‘Kıdem tazminatı son kalemizdir’

DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu, kıdem tazminatının fona devredilmesini emekçilerin haklarının gasp edilmesi olarak değerlendirerek, ‘Eğer hükümet bu konuda ısrar ederse, biz de DİSK olarak kıdem tazminatı hakkımızı korumak için sonuna kadar mücadele edeceğiz’ dedi

Eda Narin/İstanbul

Son günlerde özellikle referandum sonrası dönemde, hükümet kanadı tarafından gündeme getirilen kıdem tazminatı başta olmak üzere, emek ve emekçilere dair sorunları, Devrimci İşçi Sendikası Konfederasyonu (DİSK) Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu ile konuştuk. Artan iş cinayetlerinin her geçen gün bir yüreği yakmasıyla daha da derinleşen güvencesiz çalışma, emek sömürüsü, ağır çalışma koşullarına karşı ortak mücadele konularında sorularımızı yanıtlayan Çerkezoğlu, emek mücadelesini her koşulda sürdürmeye devam edeceklerini ifade etti.

* Öncelikle tüm emekçilerin kafasında soruları açıklığa kavuşturmakla başlayalım. Kıdem tazminatı emekçilere ne gibi haklar sunuyor?

Kıdem tazminatı, işçilerin çok önemli kazanılmış bir hakkı. Fakat yaklaşık 1975’ten beri işveren çevreleri, sermaye ve siyasi iktidarlar kıdem tazminatını fona devrederek ortadan kaldırmak ve bu hakkı gasp etmek yolunda bir hedef içerisindeler. Aslında kıdem tazminatı, esas olarak işçi ile işveren arasındaki iş ilişkisinin sona ermesi durumunda, işçi açısından bir güvence anlamına geliyor. Aslında kıdem tazminatı işçinin ödenmesi sonraya bırakılmış ücretinin bir parçasıdır. Bütünüyle işverenin sorumluluğunda olan bir konudur. Yani, aslında işçiler 1 yıl boyunca çalışır ve işverene der ki, benim ücretimin bir kısmı sende biriksin. Benim başıma bir iş geldiğinde bu en azından benim için bir gelecek güvencesi olsun. Kıdem tazminatı, işçilerin işverende beklettikleri 13’üncü ay maaşıdır. Yani ücretin ödenmesi sonraya bırakılmış bir bölümüdür. Ama bugün hükümet tarafından kıdem tazminatının bu iş güvencesi niteliği, bütünüyle ortadan kaldırılmaya çalışılıyor.

Mevcut AKP hükümeti, kıdem tazminatına ilişkin yürüttüğü politikalarıyla neyi amaçlıyor?

İşverenlerin ve hükümetin birçok raporunda Türkiye’de işten çıkarma maliyetlerinin yüksek olduğu yazıyor. Yani “Biz işçileri istediğimiz zaman kapının önüne koyamıyoruz” diyorlar. Kıdem tazminatı fona devredildiğinde o çok yüksek dedikleri işten çıkarma maliyetini tümüyle ortadan kaldırmak ve güvencesizliği daha da kalıcı hale getirmek istiyorlar. O nedenle biz, kıdem tazminatımız için “son kalemizdir” diyoruz. Çünkü bugün gerçekten güvencesiz çalıştırma alabildiğine yaygınlaştı. Taşeron başta olmak üzere, tüm güvencesiz çalıştırma biçimleri esas çalıştırma haline geldi. OECD’nin en son 2016 raporunda, Türkiye’de 12 aydan daha az süreli istihdam edilenlerin oranı toplam istihdamın %28’i. Yani çalışan her 3 işçiden 1 tanesi, 12 aydan daha az süre çalışıyor. Bunun OECD ortalaması yüzde 17. Yani güvencesiz çalıştırma artık bir kural haline geldi.

* Peki kıdem tazminatının fona devredilmesinde işverenin hükümet kanadında olmasının sebebi çıkar ilişkisi midir?

Basına bütünlüğü olmayan bilgiler sızdırılarak, kamuoyunda kıdem tazminatı hakkının gasp edilmesinin meşru zemini yaratılmaya çalışılıyor. İşverenler de hükümetle aynı cephede. Daha önce kıdem tazminatını, 2013 yılında gündeme getirmişlerdi. O zaman biz #direnişçi kampanyası yaparak, kararı geri çektirmiştik. O dönemin çalışma bakanı Faruk Çelik, “Kıdem tazminatı düzenlemesi bir başka bahara kaldı” demişti. Biz de “O bahar hiç gelmeyecek Sayın Bakan” demiştik. Şimdi de yeniden gündemde. Biz de buna sonuna kadar karşı çıkacağımızı ifade ediyoruz ama tabi ki bu sermaye çevrelerinin talebi. O yüzden hükümetle çok büyük bir çıkar birliği var.

* Kıdem tazminatı fona devredildi diyelim. Emekçinin durumu ne olacak? Ayrıca DİSK nasıl bir tutum sergileyecek?

Kıdem tazminatından yararlanmanın farklı koşulları var. Örneğin, erkek işçiler askere gittiklerinde, kadın işçiler evlendiklerinde kıdem tazminatı alabiliyorlar. Ama fona devredildiğinde böyle bir haktan da söz edilemeyecek. Başka bir önemli nokta da, kıdem tazminatı fona devredildiği anda 30 gün üzerinden hesaplansa bile işçilerin alacağı kıdem tazminatı miktarında en az yüzde 30-40’lık bir düşüş olacak. Fon demek yağma demektir. Bu fonların hepsi sermayeye ve hükümetlere kaynak olarak aktarıldı. Eğer hükümet bu konuda ısrar ederse, biz de DİSK olarak kıdem tazminatı hakkımızı korumak için sonuna kadar mücadele edeceğiz. Ayrıca tüm demokrasi güçlerini de kıdem tazminatına sahip çıkmak için ortak mücadeleye çağırıyoruz.

