CHP lideri 450 kilometrelik uzun yürüyüşten sonra 9 Temmuz 2017 Pazar günü Maltepe’de iki milyona yakın bir kitleye hitap etti. Mücadelenin burada bitmediğine, aksine bu eylemin bir başlangıç olduğuna vurgu yaptı. Bu miting; kitlelerin AKP iktidarına karşı bir çıkış aradığının göstergesi oldu.
Türkiye’nin içine düştüğü karanlıktan kurtulmak amacı taşıyorsa, bu gelişmeler elbette anlamlıdır. Ancak bilinmelidir ki; vesayetçi anlayışı terk etmediği sürece CHP’nin adalet arayışının en azından bir ayağı topaldır. CHP tekçi, ırkçı, ulusalcı zihniyeti değiştirmediği sürece adalet arayışını sonuca götüremez. Bu milyonları alanlara toplamasına rağmen böyledir. CHP zihniyeti de aslında AKP-MHP çağdışı zihniyetinden farklı değildir. Bu CHP saflarında ne kadar devrimci-demokrat-sosyalistin bulunmasından bağımsız olarak böyledir.
Bundan dolayı Kılıçdaroğlu iyi niyetli de olsa, partisinin ideolojisini, stratejisini değiştirmediği sürece, adaleti ayırımsız bu topraklarda yaşayan tüm halklar ve inançlar için gerçekten istemediği sürece adaletli bir iktidarı getirmeye muktedir olamaz.
Elbette Kılıçdaroğlu’nun Maltepe mitinginde dile getirdiği;
“ – İktidar tarafından 20 Temmuz’da getirilen OHAL ile biz buna sivil darbe diyoruz yasama yürütme ve yargı tek elde toplanmıştır. OHAL bir an önce kaldırılmalıdır.
– Yargıyı siyasetin emrine vermek demokrasiye ihanettir. Kollektif suç gibi insan haklarına aykırı uygulamalardan vazgeçilmelidir.
– OHAL mağdurlarının yargıya erişim ve sosyal güvenlik haklarını kısıtlayan tüm uygulamalara son verilmelidir.
– FETÖ ile hiçbir ilişkisi ile bulunmayan ama sırf hükümete muhalif olduğu için görevlerinden alınan akademisyenler görevlerine dönmeli ve tutuklu milletvekilleri serbest bırakılmalıdır.
– Mesleklerini yaptıkları için tutuklu bulunan gazeteciler serbest bırakılmalıdır.
– OHAL ortamında ve devlerin tüm imkânları seferber edilerek yapılan anayasa değişikliği gayrimeşrudur. Bu bir mühürsüz seçimdir. Türkiye gayrimeşru bir anayasa ile yönetilemez, yönetilmemelidir.
– Demokratik parlamenter sistem üzerindeki her türlü vesayet kaldırılmalıdır. Eğitimde laiklik ilkesinin aşındırılmasına son verilmelidir.
– Sadece hukuk alanında değil toplumsal alanın tüm alanlarında adaletsizlik devam etmektedir. Yoksulluk, yaygın şiddet, terör gibi sorunlara karşı ortak irade geliştirilmelidir. Toplumsal adaletsizliğin en vahimlerinden olan kadın hakları konusunda ayrımcılığın önüne geçilmelidir.
– Son zamanlarda uygulanan saldırgan dış politika ülkemiz içindeki sorunları da kökleştirmiştir. Türkiye coğrafyasındaki tüm halklara kardeşçe yaklaşan adilane bir dış politikaya dönüş yapmalıdır” önerileri ilk bakışta olumlu öneriler olarak algılanabilir.
Ancak görüldüğü gibi bu önerilerde temel sorunlar es geçilerek, sorunların özü değil biçimi dile getirilmektedir. Darbenin içeriği, nedenleri, kimler tarafından organize edildiğine hiç değinilmiyor. Erdoğan’ın darbedeki rolü sorgulanmıyor. Batılı birçok çevre artık darbenin mimarı olarak Erdoğan’ı görürken, Kılıçdaroğlu Yenikapı Ruhundan vaz geçmiyor.
Yine Kılıçdaroğlu demokratikleşmenin önündeki en büyük engel olan Kürt sorunu nasıl çözülür? diye bir öneride bulunmuyor. O da iktidar gibi sorunu bir terör sorunu olarak algılıyor. Dış politikada saldırgan politika eleştiriliyor. Ancak kendisinin farklı bir projesi bulunmuyor.
Kılıçdaroğlu her ne kadar hak, hukuk, adalet ve özgürlüğe vurgu yapsa da, Kürt halkı ve Aleviler başta olmak üzere ötekileştirilen toplumsal kesimlerin hakkını hukukunu yok saymakta, Kürt halkının Kürt olmaktan doğan haklarını görmezden gelmekte ve hatta inkâr etmektedir. Böylesi bir zihniyet demokrasinin ve toplumsal barışın kapısını aralayamaz.
