Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşundan önce var olan ve Kürt kimliği taşıyan bir kahve türü, Türk devletinin kuruluşundan sonra inkara uğradı.
Bugünkü adı “menengiç kahvesi” olan Kürt kahvesi ya da diğer bir adıyla “Qehweya Kizwanê”, Kuzey Kürdistan’ın Amed, Adıyaman, Mardin ve Batman gibi kentlerinde üretilen bu içecek Osmanlılar tarafından sahiplenilip, 20’nci yüzyılın başında Avrupa ve Dünya’nın başka yerlerine ihraç edilmeye başlandı.
Menengiç kahvesini, Etiyopya kökenli olduğu sanılan, içecek olarak ilk kez Yemen’de yetiştirilmeye başlanan ve adını Arapça’da “Elqahwah”dan alan kahve ile karıştırmamak gerekiyor.
Kürt kahvesi, 1830 ile 1930 arasında Fransa’da “Chicorée au Kurde” adıyla ticarileştirildi. Türk devletinin kurulması ardından hem “Chicorée au Kurde”nin üretimi durdu hem de “Türk kahvesi” olarak kimlik değişimine uğradı.
Bu kahve geleneği ve kültürü, 2013 yılında “Türk kahvesi” adı altında UNESCO’nun Uluslararası Doğal Miraslar Listesi”ne girdi.
Kahve, yabani fıstık ağacı menengiçten toplanan meyvelerden yapılıyor. İçerisinde doğal olarak kafein bulunmuyor. Fransa’da yüzyılın başlarında satışı yapılan kahvenin etiketinde 15’inci yüzyıla ait olduğu tahmin edilen bir Kürt savaşçısının resmi var. Bu çizimin 17’nci yüzyılda Avrupalı seyyahlar tarafından yapıldığı ifade ediliyor.
Kürt kahvesi Fransa’da üretime başlandığında, kahvenin Avrupa’daki geçmişi daha yeniydi. Fransa’daki ilk kafe evi, 1654 yılında Marsilya’da açılmıştı. Bu açıdan Kürt kafesi, Avrupa açısından da ilkler arasına giriyor.
Soykırım ve katliamlar ile kültürel ve mirasların yağmalanarak inkar edilmesinden sonra, bazı değerler tamamen yok olurken, bazılarının ise sadece izleri kaldı. Fransa’da üretilen Kürt kahvesinden de geriye sadece bir etiket kaldı. O etiket, halen internet ortamında bir dönemin kültürü ve üretimini temsilen satılmaya devam ediyor. Kürt kahvesi ise, kimlik yitimine uğrasa da farklı isimler altında ticarileştirilmeye ve Kürdistan’da halen evlerde ve kafelerde yapılmaya devam ediyor.