Halkların kendi kaderini belirleme hakkı tartışılamaz. Durum iyi mi olur, kötü mü olur? Bunu sorgulamak kimseye düşmez. Bir ulus kendi geleceği hakkında karar verir. Her devrimci bu kararı veren ulusun kararına saygı duymak zorundadır. Bize göre yanlış bir karar alınmış olsa dahi bu böyledir.
25 Eylül 2017 günü Kürt halkı Güney Kürdistan’da kendi kaderini belirlemek için sandık başına gidecek. Başta Türkiye olmak üzere bölgenin sömürgecileri seslerini, tehditlerini yükseltmeye başladılar.
Sesini en gür çıkaran ise Türkiye. Öyle ki TC başbakanı “bölgede yapay oluşumlara müsaade etmeyiz, askeri, siyasi, ekonomik tüm yaptırımları uygulamaya başlarız” demiştir. Öncelikle bir şeyin altını çizmek gerekir. Bu bölge Türkiye de dahil zaten yapay devletler bölgesidir. Arapların 20’yi aşkın devleti var. Türkiye Osmanlı sonrası oluşmuş en yapay devletlerden birisi. Akbulut’un kendisi bile yapay bir başbakandır. Yetkisi olmayan, ipi reisin elinde bir şamar oğlanı kalkmış Kürtlere gözdağı vermeye çalışıyor.
Türkiye’nin paniğinin altında başka nedenler var. Dış politikası iflas etmiş, bölgenin yeniden dizayn edilmesi mücadelesinde hep kaybedenlerin safında yer almış, adeta izole bir durumu yaşıyor. Güney Kürdistan petrolleri vasıtasıyla devletin ve AKP elitlerinin günü kurtarıp zenginliklerine zenginlik katma dönemi Bağımsız Kürdistan vasıtasıyla bitebilir. Bunlar paniğin bazı nedenleri.
Bu bölgenin sınırlarını emperyalistler çizmiştir. Şimdi Kürt halkı yüz yıllık bir haksızlığa son vermek için Kürdistan’ın bir parçasında “Bağımsızlık Referandumu” yapıyor. Elbette gönül isterdi ki, bütün Kürt parçalarının da temsil edildiği ulusal bir kongre tarafından bu karar alınmış olsaydı. Ancak bugün bu kararı sadece Güneyli güçler almış bulunuyor ve sadece kendi bölgesinin kaderini belirliyorlar.
Bana göre diğer Kürdistan parçalarındaki Kürtler buradan çıkacak sonuca saygılı olacaklarını ve destek vereceklerini önceden açıklamak zorundadırlar. Barzani’nin anti demokratlığına, Türkiye ile karanlık bazı ilişkilerine rağmen bu referandum desteklenmeli ve çıkacak sonuç tanınmalıdır. Sevinerek görüyoruz ki; tüm eleştirel yaklaşımlara rağmen mevcut tüm Kürt siyasi oluşumlarının “Kürt halkının kendi kaderini tanıma hakkı olduğuna” destek verdikleri görülmektedir.
Bu referanduma Kürtleri sömürgeleştiren bölge devletleri karşı çıkıyor. En çok da Erdoğan karşı. İktidar yani Erdoğan ve AKP bağımsızlık referandumuna karşı çıkıyor ve bunu Türkiye’nin ulusal güvenliğini tehdit eden bir hamle olarak değerlendiriyor.
Zaten günler önceden 18 Eylül’de Habur sınır kapısında askeri tatbikatla gözdağı operasyonunu başlattılar. 23 Eylül günü de TBMM’de bölgeye müdahale etme amaçlı teskere oylamasını AKP-MHP-CHP oylarıyla kabul ettiler. Görünüşte AKP iktidarının Barzani ile kurduğu uyumlu alakalar tükenmiş bulunuyor. Dile getirilen ekonomik ambargo, her türden müdahale kisvesi altında namlunun ucunu gösterme halleri baş gösteriyor.
Türkiye askeri müdahale yapabilir mi? ABD ve Rusya yeşil ışık yakmadıkça bunun mümkün olmadığı söylenebilir. Geçmişte yapılan mahalle kabadayılığının Suriye’de nasıl fiyaskoyla sonuçlandığını birlikte izledik. Şam’da Emeviye Camiinde namaz kılma hayallerinin kabusa dönüştüğünü dünya alem izledi.
Bir çok bölge analisti Türkiye’nin bu tepkilerinin göstermelik olduğu noktasında birleşiyor. Türkiye’nin bu gelişmeler karşısındaki tepkisini değerlendiren Rusya Şarkiyat Enstitüsü Arap ve İslam Araştırmaları Merkezi çalışanı Boris Dolgov’a göre de, “Türkiye’nin bu konudaki tepkileri henüz belirsizdir ve Ankara, iyi ilişkilerinin olduğu Barzani yönetimiyle ilişkileri bir anda koparacak noktaya gelmeyebilir.” İyi gözlendiğinde görülecektir ki; “Barzani ve Erdoğan’ın Nakşibendi kardeşliği ve Türkiye ve Irak Kürdistan’ının başta petrol ticareti olmak üzere yakın ekonomik ilişkileri de düşünüldüğünde, Türkiye’nin bu konudaki tepkileri pekâlâ geçici ve ılımlı olabilir.”
