31 Mart seçimi Erdoğan’ın kurgulamış olduğu saltanatının 2023’e kadar devam edebilme koşuları her geçen gün azaldığının bir başka resmi oldu.
Çünkü son seçimler de ülkede ki tabloya göre tartışmalı olmasının sebebi tamamen iktidarın yaşadıklarıdır. Çünkü Erdoğan ülkenin siyasi ekonomi sorunlarını çözmek yerine her geçen gün daha da içinde çıkılamaz bir hale getirdi.
Öte yandan Erdoğan ABD’nin istemi üzerine Suriye politikasını destekleyip yaratmış oldukları istikrarsızlık ve kriz halen devam ediyor. Çözüm bekleyen Suriye sorunu, Rusya ile ABD arasında yaratmış olduğu S-400 tartışması, ABD tarafından hiç hoş karşılanmayacağını defalarca dile getirildi. fakat Erdoğan’ın ABD’de talep etmiş olduğu desteği bulamayınca ABD’ye karşı Rusya yaklaşarak kendi saltanatını ömrünü uzatabilmek için yeni bir yol bulmuştu. Fakat Erdoğan’ın bu girişimleri NATO’yu da rahatsız ediyor. Ortadoğu’daki ABD’nin çıkarlarını tehlikeye düşürebilecek girişimlerde bulunma olasılığı bir iktidar kaybı nedeni olabilir. Doğu Akdeniz’de ABD tarafından yaratılmış olan petrol, doğalgaz gibi konulardaki sorunlar olduğu gibi çözüm bekliyor.
Fakat ayağa kaldırılması olanaksız hale gelmiş olan ekonomi-politikaları bir yana Erdoğan’ın 31 Mart yerel seçimi nedeni ile almış olduğu yenilgi sonucu, metal yorgunluğu partinin tüm organlarında hissedilir bir şekilde derinleşmiş durum da.
Erdoğan ve çevresindeki bu yorgunluk ile yıllardır AKP’yi ayakta tutan partizanlık ile dahi devam edilebilme şartlarını kaybetti. Erdoğan almış olduğu yenilginin kamuoyu gündemden düşürülmesi için yoğun bir çaba içerisinde olması ise gözle görünür bir hale geldi.
Diğer taraftan ise özellikle İstanbul’da seçimlerin yenilenmesi için her türlü yöntemi başvurmaktan kaçınmayan AKP iktidarı bu konuda kararlı gibi görünüyor. Hepimizin hatırlayacağı üzere 7 Haziran seçimlerinde almış olduğu yenilgiyi hazmedemeyen Erdoğan ve çevresindekiler her türlü yönteme devreye sokarak milliyetçilik ve siyasi İslam söylemleriyle toplumu kutuplaştırarak ülkeyi yeniden seçime götürdü. 1 Kasım’da seçime giden Türkiye, AKP’nin iktidarını yeniden gördü. Bugün aynı yöntemlere başvurarak İstanbul’da yenilenecek olan bir seçimi kazanabilmek için konjonktüre uygun olarak bazı girişimlerde bulunan AKP yine aynı sonuçları elde etme çabasında. Geçtiğimiz hafta Ankara Çubuk’ta bir asker cenazesine katılan ana muhalefet partisi başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik provokasyon girişimi ve orada Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın “Arkadaşlar gereken mesajı verdiniz, gereken tepkinizi ortaya koydunuz,şimdi sakin bir şekilde burayı boşaltıyoruz” anonslarını yapması bir şeylerin itirafıydı. Sayın muktedirler hiç uğraşmasınlar, linçi meşrulaştıran bu anonsları aslında herşeyi açık ediyor.
Saldırı sonucu korumaların ve güvenlik güçlerinin Kılıçdaroğlu’nun linçte kurtarmak için sığındıkları evin etrafına tıpkı Madımak otelinin etrafını sardıkları gün gibi geldiler. En ilginç olan ise bir kadının yakın bu evi demesi yine bizlere Sivas’ı, Maraş’ı, Çorum’u hatırlattı.
Bu linç girişimiyle bir tarafta Kılıçdaroğlu’nun Kızılbaş kimliğine diğer tarafta ise Kürt kimliğine saldırıldı. Kısacası bu saldırı ülkede yaşayan Kürtlere ve Kızılbaşlara bir mesajdı ve yine tekçi anlayışı devreye sokarak toplumu kutuplaştırmak isteniyordu. Çünkü AKP yerel yönetimlerde ki 25 yıllık iktidarının kaybetmesinin sorumlusunun Kürtler ve Kızılbaşlar olduklarını görüyordu.
Dolayısıyla yerel yönetimlerdeki yenilginin hıncını ana muhalefet partisinden çıkarmak ve bunun üzerine toplumu yeniden kutuplaştırıcı kendi iktidarını sürdürebilme olanaklarını milliyetçi İslamcı kimlikleri etrafında bir araya getirerek sürdürmek istemesidir.
Şu iyi bilinmelidir bu yapılanlar bir ülke için en büyük utanç verici durumlardır. Bir seçim uğruna ülkenin tümünü kaosa sürüklemek akıl tutulmasının dışında bir şey olamaz. İşte bunların hepsi aslında şunu gösteriyor AKP-MHP koalisyonu bir türlü toplumun tercihine saygı duymayacaklar.
