8-9 Şubat 2020 Viyana’da yapılan 1. Avrupa Alevi Kurultayın’a emek veren, katkı sunan tüm değerli Can Dostlarımıza teşekkürlerimizi sunarız.
Avrupa Alevi Hareketinin tüm katmanları ile en üst düzeyde temsil edildiği, Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu (AABK) Eşit Başkanı, Genelsekreteri ve Yönetim kurulu üyelerinin, AABK Inanç ve Yol Erkan Kurulu Başkanı ve Yönetim Kurulu üyelerinin, Avrupa Alevi Kadınlar Birliğinin Başkan ve Yöneticileri, Avrupa Alevi Gençler Birliğinin Başkan ve Yöneticilerinin, AABK’ye bağlı tüm ülke Alevi Federasyon Başkan ve Temsilcilerinin, AABK Diplomasi Kurulu ekibinin, Türkiye’den Alevi İnancının en önemli önde gelen Yol Erkan temsilcilerinin, Türkiye Alevi Kurum Temsilcilerinin, Avrupa ve Türkiye’den çok değerli Akademisyen, Tarihci, Araştırmacı ve Yazarların bir arada olduğu Alevi Toplumun ve Kurumsal yapısının geleceğine yönelik, dönüm noktalarından birisi olan 1. AVRUPA ALEVI KURULTAYI’nı Viyana’da beraberce hayata geçirdik.
Kurultayımızda İnanç Yol Erkan, Alevi Akademisyenleri ve Alevi Kurum Yöneticilerinden oluşan Çalışma Gruplarının hazırladıkları Sonuç Bildirgesi’ni tüm Alevi dünyasına sunuyoruz:
Aleviliğin tarihi, yaşadığı ülkelere egemen devletler tarafından kendisine uygulanmış asimilasyon, baskı ve sürgünlerle yok edilme tarihidir. Bu felaketlerin nedeni, Aleviliğin, adaletsizliklerle belirlenen egemenlik ilişkileriyle uzlaşamaması, her türlü otoriteyi sorgulayabilmesi ve bu hakkı insanın kendisinde görmesidir.
Kadim zamanlardan Kerbela’da Hüseyin’e, Ebul Vefa’ya, Hallacı Mansur’dan Baba İlyas’a, Nesimi’den Hatai’ye, Hacı Bektaş’tan Pir Sultan Abdal’a, Kalender Çelebi’den Seyit Rıza’ya kadar Alevi belleğinin oluşumunda tayin edici roller üstlenen inanç önderleriyle Alevilik, egemenlik ilişkilerini sorgulayan bu adalet ve direnç kimliğiyle belirginleşmiştir. Baba Tahir’den Yunus Emre’ye, Kaygusuz Abdal’dan Edip Harabi’ye sayısız ozanıyla da bu toprakların tarihsel kültürünü yaratmıştır.
Alevilik, Babailer ve Babai isyanıyla Anadolu’da ciddi bir etkinlik sağlamış ve takip eden süreçte de Hacı Bektaş, diğer Alevi inanç önderleri ve ocaklar üzerinden yeniden örgütlemeye yönelmiştir.
Alevi belleğinde Osmanlı dönemi çok özel bir yere sahiptir. Aleviler için Osmanlı, kuruluşunda yer aldıkları, ama takip eden süreçte bu devlet tarafından ağır bir baskı ve asimilasyona uğratıldığı bir tarihi temsil etmektedir. Cumhuriyet de, ne yazık ki kuruluşundan sonra tek dil, tek millet ve tek din eksenli bir tektipleştirmeye yöneliyordu. Bu yönelimde din, Türkleştirmenin ve toplumu şekillendirmenin aracı olarak kullanılacaktı.
Kurultayımızın her üç komisyonunda da saptandığı ve temel değer ve ritüellerinde de açıklıkla görüleceği gibi Alevilik, mevcut diğer tüm din ve inançlar gibi kendine özgü ve farklı bir inançtır. Hakkı kendinde bulması, Varoluş olgusunu Vahdeti Vucut, Vahdeti Mevcut’la bütünleyen ve Devriye anlayışı ile yetmiş iki millete/inanca bir nazarla bakması, cihat karşıtlığı, kadın erkek ayrımcılığını reddetmesi, Kırklar Cemi, Rıza şehri, Kabe’yi insanda görmesi, vb. özellikleriyle Batıni bir inançtır. Başta Cem olmak üzere, Rızalık ve İkrarlık ilkesi ile oruçları, Hızır’ı, Devriye inancı, Bağlaması, Semahı ile Alevilik, herhangi bir dinin veya inancın mezhebi değil, ancak kendi değerleri içinde doğru anlaşılır bir inanç, başlıbaşına bir YOL’dur.
Dolayısıyla Alevi kurumları, hem inançsal hakikatlerinin gereği, hem de eşit yurttaşlık hakkını elde etmeyi sağlayacak hukuksal kazanımları elde edebilmek açısından Alevi inancının bu özgün karakterini bütün platformlarda cesaretle dillendirilmelidirler.
