Medyada sık sık rastlıyoruz, siyasi partilerin erkek ve kadın liderleri, özellikle seçimler yaklaştığında en çok kadınları anımsar, “değerliler” birden bire kadınlar oluverir.
Yıkama ve yağlama sezonu diyebileceğimiz bu sezonda kadınların çalışkanlığı, fedakârlığı, sadakati öne çıkartılarak bu seçimlerde de kadınlardan karşılık beklemeden çalışmaları istenir. Hem de kapı kapı dolaşarak.
Siyasette emeğin en görülmeyeni yerel-mahalli çalışmaları yapanlar, mahallelinin evine gidip sohbet eden, kapı çalanlardır. Ki her siyasi partide bu kişiler tartışmasız en çok kadınlardır.
Siyasi çalışmaların bel kemiğini yerel çalışmalar oluşturur. Bu çalışmalar sağ-sol fark etmez kadın “ordular” sayesinde yapılır.
Zaten kapı kapı gezecek ekipte kadılar olmazsa çalınan kapılar açılmaz. Çaldığınız kapının öte tarafında tıpkı bu tarafında olduğu gibi kadınlar var. Çocuk, koca, kaynana, anne, kayınbaba, hasta, sakat bakmak için eve hapsedilen kadınlar.
Kadınlar kapılarını erkeklere güvenlik nedeniyle açmazlar. Çünkü erkekler kadınlar için tehlikelidir.
Kapılar çalınırken kadınlardan sadece oy istenmez, partiyle ilişkilenmesi, mümkünse parti çalışmalarına katılması istenir.
Kadın ve erkeklerin birlikte yer aldığı karma örgütlerde yani siyasi partilerde, Sivil Toplum Örgütlerinde (STK) kadın çalışması diye ayrı bir başlıkta çalıma yapan komisyon, meclis gibi özel birimler de bulunur. Bu birimler partinin siyasal hattına uygun kadın çalışmaları yapar.
Bu kısma mercek tutmakta fayda var.
Kadın çalışması yapmakla görevli bu birimler kadınları mı çalıştırır, kadın çalışması mı yapar?
İkisi arasında çok büyük fark var.
Kadınları çalıştırmak derken; siyasi kurumlar tüm işleri kadınlara yaptırırlar. Bildiri dağıtmak, kapı kapı dolaştırmak, merkez ve ilçe örgütlerinin ayak işlerini yaptırmak, ama milletvekilliği, genel başkanlık, il ya da ilçe başkanlıklarına sıra gelince erkekleri aday göstermek.
Erkekleri aday göstermekle kalmayıp o erkeklerin kazanmaları için yine kadınları çalıştırmak. Parti için çalışmak, parti erkeklerin elinde ve yönetiminde olduğu için otomatikman erkekler için çalışmak anlamına geliyor.
Kendisine kadın birimi diyen birimler genellikle bunları sorgulamayıp normal görerek kadınları erkekler için daha çok çalışması için adeta seferber eder.
Buna kadınların çalıştırılması diyoruz. Ve bu kadın karşıtı, cinsiyetçi bir siyasi faaliyettir.
Oysa kadın çalışması yapmak tüm bunları bizzat karşısına alarak siyasetin her anında, seçimler dâhil olmak üzere kadınları erkeklerin hegemonyasından kurtarmak, kadınları erkekler için değil, kendisi için, kadınların kazanması, güçlenmesi, siyasi kurumlarda da görünmesi için organize etmek, seferber etmektir.
Kadın birimleri kadın başkanlar, kadın milletvekilleri görmek istiyorlarsa daha seçimler gelmeden kurularının program ve tüzüklerini pozitif ayrımcı ilkelerle donatmalılar.
Erkeklerin yönetimlere, başkanlıklara yapışmasını önlemek istiyorlarsa tüzüklerde gerekli düzenlemeleri yapmak zorundalar.
Hala siyasi kurumların olanaklarını ezici şekilde erkekler lehine kullanan siyasi kurumlarda değişiklik yapmak istiyorlar ve zaten ana sütleri kadar hakları olan olanaklara kadınları da ortak kılmak istiyorlarsa program ve tüzükleri değiştirip kadınlar lehine düzenlemek zorundalar.
Kadın çalışmaları için ayrı ve özel bütçe talep etmeliler. Çünkü o bütçeler kadınların emeği ile oluşuyor.
Siyasi kurumlardaki kadın çalışması tıpkı işyerlerinde olduğu gibi kadınlara iş verip onları çalıştırmak değil.
Kadın çalışması her şeyden önce kadınların durumunu tespit eden, çözümler öneren, ideolojisi olan kadın politikasıdır. Kadınlar siyasi parti ya da diğer kurumlarda kadın çalışması yapacaklarsa kadın politikası nedir, nasıl yapılır konusunda donanıma sahip olmak zorundalar.
Bulundukları kurumlarda kadınların sorunlarına ve o sorunların çözümlerine yönelik çalışmalar önermeliler.
Sadece iktidara karşı, sadece başka ideolojilere karşı değil, bizzat kendi kurumundaki, kendi ideolojisindeki erkek egemenliği ile mücadele etmekten kaçınmamalılar.
Alevi kadınların mücadelesi ve Alevi kurularında kadınların durumuna buradan bakınca yazık ki acı bir tablo karşımıza çıkıyor.
Kimi Alevi kurumları “Bizde kadın erkek eşit” diyerek kadın çalışmalarını özellikle engellemeye çalışıyor. Oysa madem kadın erkek eşit engellemek yerine bu yönde çalışmaların önünün açılması germez mi? Bu neyin korkusu?
Alevi kurumlarında çalışma yapan kadın birimlerinin hakkını teslim etmekle beraber ama şu soruyu da sormadan geçemeyiz. Alevi kadın kurumları o kurumlarda erkeklerin ve kurumların güçlenmesi için mi kadınları çalıştırıyor, yoksa Alevi kadınları güçlendiren kadın çalışması mı yapıyor?
O halde neden bir türlü Alevi kadın hareketi oluşamıyor?
Türkiye, Kıbrıs ve Avrupa’da binin üzerinde Alevi kurum var, kadına yönelik erkek şiddetine karşı başvuru alan bir tek birim yok. Sığınak açmak zaten akıllarından bile geçmiyor Alevi kurumlarının. Hala Alevi erkekler kadın dövmez teranesi tekrarlanmakta. Oysa Alevi kadınların da en büyük problemi erkek şiddeti. Buna karşı kurumsal olarak açık, net bir Alevi kadın duruşu sergilenememekte hala.
Alevi kurumlarına gidince kadınları mutfakta, bilet satarken, evinde pişirdiği lokmaları kuruma maddi katkı sağlaması için getirirken, kuruma kazanç sağlayan Pazar kahvaltılarını hazırlarken görüyoruz.
İşte bunları görünce insan sormadan edemiyor; evdeki mutfağa girerek kurtulamayan kadın, cemevi ya da Alevi derneğinin mutfağına girerek mi kurtulacak?
Alevi kadın birimleri bu gidişe ne zaman dur diyecek?
Ya da diyecek mi?