Birleşmiş Milletler (BM) 72’nci Genel Kuruluna katılmak üzere giden Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, ABD ziyaretindeki liderlerle yapmış olduğu temasları gazetecilere anlattı. Irak Kürt Bölgesel Yönetim’inin (IKBY) 25 Eylül’de yapmayı planladığı bağımsızlık referandumunu da değerlendirerek “O topraklar sadece Kürtlere ait değil. Birilerinin orada sadece kendileri varmış gibi hareket etmeleri son derece yanlış. İşin tarihi boyutuna girersek işler değişir. Birilerinin giderek istikametlerini iyice kaybettiklerini görüyoruz” ifadesini kullandı.
Erdoğan bunları söylerken acaba Türkiye’nin de sadece Türklere ait olmadığını düşünmüş müdür? Üstüne üstlük Türkler bugün Türkiye olarak adlandırılan coğrafyaya en son gelenlerdir. Bunu da Kürtlerin desteğine borçludurlar. “İşin tarihi boyutuna girersek” istikametini kaybedenin Türkiye olduğunu görmekteyiz aslında.
Türkiye-İran-Irak-Suriye bu referanduma esastan karşı çıkıyorlar. “Ertelenme değil iptal” istiyorlar. Kürtlerin böyle bir hakkı olmadığını söylüyorlar. Batılılar ise “bu hakkı tanıyoruz ama şimdi zamanı değil” diyorlar. İki tutum birbirinden çok farklı. Sömürgeci bölge devletleri Kürtlerin hiçbir zaman bağımsızlık talep etmemesini istiyorlar. Batılılar ise “zamanı değil” diyerek erteleme istiyorlar
25 Eylül’de yapılacak bağımsızlık referandumu için açıklama yapan ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Heather Nauert Irak’ın istikrarına vurgu yaparak Kürdistan için temkinli bir açıklama yaptı. Nauert, ” Irak Kürdistanı’nın meşru (abç) özlemlerini anlıyor ve takdir ediyoruz. Kürdistan bölgesindeki yetkililere şu an için bağlayıcı olan bir karar olmasa bile referanduma gitmenin, önceliklerden kaçınılacağına yol açacağı endişelerimizi aktardık. Bölgesel otoriteleri, Bağdat ve Erbil arasındaki ilişkilerin geleceği arasındaki kapsamlı konularda Irak Hükümeti ile etkileşime girmeye teşvik ediyoruz” dedi.
Barzani tüm baskılara rağmen referandumu ertelemeyeceklerini belirtti. Bu günden sonra ertelenecek referandum zaten yıpranmış olan Barzani’nin sonu olacaktır.
Referandum kararını değerlendirenler; “Barzani yönetimi referandum kararını, daha birçok gelişme ve eleştirinin yaşandığı bir dönemde aldı. Güney Kürdistan’da süregelen ekonomik, sosyal, siyasal sorunların içinden çıkılmaz bir hal alması; yolsuzluk iddiaları, basın, düşünce, ifade özgürlüğü alanındaki ihlaller, muhalefetin yok sayılması çabaları, yasal olarak başkanlık süresi bitmiş olmasına rağmen Barzani’nin fiilen başkanlık koltuğunda oturuyor olması, aile ve aşiret tahakkümü ve tek parti diktası eleştirileri, Yekiti, Goran Hareketi ve diğer parti ve örgütlerin eleştiri ve uyarılarına kulak asmaması…” konularını dile getiriyorlar. Aynı çevreler tarafından “Barzani bunca yıpranmışlığına, artan güven erozyonuna çare olarak böylesi bir atak yaptı” deniliyor.
Bu eleştirileri yapanlara göre; “Bağımsızlık referandumu, bir nevi yaşam iksiri görevi görecek. Yönetim, referandumu kazanmış ve güçlenmiş olarak seçime gidecek, seçimleri de kazanacak… Hesap böyle. Referandumla, bağımsızlık kartını eline geçirmiş olan Barzani’nin bunu hemen uygulamaya geçirmek yerine bir süre daha değerlendirmek isteyeceği de kuvvetli bir olasılıktır.
Ancak biliniyor ki; Barzani’ye yapılan eleştirilere rağmen Güney Kürdistan’da alınan bağımsızlık referandumu kararı, artık halkın ortak iradesi haline gelmiştir. Bütün engelleme çabalarına, yapılan çok denklemli hesaplara, hummalı diplomatik girişimlere rağmen bu referandum 25 Eylül’de yapılacaktır.
Artık, 25 Eylül, gelecekte Kürtler için olduğu kadar bölge halkları için de önemli bir gün olarak anılacaktır. Emperyalist güçler başta olmak üzere başta Ortadoğu coğrafyası ile bir biçimde ilişki içinde bulunan her politik güç ve çevre için de 25 Eylül’ün önem arz ettiğini göreceğiz.
Artık bağımsızlığa giden yolda hiçbir baskı, şiddet, inkâr ve asimilasyon çabası Kürt halkını durduramaz. Ya Kürt halkına değişik seçenekler sunulacak, ya da Kürt halkı kendi kaderini kendisi belirleyecektir.
Bugün olan budur. Bugün Güney Kürdistan’da yönetimin iyi ya da kötü oluşu belirleyici değildir. Bugün belirleyici olan milyonlarca Kürdün irade beyanıdır. Biliyoruz ki, Kürt halkını sömürgecilik esareti altında tutan hiçbir bölge devleti, Barzani yönetiminden daha masum, daha demokratik, daha çok hak ve hukuk dışında bir yönetime sahip değildir. Hepsi tekçi ülkelerdir. Diktatörlükle yönetilen ülkelerdir. Anayasaları da, hukuku da, yasaması-yürütmesi de tekçidir, inkârcıdır, zalimdirler.
Sözün özü, Kürtlerin, kendi kaderlerini belirleme hakkı vardır. Bu hak tartışılamaz.