Ozelikle Ortadoğu’da Suriye sorunu, ABD, AB, NATO, Rusya arasına sokmuş olduğu S-400 çomağı, solucanlar gibi yerlerde sürünen ekonomi-politikasını ayağa kaldırma. Doğu Akdeniz’de oluşturulmuş ve büyümeye devam eden sorunların her biri kendi başına Erdoğan yerle bir etmese bile derinden sarsması, silkelemesi kaçınılmazdır.
Örneğin Suriye Dışişleri Bakanı’nın sabrımızın da bir sınırı var tehdit savurduğu günlerde, Erdoğan Türkiye’sinin gırtlağına kadar gömülmüş olduğu Suriye bataklığı tek başına Erdoğan’ın hanedanlığını yıkamasa için bir sebeptir.
Dolayısıyla sırada çözüm beklemekte olan diğer sorunların her biri sadece Erdoğan gibi emperyalizmin bir projesi olarak oluşmuş, süreç içerisinde projesi olduğu ABD ve AB emperyalizmi ile bozuşmuş, bozuşmakla da kalmamış hedefi haline gelmiş olan Erdoğan daha güçlü olanları bile iflah etmeyecek nitelikte durumlardır .
Erdoğan akşam sabah tekrarladı gibi ne yerli ne de milli bir kişiliktir. Erdoğan terlik taslağı olarak ABD emperyalizmin teorik olarak üretmiş olduğu ılımlı İslam kuramın ürünü ve BOP un Eş başkanı olduğunu kendisi de dile getiriyordu.
Türkiye ve Arap-İslam dünyasının siyasi arenasına sürülmüş bir kişiliktir. Dönemin mevcut konjonktürü, emperyalizmin yanlış bir teori ile yanlış bir kişiyi, yanlış olgulara karşı yapılandırdığı gibi söz konusu konjonktür Erdoğan’a da kullanabileceği farklı olanaklar sundu.
Esasında Erdoğan’ın “Avrasya” gibi lafları etmesi, Rusya ile ilişkileri geliştirmesi de bu vesile ile gelişti. Emperyalizmin ordudan duymuş olduğu rahatsızlık sadece, globalizmi Türkiye’ye yerleştirmek değildi. Son dönemlerde ordunun da kendi içinde aleni bir şekilde NATO’ya karşı “Avrasya”yı tartışmaya başlamış olması da özellikle ABD’yi çok rahatsız etmişti. Sonuç itibarı ile Erdoğan ve ABD emperyalizmi el ele Türk ordusunu siyaset arenasının dışına ittiler. Ancak Erdoğan orduyu kendi deyimi ile bir “vesayet” gücü olmaktan çıkarttıktan sonra, ordunun enkazı haline gelmiş olan generallerle, Kürtlere ve demokrasi güçlerine karşı bir konsept oluşturarak, “Türk tipi” dediği sistemlerini kurdu. Ama artık yolun sonuna gelmiş durumda.
Özelikle de 31 Mart yerel seçiminden sonra karizması çizildi, yenilmezlik titri yıkıldı, kapılmış olduğu korkuyla ne yaptığını bilmez hale gelerek, dünya alemin gözünde rezil hale geldi. Öylesine rezil hale geldi ki seçimden sonra yapılan sayımda iptal edilmiş oylara bel bağlayarak, seçimi lehine döndürmek için oyların tümünü yeniden saydırıyor. Üstelik, muhalefetin istediği sayımları reddettiriyor, sadece AKP’nin istediklerini saydırıyor.
Bütün bunların bir bedelinin olduğuna ve olacağına kuşku yoktur. Daha şimdiden parti içinde hareketlenmeler başladı. Sadece içinde değil, dışına düşmüş ya da atılmış olanlar bile artık Erdoğan’dan umudu keserek yeni arayışlar içine girmiş durumdalar.
Tabi ki; Erdoğan sadece iç çıkar çevreleri için değil, Putin gibi dış politikasını entrikalar üzerine oturtmuş, medet bekleyen birçok dış mihraklar için de bir çıkar kapısı olarak görülüyordu.
31 Mart’ın kimi kısmi sonuçları bile baskı rejiminde bu çalkalanmayı yarattığına göre, esaslı bir değişim hareketi yönetim eliti arasındaki çelişkileri derinleştirecektir.
O yüzden iktidar odağının kendiliğinden değişeceğine yönelik beklenti boş bir beklentidir. İktidarı da değiştirecek olan taban demokrasisidir Ve bunun da yolu gelişen büyüyen toplumsal mücadeleden geçiyor. Yoksa bu linç rejimi kendisine muhalif olan ve kendisi gibi inanmayan düşünmeyen tüm kesimleri yok edeceğini hepimiz çok iyi biliyoruz.
Dolayısıyla yakma yıkma yok etme ve linç kültürünü ortadan kaldırmak için burada yaşayan tüm farklı kimliklerin, tüm halkların birleşik mücadelesini büyütmekten geçiyor.
Sözlerimi bitirirken, Tüm ezilenlerin 1 Mayıs İşçi Bayramını kutluyorum.
Diyarbakır’da açlık grevini sürdüren HDP Hakkari Milletvekili Leyla Güven ise el verme çağrısı yapıyorum. Üyesi olduğu TBMM’nin Güven’e sahip çıkmaya davet ediyorum.
Saygılarımla