Son beş yılda ülkemiz öyle bir duruma geldi ki, yönetimin zalimliklerini tarif etmek dahi mümkün olmaktan çıktı. Sokaklar sakallı, cüppeli kirli kılıklı saldırgan, küfürbaz erkeklerle, yabancıların ürettiği en model kumaşlardan dikilmiş elbiseleriyle örtünmüş kadınlarla dolduruldu. Bir taraftan canlı bombalar, diğer taraftan evlerde, bodrumlarda onlarca muhalif insan katledildi. İktidardan yana olmayan aydınlar, yazarlar, gazeteciler, öğretim üyeleri ya görevlerinden alındılar yada hapislere dolduruldular. Onlarca muhalif gazete, dergi, radyo, televizyon hukuksuz, yargısız kapatıldı.
Ülkede dindarlık soslu bir soygun başlatıldı. Her karış toprak yandaşlar arasında bölündü. Maden arama, maden ocağı açma, sanayi tesisi kurma vb. söylemler adı altında bir teşvikle talan örgütlenmesine dönüştü. Binlerce senelik insanlığın ortak suç saydığı yalancılık, üçkağıtçılık, fırıldak çevirme, hırsızlık, namussuzluk önü alınmaz boyutlara geldi; devlet korumalı politikaya dönüştü. Ötekileştirme üzerinden tehdit aldı başını gidiyor.
Sıradan, etliye sütlüye karışmayan bir insanı gözlerine kestirdiklerinde, buluyorlar paralı iki yalancı şahit ve bir anda en tehlikeli terörist, bölücü, ülkeyi satan gibi suçlamalarla godesi boylatıyorlar. Sıradan işadamısınız her türlü yasal kurallara uyuyorsunuz, rahatsınız. Hiç öyle değil. Malınıza göz koymuşlar ise, terör örgütlerine maddi destek vermekten tutunda vergi kaçakçılığına kadar, aklınıza hiç gelmeyecek suçla bir anda gözaltına alınıyorsunuz. Sizi hapse gönderenler tüm malınıza el koyuyor.
Türkiye gibi bir ülke vatandaşlarının hepsinin “AKP Severler Derneği” olmasının mümkün olmadığını bildikleri için insanları korkutmak, yıldırmak, sindirmek için her insanlık dışı yönteme başvuruluyor.
Sene 2016, Cumhurbaşkanı her konuşmasında insanlara hakaret edebiliyor, tehdit ediyor ama bir ülke vatandaşı bu hakaretlere karşı bir şey söylediğinde, Cumhurbaşkanına hakaretten ceza alıyor. Bir yılda tam 46 bin insan bu nedenle yargılandı. Başbakana, bakanlara, Valilere hakaretten yargılananların sayısını kimse bilmiyor. AKP’lilerin muhalefete her sözü söyleme, her tür suçlamayı yapma hakkı olduğu, muhalefet bu suçlamalara cevap verdiğinde yargılandığı bir iktidar.
Faşizm, kendi mantığını kendisi belirler ve tüm insanlardan kendilerine itaat etmesini ister. İtaat edenler yönetenlerin iyi insanları, itaat etmeyenler ise düşmanlarıdır. İşte ülkemizdeki adı konulmamış sistemin kaynağı burada başlıyor. Adına yandaş dediğimiz insanların her türlü yüz kızartıcı suçu ters yüz edilerek, işlenen suça itiraz edenlere karşı bir savaş halindeler. İnsanların kişilikleri ellerinden alınıyor, insan olmaktan çıkmış bambaşka bir varlık haline geliyorlar.
Oysa insanların hiçbirinin parmak izi dahi diğerine benzemez. En kötü koşullarda dahi insan olmanın erdemliliğini taşıyan insanlar her zaman olacaktır. İçinde yaşadığı topluma ihanet etmeyen ve her zorluğu göze alan binlerce örnek var tarihte. Anadolu insanının bir geleneği de, zalime karşı direnenleri asla unutmaz. Ağıtlarda, türkülerde, deyişlerde, masallarda, analar ninnilerde yaşatır. Köroğlu’nu, Dadaloğlu’nu, Pir Sultan’ı hala tüm canlılığı ile yaşattığı gibi.