Yaşanılabilir bir dünya için mücadele etmek de o kadar vaz geçilmezimiz olmalı. İnançsal, kültürel, siyasal, hukuksal, sosyal, ekonomik, akademik ve eğitim alanlarında mücadelemizi toplumsallaştırmaya devam etmeliyiz.
Buradan yola çıkarak cem erkanlarımız ve bilhassa Hakk‘a yürüme erkanına geldiğimizde ise Alevi-Bektaşi-Kızılbaş inancında Cem’lerimiz nasıl yürütülüyorsa, Hakk‘a uğurlama erkanı‘da Cem‘lerin içeriğine uygun yürütülmesi gerekliği açıktır. Ancak bu konuda da halen ciddi sorunlar yaşadığımız bilinmektedir. Alevice yaşayıp, Alevice olmayan uygulamalar yapılmakta, yüzyıllar boyu baskı zulüm ve kıyımlar sonucu kendi değerlerimiz den uzaklaştırılarak asimile edilmeye çalışılan inancımız, aşık-ı sadıkların kelamları doğrultusunda inancın özüne uygun erkanlara dönüştürülmesi gerekmektedir.
Bizler Avrupa ve Türkiye’deki yüzlerce Alevi Kültür Merkezi ve Cemevlerinin Başkan ve yöneticileri olarak “Öl ikrar verme, öl ikrarından dönme” diyen Pir Sultan’ın yolundan yürüyoruz.
Bizim YOLumuza ikrarımız var.
Biz ne O’yuz, ne Bu’yuz!
Biz ALEVİYİZ.
YOL’umuzun, mücadelemizin, kurumlarımızın, Ozanlarımızın, Pirlerimizin ışığı yolumuzu aydınlatsın.
Hızır yardımcımız olsun.
Birliğimiz daim,
Aşkımız cemalimiz olsun.
8-9 Şubat 2020 – VİYANA
******
Ekler Çalıştay Gruplarının Sonuç Bildirgeleri.
1. Inanç Yol Erkan Kurulu Çalıştayı Sonuç Bildirgesi
2. Alevi Akademisyenleri Çalıştayı Sonuç Bildirgesi
3. Alevi Kurum Yöneticileri Sonuç Bildirgesi
******
- Çalıştay Grubu: Alevi İnanç Yol Erkan Bölümü – Sonuç Bildirgesi:
Alevi-Bektaşi- Kızılbaş inancının bugüne kadar gelmesinde Hakk aşıkları’nın kelamları, bizlere en önemli yol gösterici belgelerdir.
Beni hor görme gardaşım
Sen altınsın ben tunçmuyum
Aynı vardan var olmuşuz
Sen gümüşsün ben saçmıyım, diyen Veysel’den;
Cihan var olmadan ketm-i ademde
Hakk ile birlikte yektaş idim ben, demektedir Şiri Bektaş Çelebi.
Daha Allah ile cihan yoğ iken
Biz anı var edip ilan eyledik
Hakka layık hiç bir mekan yoğ iken
Aldık hanemize mihman eyledik, diyen Harabi´den.
Bir ben vardır benden,benden içeri, diyen Yunusa ve diğer aşıklara baktığımız tüm aşığı sadıklar, bu yolda var oluşu bu şekilde ifade etmektedirler.
Seyyid Nesimi’de;
Mende sığar iki cihan
Men bu cihana sığmazam
Gevherüla mekan menem
Kevnü mekana sığmazam,
derken ve yine Daimi;
Tüm vadiler gibi sahralar gibi
Sıra dağlar gibi yaylalar gibi
Akan sular gibi deryalar gibi
Cümle alem bir canimiş bilmedim,
veyine Edip Harabi‘de
Vahdet sarayına girenler için
Hakk’ı Hakkel yakın görenler için
Harabi bu sırrı bilenler için
Birlik meydanında cevlaneyledik,
diyerek Vahdet-i vücud, Vahdeti mevcud anlayışı ile Enel Hakk düşüncesini ayan beyan ortaya koymaktadır.
Aşığı Sadıkların bu kelamlarından yola çıkarak Alevi-Bektaşi-Kızılbaş inancında ölümsüzlüğü ifade eden,
Güruh-u naciye özümü kattım
İnsan sıfatından çok geldim gittim
Bülbül oldum firdevs bağında öttüm
Bir zamanlar gül için zara düş oldum, diyen Sıtkı baba’dan
Gahi nebi gahi veli göründüm
Gahi uslu gahi deli göründüm
Gahi Ahmed gahi Ali göründüm
Kimse bilmez sırrımı Kallaşidim ben, diyen Şi‘ri Bektaş Çelebi‘nin devriyesini
Bulut olup ağdığımı bilirim
Baran ile yağdığımı bilirim
Altı anadan doğduğumu bilirim
Kaç ebeden,kaç soruldum kim bilir, diyen Güfrani‘ye
Ger aslım sorarsan ben bir niyazım
Sabır ilmiderler yerden gelirim
Katre idim şimdi ummanlar oldum
Arştaki kandilden nurdan gelirim
Nesimi’yim ikrarımdan belliyem
Gerçek erenlerin kemter kuluyam
Ali bağçesinin gonca gülüyem
Münkir münafıka Har’dan gelirem,
diyen Hakk aşıklarının Alevi-Bektaşi-Kızılbaş inancındaki devriyeleri, dünden bugüne, Dilkalemi ile gönüllere yazıp, Hakk’tan gelip, Hakka gidişi, yani Devri daimi, en güzel şekilde ifade etmektedirler.
