BÜLENT ULUER’İN ARDINDAN
İrfan Dayıoğlu
22 Ağustos 2017 sabahı Bülent’in ölüm haberini aldığımda derin bir acı ve hüzün yaşadım. Belleğim beni hemen 1974 ve sonrası yıllara götürdü. Her toplantının, her seminerin, her yürüyüşün, mitingin değişmez konuşmacısı, devrimci, ajitatör Bülent ile olan ortak anılarımız canlandı gözümde. Bülent 1970’lerin öğrenci gençliği için bir idoldü. Her gençlik eyleminin değişmez ajitatörü oydu. Seminerlerin heyecanlı tartışmacısı oydu. Polis saldırılarında en öne fırlayan hep oydu. Nitekim hemen her örgüt Bülent gibi bir ajitatör arayışına girmişti. Birçok kişi konuşmalarında artık Bülent taklidi yapıyordu. Ama aslı varken kimse taklidine itibar etmedi.
Bülent ile 1974 yılı sonlarında Beyoğlu’nda bulunan TMGT’ta tanışmıştım. Biz Boğaziçi Üniversitesi’nde okuyorduk. Kendimizi CEPHE’ci olarak nitelendiriyorduk. Bülent ve arkadaşları da öyle tanınıyordu. 12 Mart sonrası öğrenci gençlik bir arayış içindeydi. Biz Mahir Çayan’ın kesintisizlerini okuduktan sonra kendimizi okulda CEPHE’ci olarak ilan ettik. Sayımız 20’nin üstündeydi.
Şahin Aydın’ın öldürülmesi ile birlikte öğrenci gençlik içinde örgütlenme çalışmaları da hız kazandı. O dönem ilk TSİP kurulmuştu ve ardından da İYÖKD (İstanbul Yüksek Öğrenim Kültür Derneği) kuruldu. İYÖKD’ün kuruluşundan sonraki ilk kongresinde CEPHE’ciler yönetimi ele geçirdiler. Daha sonra İYÖKD’ün ilk başkanı ve birkaç yönetici tutuklanarak 2 yıla yakın hapis yatacaklardı. İYÖKD kapatılacaktı. Hemen ertesinde İYÖD(İstanbul Yüksek Öğrenim Derneği) kuruldu.
Hapishanelerden 68 kuşağının çıkmasıyla birlikte her çevre içinde ayrılıklar, ideolojik tartışmalar başladı. Bülent Uluer bu tartışmaların baş aktörlerinden biriydi. Etkileyici bir ses tonu vardı. Döneme ve yaşına göre iyi bir düzeyi vardı. Bülent iyi bir hatipti aslında. Dinleyenleri etkileyen, adeta cezbeden biriydi. Her çevrede olduğu gibi CEPHE’ciler içinde de tartışmalar başlamıştı. İlk ortaya çıkan ayrılık 8’likçiler diye bilinen(yayınladıkları 8 sayfalık bir bildiriden dolayı böyle adlandırılıyorlardı) sonradan Halkın Yolu olacak olan sosyal emperyalizm teorisini savunan kesim ile yaşandı. Ardından Ankara kaynaklı bir tartışma ile Mustafa Kaçaroğlu önderliğinde bir grup ortaya çıktı ve sonradan Kurtuluş adını aldılar. Bu ayrılıklar hızla gençlik örgütlenmelerine de sıçradı.
Bülent Uluer Nazım Alpman ile yaptığı röportajda bu dönemi ayrıntılı olarak anlatıyor zaten. Bülent’i kaybedişimizden sonra o kaseti yeniden dinledim. Ortak yaşadıklarımız, Üniversite işgalleri, Üniversite açılışlarında yaşananlar, Cenaze merasimleri bir bir gözümün önünde yeniden geçti. Kerim Yaman’ın öldürülüşünün aynı günü İstanbul Üniversitesi İşgalin de ben de Bülent’le ve onlarca arkadaşla beraber ilk girenlerden biriydim. Ardından binlerce öğrenci sabaha kadar orda kaldık ve ikinci gün Beyazıt meydanına çıktığımızda 50 bin kişinin biriktiğini gördüğümüzde hepimizin gözleri yaşarmıştı.