İhanetçiler ise yaşasalar dahi ölüdürler. Zalimin kapısında kul olanlara “zalimin atına bindi” diye en içten tiksinmeyi dile getirir. Bu durum sadece bize has değil, tüm dünyada böyledir. Bir zamanlar solcu olanlar, bir zamanlar sevilen sanatçı olanlar, bir zamanlar saygı duyulan aydın olanların şimdi birer kapıkulu gibi yaşıyor olmaları içler acısı bir durumdur.
Devlet dediğimiz organizasyon güçlüdür. Tüm güç olanaklarını kullandığı için sivil örgütlenmelerin uzun vadeli direnmesi, ancak toplumsal bir sahiplenme ile başarılabilinir. Günümüz de toplumsal ahlak bozulduğu, makarna, kömür, şeker gibi rüşvetlere kadar düştüğü için büyük kitle eylemleri pek olası görünmüyor.
Haksızlıkları şikayet edecek Adalet kurumları da ortadan kaldırıldığı için öfkeli ama nereden başlayacağını, ne yapacağını henüz bilmeyen, yaşanılan talan ve şımarıklığı izleyen bir başka karşı güç var. Karşı güç var ama kendi içinde çok parçalı. Bu gücü harekete geçirecek yeni söylemler, yeni örgütlenmeler, kendi içinden engelleniyor. Bu durum nereye kadar gider? Bu koşullarda çok uzun vadeli olmayacak gibi görünüyor.
Referandum sürecindeki “Hayır” örgütlenmesi, CHP’nin bu gün 17. günü dolan Ankara’dan İstanbul’a sürecek Adalet yürüyüşü, yeni arayışlar için bir umut veriyor.
ADALET YÜRÜYÜŞÜ
Geç olsa da CHP’nin başlattığı Adalet Yürüyüşünü olumlu bir gelişme olarak görmek istiyor insan. Ancak, karşılarında her eylemi kendi çıkarlarına çeviren faşist bir yapı var. Adalet eyleminini de kendi çıkarları doğrultusunda kullanacakları kesin.
Ülke de OHAL varken, Valilerden izin almak zorunlu olduğu halde yürüyüşe yasak koymamış olmaları, kendilerinin ne kadar demokrat, ne kadar özgürlükçü olduğu yönünde propaganda malzemesi olarak kullanılacaktır. Daha ötesi, darbe tiyatrosunun yıl dönümünde kullanacakları malzeme bu yürüyüş olacaktır.
Muhalefeti PKK yandaşı, Feto yandaşı, DHKP-C yandaşı terör örgütü, Avrupa destekli bölücüler gibi suçlamalarla daha da köşeye sıkıştırma ve susturma baskısını artıracaklardır. CHP’nin bu konuda ciddi politikalar üretemediğini göz önüne alırsak, parti içinde kırılmalar hedefleyeceklerdir.
AKP’nin keyfi tutuklamaları, insan hakları ihlalleri konusunda dünyada, daha çok Avrupa ülkelerinde çok ciddi eleştiriler yapılmasına karşılık, ülke de muhalefetin güçlü bir mücadele göze alamıyor oluşu aklımızda olmayan daha bir çok karşı baskıya gebe görünüyor.
Tüm bu olasılıklara rağmen, muhalefete bir nefes aldırabilecek, ortak eylemlerin devamı gelecektir. Gelecektir, çünkü ülke insanı çok yaralandı. Akşam yattığında hayatta olan bir insanın sabah başına ne geleceğini kimse kestiremiyor artık. Türkiye insanı böyle bir yönetimi uzun vadeli taşıyamaz.
Şimdi dostça, yoldaşça yola çıkma zamanı. Yola çıkanlara bin selam olsun…