğundan iktidarlar bu amaçlarını önce Alevi kadını üzerinde uygulama yoluna giderler “Kendi Ailevisi’ni” yaratma çabalarının başında da aslında Alevi kadınını hedeflemektir.
Son tahlilde kendi sorunlarını anlamayan, sorunlarını bilmeyen, korkan bir kadın profili yaratılmış durumda ve diliyor ,inanıyoruz ki ; bu çemberde Alevi kadını kurtulacak inançsal değerleriyle yeniden özgürleşecektir.