* Gelelim en canı alıcı konulardan bir diğerine. Sizce taşeronun kadrolaşması konusunda hükümetin vaatlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Taşeron işçilik Türkiye’nin kanayan yarası. Ve taşeron işçiler, işçi sınıfının en mağdur kesimi. Açıkça bir emek hırsızlığı. Taşeron işçi sayısı 2002’de AKP iktidara geldiğinde 220 bin civarıyken, şuan 3,5 milyonun üzerinde taşeron işçi olduğu tahmin ediliyor. AKP iktidarı taşeronlaşmanın önünü açtı. AKP iktidarı, 7 Haziran’da oyları düştüğünde, tek başına iktidar olamayınca taşeron işçilere kadro vaadinde bulundu. Özellikle 7 Haziran seçimlerinin sonuçlarını tanımayıp savaş ve kanla ülkeyi yeniden seçime götürdükleri süreçte, işçi sınıfına verdikleri en büyük vaat taşeron işçilere kadro meselesiydi. O dönemde billboardlarda “Tek başına iktidar, taşerona kadro” afişleri vardı. 1 Kasım’da tek başlarına iktidar olduklarında, bu sözlerini de unuttular.

* Son dönemlerde artan bir grev sürekliliği söz konusu. Emekçilerin bu kararlılığını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Grev hakkı Türkiye’de son derece sınırlandırılmış bir hak. Yani sadece toplu iş sözleşmesinde bir uyuşmazlık olduğunda greve gidebiliyoruz. Bu uygulama 12 Eylül anayasası ile birlikte geldi. Diğer bütün grev türleri şuan yasak. Türkiye’de grevler, bakanlar kurulunun erteleme kararı altında yasaklanıyor. Ama buna rağmen, bugün yaygın bir şekilde grev kararları alınıyor. Mevcut siyasi iktidar, cumhuriyet tarihin gelmiş geçmiş en işçi düşmanı iktidarıdır. Çünkü işçi sınıfı, AKP iktidarından bu yana çok şeyler kaybetmiştir. İşçilerin kazanılmış haklarını ortadan kaldırmak isteyen bir siyasal iktidar karşısında, en önemli gücü üretimden gelen gücü yani grev hakkıdır.

* Grevler OHAL bahanesiyle kırılmak isteniyor. Emekçilerin karşısına bir tehdit unsuru olarak konuluyor. OHAL’in grevlere ve emekçilere olan etkileri hakkında neler söylersiniz?

OHAL nedeniyle bugün bütün mücadele alanlarımız, direnişlerimiz erteleniyor, yasaklanıyor, engelleniyor. OHAL’in dışında var olan siyasal iklim, işçilerin hak arama kanallarını bütünüyle kapatıyor. İşçinin alın terine sahip çıkmak için verdiği mücadele, OHAL koşullarına sığmaz. Emeğine ve ekmeğine sahip çıkmak için, işçiler sonunda bedel ödemek de olsa mücadelelerini sürdürüyor.

* Bildiğiniz üzere geçtiğimiz günlerde Haziran ayında olacak ILO görüşmelerine AKP’ye olan yakınlığıyla bilinen Memur-Sen’in gideceği açıklanmıştı. Bu kararın altında yatan amaç nedir?

Memur-Sen sendika niteliği taşımayan bir örgüt. Memur-Sen, AKP iktidarı tarafından büyütülmüş bir yapılanmadır. Mevcut hükümet bize yazı göndererek duyurdu. Biz de itiraz ettik. Eğer Çalışma Bakanlığı, bu konudaki tutumunu sürdürürse, ILO’ya da itirazlarımı yapacağımızı ifade ettik. Uluslararası Sendikal Örgüt’ün (ITUK) parçası olmayan bir konfederasyonun görüşmelerde temsil edecek olması doğru değil. Amaç Türkiye’deki sürecin siyasal iktidar cephesinden anlatılmasıdır. Orada Memur-Sen’in Türkiye’yi temsil etmesiyle gerçeklerin üzerini örtemeyecekler.

En ağır sömürü maden, inşaat ve enerji sektöründe

* Gün geçtikçe artan iş cinayetlerinin hükümet ve işveren tarafından normalleştirilmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Türkiye’de iş cinayetlerinin bu kadar artması, AKP eliyle yerleşik bir rejim haline getirilen neo-liberal politikaların ortaya çıkarttığı bir sonuçtur. İş cinayetinin en fazla olduğu sektörler maden, inşaat ve enerji sektörü. Bu sektörler aynı zamanda Türkiye sermayesinin de en fazla kazandığı sektörlerdir. AKP’yi AKP yapan sermaye grupları da bu sektörlere dayanıyor. Sermayenin en fazla kar ettiği alanda en fazla işçinin ölmesi doğrudan sermaye ve hükümet politikalarının bir sonucudur. Biz bugün daha fazla arkadaşımızı kaybediyorsak bunun nedeni kar hırsıyla daha fazla taşeronlaştırma ve güvencesizleştirme yapılmasıdır. O yüzden bu süreç kader-fıtrat gibi şeylerle açıklanamaz.

özgürlükçü demokrasi

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

EN SON EKLENENLER