Adalet kelimesi herkese hakkını vermek ve doğruyla yanlışı birbirinden ayırmak anlamında kullanılmaktadır. Bunun için de bir toplumda adaletten bahsedebilmek için en azından adalet kurumlarının siyasi ve idari otoriteden bağımsız kurumlar olarak tesis edilmesi gerekmektedir.
Türkiye’de oluşan; adına “Cumhurbaşkanlığı sistemi” denilen yeni durumla birlikte artık bağımsız kurumlardan bahsetmenin olanağı kalmamıştır. Yargı-yasama-yürütme tek elde toplanmış ve tek kişilik bir otoritenin emrindedir. Bu otorite bugün ne derse, adına yargı-yasama-yürütme kurumu denilen, ama aslında tek kişilik iktidarın emir kulu olmaktan öte bir yetkisi bulunmayan kurumlar onu yapmaktadır.
Sultan Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun öncülüğünde başlatılan ‘Adalet Yürüyüşü’yle ilgili “Adalet arıyorsan yeri parlamentodur. Yargı yarın sizi de davet ederse şaşmayın” diyerek rolü gereği yargıya talimatı verdi. Başta Kılıçdaroğlu olmak üzere CHP yöneticilerinin en azından ifade vermeye çağrılması için yolu açtı, emri verdi. Arkası gelecektir.
CHP yönetimi geçte olsa demokrasiyi, adaleti savunmayı hatırladı. Bu tutum elbette kendisine demokrat diyenlerce desteklenir. Gerçi bu topraklarda adalet kaybolalı uzun yıllar oldu. Kürt halkının evleri başlarına yıkıldı. Kentleri yok edildi, Kürtlerin cesetleri sokaklarda günlerce bekledi. Kürt kadınlarının cesetleri çırılçıplak sokaklarda teşhir edildi, Kürtler canlı olarak bodrumlara gömüldü.
Bütün bunlar olup biterken bugün adalet isteyen CHP’den ses seda çıkmıyordu. Eğer bugün kendilerine dokunulduğu için sokağa çıkılıyorsa bu da bir şeydir. Adaletsizliğe karşı çıkmak elbette anlamlıdır, desteklenmelidir.
CHP dokunulmazlıkların kaldırılmasına mecliste destek vererek; HDP milletvekillerinin, en başta da eş başkanlarının hapishanelere tıkılmasına ve bugün de kendi mensuplarına ağır hapis cezası verilmesinin yolunu açtı.
Bugün Adalet diyerek sokaklara çıkan CHP’nin topluma bir öz eleştiri borcu var. En azından adaleti aramakta geç kalındığı kabul edilmeli, dokunulmazlıkların kaldırılmasına destek vermenin hata olduğunu kabul etmeli ve bir öz eleştiri vermelidir. Adalet sadece kendimiz için değil, adaletsizliğe uğrayan her kim olursa olsun onlar için savunuluyorsa, eylemimizin toplum vicdanında bir yeri olur.
Önce adalet nedir? Bir bakalım. Adalet bir bireye veya toplumsal kesime davranışta bulunmada ve hüküm vermekte doğru olmak, “daima ölçülü hareket etmek, hakka göre hüküm vermek, eşit kılmak, eşit olmak, herkese eşit mesafeyle davranmak, hakkı hak etmiş olana vermek, haksızlıktan sürekli kaçınmak, haklıyı haksızdan ayırmak ve haksıza hak ettiği cezayı, ne fazla ne de eksik yani hak ettiği kadar vermek manalarını taşımaktadır.”
Bir toplumda huzurlu bir yaşamın ve düzenin olması adalet olgusunun yayılmasına ve yerine getirilmesine bağlıdır. Adalet bütün insanlara durumu ve konumu ne olursa olsun her halükarda eşit ve tarafsız davranmak üzerine kurulmuştur.
Bir toplumsal sistemde yöneticilerin ve idarecilerin adil olmaması kesinlikle kabul edilebilir bir durum değildir. Hakkın, hukukun, adaletin olmadığı, yasalarla benimsenmiş kural ve kaidelerin bulunmadığı bir sistemde anarşi doğar ve herkes adaleti kendi anlama biçimine göre yerine getirmeye çalışır.