Aynı kasette Bülent o dönemi anlatırken X Grubundan, 184’lükçülerden ve Türkiye Devriminin Acil Sorunları isimli broşürden bahsederken, “bu arkadaşlar önceden beri bizim içimizde bulunuyorlarmış, biz bunu geç fark ettik” diyor. Bu doğrudur. Ben de işte o X grubundandım. Boğaziçi Üniversitesi başta olmak üzere birçok Üniversite’de taraftarlarımız vardı. Biz Öğrenci gençlik içinde DEV GENÇ içinde örgütleniyorduk. Hatta bilenler hala yaşıyor. Hapis yatan ilk İYÖKD başkanı ve Sekreteri de dahil bir çok yönetici sonradan adı Acilciler diye bilinen grubun taraftarlarıydı.
26 Ocak Beylerderesi’nde Acilciler kurucu üyesi İlker Akman’ın Yusuf Ziya Güneş ve Hasan Basri Temizalp ile birlikte polisle girdikleri çatışmada öldürülmelerinden sonra, Acilciler Grubu açığa çıkmaya başladı. Bülent’in de belirttiği gibi, bu grubun taraftarları olarak bilinenler tek tek bulunup yurtlardan, gençlik derneklerinden atıldı.
Bizim de Bülent Uluer ile ilişkimiz bundan sonra bitti. Oysa herkes birbirini kardeş gibi seviyordu. Birçok eylemde ortak çatışmalarda yer alınmıştı. Herkes Mahir’in görüşlerini savunduğunu söylüyordu. Ancak tüm bunlar bir arada durulmasına yetmemiş ve sol içi bölünme CEPHE’ciler içinde de amip misali tekrar tekrar bölünerek devam etmişti. Nitekim Bülent’de bir süre sonra yöneticisi ve kurucularından biri olduğu yapıyı terk ederek, geçmişte çatışma içinde olduğu Kurtuluş Hareketine katılacaktı. Bundan sonraki mücadele pratiği ise bu çizgide sürdü diyebiliriz.
Yıllar sonra Yurt dışında yeniden bir araya geldik. O dönemi yad ederken Bülent çok açık bir dille yaşananların bilinçsizlikten, oynanan oyunları görememekten yaşandığını, ayrılık yerine tersine birlik yapmak gerektiğini söylüyordu. Nitekim daha sonra Avrupa’da başlatılan Sosyalistler Tartışıyor sürecinin örgütleyicilerinden biri de Bülent olacaktı.
Yurt Dışında yaşadığı sürece ara sıra görüşürdük. Sonra o Ülkeye döndü, ben hala sürgündeyim. Bülent en son Sezai Sarıoğlu ile hazırladığı kitabının tanıtımı amacıyla yurt dışına geldi. Artık hasta görünüyordu. İbrahim yalçın o zaman kanser tedavisi görüyordu. Bülent onun yanına geldi. Sağlığını sordu. Kısa bir süre sonra İBO’yu kaybettik. Bu son görüşmeydi.
Bülent Bir dönemin belirleyici gençlik öncülerinden biriydi. CEPHE’ci olarak bilinen her grup içinde bir saygınlığı vardı. 12 Eylül 1980 sonrasında önce Filistin kampları ve Lübnan’da 12 Eylül’e karşı mücadelenin yürütülmesi çalışmalarında yer almış, ardından bir süre yaşadığı Avrupa’da da devrimci çalışmalarını sürdürmüştür. Türkiye’ye döndüğünde de devrimci, demokrasi mücadelesinde aktif bir şekilde yerini almıştır. Bu yürüyüşüne önce ÖDP’de, 1995’ten itibaren önce HADEP, ardından ÖZDEP ve HDP’de devam etmiştir.
Bülent Uluer’in yaşamı devrime, demokrasiye ve özgürlüğe adanmış bir yaşam oldu. Şimdi o bu devrim yürüyüşünün bayrağını yoldaşlarına devrediyor. Biliyor ve inanıyorum ki zafere kadar bu bayrak elden ele taşınacaktır.
Bizim kuşağın mensupları ağır bedellerin, hüznün, sürgün yaşamın yükleriyle hazan yaprakları gibi bizleri bir bir terk ediyor. Bülent bir konuşmasında “ben 64 arkadaşımın cenazesinde konuştum” diyor. Bunun ne kadar acı verdiğini ancak yaşayan bilir.
Bülent yoldaş son nefesine kadar umut ve kazanma inancına sahipti. İnanıyorum ki; Bülent Uluer’in idealleri, özlemleri dünyanın dört bir yanında tüm devrimci ve demokrasi güçlerinin mücadelesiyle zaferle taçlandırılacaktır.