Alevi ibadet şekli olan cem erkânında 12 tane hizmet vardır. Cem ibadeti sürerken bu 12 görevli Can, sorumluluklarını yerine getirirler. Bu hizmetlerin varlığı, adları ve sayısı yöreden yöreye değişiklikler gösteriyor olsa da aşağıdaki hali yaygın olanlarındandır;
Pir, Rehber, Gözcü, Çerağcı / Delilci, Zakir / Âşık, Süpürgecü / Farraş, Meydancı, Niyazcı, İbrikçi, Kapıcı, Peyikçi, Sakacı
Bunların görevlerinin ne olduğunu ve temsiliyetlerini burada anlatmayacağım; zira konumuz bu değil. Şunu belirtmek isterim ki bu 12 hizmetin 12’sinde de cinsiyet ayrımı yoktur. Bu hizmetleri kadın da, erkek de üstlenebilirler ve geçmiş pratiğimiz de böyle olmuştur. Zaten ibadet esnasında kadın erkek herkesin “Can” olarak eşitlendiği bir inançta kalkıp “Bu hizmet erkeğin, bu hizmet kadınındır” diyen olursa bilin ki Alevilik inancı yozlaştırılıp asimile ediliyordur. Bugün Cemlerde posta genelde sadece Pir Dedeler oturuyor; ancak geçmişte o posta Pir Analar tek de otururdu, Pir Ana ve Dedeler beraber de otururdu. Bunların pek çok örneği olmakla birlikte bunu yadırgayan insanların Kızılbaş inancını iyi kavraması gerektiği kanısındayım; çünkü bu inanç tam olarak postta kadın erkek birliğinden başlıyor.
Gelelim 12 hizmet meselesine, anlatacağım hikâyeyi bir kadın bir kurumda yaşadı; ancak kadının da kurumun da adı mühim değil. Neden derseniz, bu tarz bir mevzu maalesef şehirleşen ve yozlaşan Aleviler bağlamında pek çok Alevi kurumunda yaşanması mümkün olan bir hâdisedir.
Alevi kurumunda gerçekleşecek bir Cem erkânı için kadın arkadaşımız hizmet almak istiyor, hizmet dağılımı yapılırken “Gözcü” olmak istediğini belirtiyor. O gün orada olanlardan hiçbiri buna itiraz etmiyor; ancak… Daha sonra kurumdan bir erkek “Gözcü erkek olmalıdır, kadınlar yapmaz” diyerek bu duruma itiraz ediyor. Nedenini hepiniz merak ediyorsunuzdur; “Gözcü, Karacaahmet’tir ve onu temsil eder, dolayısıyla erkek olmalıdır.” deniyor. Bu on iki hizmet temsillerindeki uluların cinsiyetine bakmak tekrar belirtmeliyim ki Kızılbaş inancına aykırı bir perspektiftir; diyelim ki baktık, uluların hepsi “erkek”. Lâkin anlaşılmayan şu; siz uluların cinsiyetine bakar mısınız? Onlar ki cinsiyet kavramını aşmış, insanlık davasında Hakk ile Hakk olma yolunda erenlerdir. Onları cinsiyet kalıbına sıkıştırmak ne büyük hadsizliktir…
Kadın arkadaş hâdiseyi cem erkânı yürütecek Pir Dede’ye götürmüş, anlatmış. Pir Dede ilk önce “Erkek mi kalmadı?” gibi bir tepki vermiş. Sonrasında ise karşısındaki kadını incitmemek istediğini belirterek şu açıklamayı yapmış; “Bacım, eğer bir er var ise ben onun öncelikli olarak yapması taraftarıyım; he yok ise bacılar da yapabilir. Neden öncelik erkekte dersen, gözcü ortamda otorite sağlayacak, onu er iyi yapar.” Bu sözlerin üzerine kadın arkadaşımız ise mevcut ortamda gerekli otoriteyi bir kadının sağlayabileceğini belirtmiş ve ayrımcılık yapıldığını vurgulayınca Pir Dede daha uygun bir dil ile işi çözmeye çalışmış. “Tamam ben bacının yapmasından razıyım.” demiş.
Kızılbaş Alevi inancının geldiği nokta budur saygıdeğer okurlar; kadın erkek eşitliği sebebiyle yüzyıllardır iftiralara maruz kalmış, yine de kadın ile erkeği ayrı tutmamış bir inanç olarak süregelmiş o kadim, kadıncıl inanç bugün şehirlerde bunları konuşuyor. Kadın arkadaşımız bunu anlattığında ne şaşırdım, ne de öfkelendim; sadece kırıldım. O âşıkların, üç telli bağlamaları ile Pirlerin, katliamlardan çıkıp evinde gizlice çerağ uyandırmaktan vazgeçmeyen nice Canların bugüne kadar getirdiği bir inancı bu hâle getirenlere kırıldım. Boynumuzun borcudur Fatma Ana’nın yoluna sahip çıkmak, bu kadim inancı korumak. Bu sebeple hep diyoruz, hep diyeceğiz:
Pir Analar vardır, Alevi kadınlar vardır!
NOT: Bu yazı Almanya’da çıkan Alevilerin Sesi adlı derginin Mart 2018 sayısında yayınlanmıştır.