Günümüz dünyasında yukarda tanımladığımız anlamda eşitlikçi, adil, hakkaniyetli bir adalet toplumundan bahsetmek olanaklı değildir. Adalet iktidar gücünü elinde bulunduranların insafındadır. Hele de AKP faşizminin yarattığı tek kişiye dayalı yeni sistemde: Adalet artık tatile çıkmış bulunmaktadır. Böylesi bir toplumda adaletin sağlanmasının biricik yolu mevcut tekçi, ırkçı yönetimi işbaşından uzaklaştırmaktır. Bunun yolu ise kitlelerle birlikte, tüm muhalefet odaklarını bir araya getirmiş, herkes için adaleti savunan sürekli bir eylemsellik geliştirmektir.
Adalet istemek herkese hakkı olanın verilmesini istemektir. Bugün Türkiye’de toplumun önemli kesimleri, etnik kökeninden dolayı, mensup olduğu sınıfsal katmandan dolayı, inancından dolayı, cinsel tercihlerinden dolayı, siyasal düşüncelerinden dolayı ötekileştirilmiştir. Bu kesimlere karşı hiçbir adaletli yaklaşım yoktur. Bu kesimler iktidar tarafından hapis, işkence, ölüm dâhil her biçimde cezalandırılmaktadır. Eğer Adalet için yürüyorsak öncelikle bu kesimlere karşı uygulanan hukuk dışı, adil olmayan tutumlara açıktan karşı çıkmamız gerekiyor.
Eğer mevcut adaletsizliğe kitlesel olarak sokaklara dökülüp karşı çıkamazsak, eğer ötekileştirilmiş toplumsal kesimlere yönelik adaletsizliğe yüksek sesle itiraz etmezsek, eğer insanların insan olmaktan doğan haklarını savunmakta ikircimli davranırsak; Erdoğan elinde bulundurduğu yetkilere dayanarak bizim her türlü eylemimizi yasadışı ilan ederek kendi elleriyle tayin ettiği yargıçlarını her zaman göreve çağıracaktır.
Adalet için yürüyorsak bu adaletsizlik durumuna yol açan iktidarın yasa diye belirlediği kural ve kaideleri tanımamalıyız. Bugün yapılan yürüyüşlere katılacak olanlar önceden valiliklere bildirilerek yürüyorsa bu işte bir terslik vardır. Peki yürüyüş komitesinin valiliklere bildirmediği kişiler gelip yürüyüşe katıldığında polis, asker müdahalesi olursa ne yapılacaktır? Bu sorunun cevabı yoktur.
Kılıçdaroğlu eğer sadece CHP’nin değil, tüm toplumsal muhalefetin öncüsü olmak istiyorsa, yürüyüş için tekçi AKP iktidarı tarafından oluşturulmuş yasalara dayanılarak getirilmek istenen kısıtlamaları tanımamalıdır. Adaletsizliğe uğrayanların rengine, inancına, etnik kökenine, cinsel tercihine bakmaksızın haksızlığa uğrayan herkesin hakkını savunacağını açıktan beyan etmelidir. Tüm HDP milletvekillerinin serbest bırakılmasını, gazetecilerin serbest bırakılmasını istediğini dile getirmeli, AKP faşizminin bölgede yürüttüğü katliamcı, ırkçı politikalara karşı çıkmalı ve hiçbir siyasal kaygıya kapılmadan bölgede kalıcı bir barışın yolunu açacak talepleri dile getirip savunmalıdır.
Büyük siyaset yapanlar günü kurtarmayla uğraşmazlar. Doğruların er geç galebe çalacağına inanarak hareket ederler. Bugün büyük siyaset yapmanın, parti çıkarlarını değil toplumsal çıkarları savunmanın zamanıdır. Yeni Kapı ruhunu değil, HAYIR Cephesinin ruhunu savunmanın zamanıdır. Adalet Yürüyüşü geç kalınmış bir eylemdir ama haklı bir eylemdir. Desteklenmelidir ve sonuca ulaşması için büyük çaba gösterilmelidir.