CHP Erdoğan’ın HDP’ye saldırarak tasfiye edilmek istenmesine, dokunulmazlıkların kaldırılmasına lehte oy vererek açıktan destek oldu. Aynı CHP; Kürt kentleri yakılıp yıkılırken de iktidara destek verdi. Şimdi HDP’nin 7 Haziran seçimlerinde aldığı oy ve popülaritesinin ve dolayısıyla ana muhalefet olma yolunun kapandığına inanan CHP, doğan boşluğu doldurmak için harekete geçti. HDP milletvekilleri, eş başkanları hapse atılırken, vekillikleri düşürülürken susan CHP; ne oldu da Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasıyla harekete geçti? Bu sorunun cevabı doğru verilmeden bugünkü siyasal gelişmeleri doğru analiz edemeyiz.
CHP geleceğin iktidarında solcuları, Kürtlerin, Alevilerin, işçilerin, emekçilerin örgütlerini değil; sağcı, ırkçı, faşist zihniyet sahibi ve bu konularda sabıkalı Asena Meral Akşener’in kuracağı partiyi tercih edeceğini belli etmektedir. Akşener’in kuracağı parti aracılığıyla AKP ve MHP’nin zayıflayacağı tezine dayanan bu siyasetle Kılıçdaroğlu kendisine iktidar yolunun açılacağını düşünmektedir. Bundan dolayı yürüyüşün ortalarından sonra yürüyüşlerde Türk bayrakları, Atatürk posterleri giderek artmış ve miting ise kırmızı beyaz renk üzerine dizayn edilmiştir. Türk tek tipçiliğinin terk edilmeyeceği, ırkçılığın ve Kürt düşmanlığının AKP’nin tekelinde olmadığı CHP’nin de bu konuda aynı siyaseti izleyeceği ortaya çıkmıştır.
Bu yürüyüşün en önemli sonucu Kılıçdaroğlu’nun parti içinde ortaya çıkan hizipçiliği sona erdirmiş olması ve liderliğini pekiştirmesi olmuştur. Hala CHP’nin devrim, demokrasi, eşitlik ve özgürlük getireceğine inananların bu söylediklerimizi dikkate almalarını dileriz. CHP’ye eklemlenerek siyaset yapacaklarına inanan, CHP’yi sola çekeceklerine inanan bizim tatlı su solcuları CHP’ye katılırlarsa; olacak olan biraz da olsa var olan devrimci özlerini kaybedecekleri, içlerindeki milliyetçi, Türkçü damarın giderek daha da kabaracağıdır.
Eyleme katılanların ezici çoğunluğunun işçi, emekçi, yoksullar olmasını eylemin ilericiliğine yoran yetmez ama evetçilerimiz ve hatta komünistlerimiz acaba AKP’yi zamanında bu özelliklerinden dolayı mı desteklediler? Bir eyleme destek verenlerin mensup olduğu sınıfa değil, ideolojik yönelimlerine bakılarak eylem doğru değerlendirilebilir.
Yürüyüş ve Miting, belki ülkenin batısındaki sosyal demokratlar ile sosyalistlerini CHP öncülüğünde birleştirmiştir. Ancak söylendiği gibi Kürt devrimci demokratlarının aktif desteğini alamamıştır. Zaten CHP’de HDP’nin aktif desteğini özellikle istememiştir. Ulusalcı, ırkçı CHP sağının(Baykal, Kocasakal ve Feyzioğlu) ve Akşener ve çevresinin istemleri doğrultusunda Kürt Hareketi işin dışında tutulmuştur.
Kılıçdaroğlu’nun Konuşmasında “sokak” çağrısı yapması, mücadelenin bitmediği, sürdürüleceğini açıklaması, tüm tutuklu vekillere, gazeteci, akademisyen, Nuriye ve Semih’in hemen serbest bırakılmaları çağrısı yapması ve Anayasa’yı gayrı-meşru ilan etmesi, OHAL’in ve yürürlükteki KHK’lerin derhal kaldırılmasını istemesi eksikleri olsa dahi doğru talepleri kapsamaktadır.
Bugünkü faşist AKP-MHP iktidarından kurtulmanın biricik yolu, çoğulcu, yerinden yönetimi esas alan, federatif bir cumhuriyet savunusudur. CHP’nin uzun yürüyüşü bu istemlerden çok çok uzaktadır. Talepler biçimsel olarak demokratiktir. Ancak demokrasi istemi toplumun sadece kendini Türk sayan kesiminin talepleri olmakla sınırlıdır. Bundan dolayı da başarı şansı yoktur. Bu durumda ısrar AKP-MHP faşizmi yerine CHP-Akşener faşizmini getirebilir ancak.
Elbette AKP-SARAY rejimini yıkacak bir hareketi her devrimci-demokrat destekler. Ancak bir o kadar önemli olan bir başka şey de, Saray rejimine alternatif, halklar ve inançlar lehine bir programın olmasıdır. CHP bugün böyle bir çözüm programı sunmaktan hayli uzaktadır. Genel tespitlerle bu işin içinden çıkılamaz. CHP Kürtlere, Alevilere, diğer azınlıklara, işçilere, emekçilere neler vadettiğini açıklamalı, soruları çözüm programları sunabilmelidir.
Ancak bu cumhuriyetin kurucu partisinden böyle ileri taleplerde bulunmak ve olabilirliğine inanmak ise büyük bir öngörüsüzlük olur