Buradan yola çıkarak cem erkanlarımız ve bilhassa Hakk‘a yürüme, erkanına geldiğimizde ise Alevi- Bektaş-Kızılbaş inancında cemlerimiz nasıl yürütülüyorsa, Hakk‘a uğurlama erkanı‘da cemlerin içeriğine uygun yürütülmelidir.
Ancak, günümüzde bu uygulamaların ne yazıkki ikilemli yürütüldüğü gerçeği ilede karşı karşıyayız.
Alevice yaşayıp, Alevi olmayan uygulamalar yapılmakta, yüzyıllar boyu baskı zulüm ve kıyımlar sonucu kendi değerlerimiz den uzaklaştırılarak asimile edilmeye çalışılan inancımız,aşıkı sadıkların kelamları doğrultusunda inancın özüne uygun,erkanlara dönüştürülmesi gerekmektedir. İşte bu aşıklardan yola çıkarak
Önüme bir çığır geldi
Bir ucu var şar içinde
Aktarlar dükkanın açmış
Ne ararsan var içinde
Gir dükkana pazar eyle
Hersinindir hezar eyle
Aya güne nazar eyle
Ay Muhammed nur içinde
Ay Ali-dir gün Muhammet
Okunan doksan bin ayet
Balıklar deryaya hasret
Çarka döner göl içinde
Pir Sultan Abdal‘ın söylediği bu kelamda bizlere ilim deryası içinde olmamıza rağmen, ilmi başka yerlerde aradığımızı hatırlatmakta ve eksikliğimizi yüzümüze vurmaktadır.
Baştan beri dile getirilen yol ve erkanlarımızın işleyişine baktığımızda Alevi -Bektaşi-Kızılbaş inancımız Batın-î anlamda Hakk-Muhammet-Ali birliğini özünde barındıran her hangi bir inancın ve dinin içerisine haps edilmemesi gereken ikrarlı kendine özgü olduğu şüphe götürmeyen bir gerçektir.
Bu duygularımızla Avusturya Alevi Birlikleri Fedreasyonumuzun gerçekleştirdiği 1. Avrupa Alevi Kurultayının gelecekte Alevi Bektaşi Kızılbaş anlayışımıza katacağı ışık ve aydınlanmanın devamı hepimizi mutlandıracaktır.
Bu çalışmalara katılan Yol Erkan hizmetkarları adına aşkı muhabbetimizi sunuyoruz.
Hızır cümlemizin yar ve yardımcısı olsun.
Aşk ile.
******
- Çalıştay Grubu: Alevi Akademisyenleri – Sonuç Bildirgesi:
Aleviliğin tarihi, yaşadığı ülkelere egemen devletler tarafından kendisine uygulanmış asimilasyon, baskı ve sürgünle yok edilme tarihidir.
Bu felaketlerin nedeni, Aleviliğin, adaletsizliklerle belirlenen egemenlik ilişkileriyle uzlaşamaması, her türlü otoriteyi sorgulayabilmesi ve egemenlik hakkını insanın kendisinde görmesidir.
Kadim zamanlardan Hüseyin’e, Ebul Vefa’ya, Hallacı Mansur’dan Baba İlyas’a, Nesimi’den Hatai’ye, Hacı Bektaş’tan Pir Sultan Abdal’a, Kalender Çelebi’den Seyit Rıza’ya kadar Alevi belleğinin oluşumunda tayin edici roller üstlenen inanç önderleriyle Alevilik, egemenlik ilişkilerini sorgulayan bu adalet ve direnç kimliğiyle belirginleşmiştir. Baba Tahir’den Yunus Emre’ye, Kaygusuz Abdal’dan Edip Harabi’ye sayısız ozanıyla da bu toprakların tarihsel kültürünü yaratmıştır.
16. yüzyıldan itibaren tüm Alevi inanç önderlerinin deyişlerinde gördüğümüz gibi Alevilik, Batıni damar ve onun sembolü Ali’den ayrılamaz olmakla birlikte ondan ayrı ve öncel kaynaklardan beslenerek geldiği de olgularla sabittir.
Alevi belleğinde Osmanlı dönemi çok özel bir yere sahiptir. Aleviler için Osmanlı, kuruluşunda yer aldıkları, ama takip eden süreçte bu devlet tarafından ağır bir baskı ve asimilasyonauğratıldığı bir tarihi temsil etmektedir. Alevilik Babailer ve Babai isyanıyla Anadolu’da ciddi bir etkinlik sağlamış ve takip eden süreçte de Hacı Bektaş ve diğer Alevi inanç önderleri Aleviliği yeniden örgütlemeye yönelmiştir.
15 ve 16. Yüzyıllar Aleviliğin en sorunlu dönemi olacaktır. Çünkü Aleviler, yaşam ve inanç koşullarının dayanılmaz hal almasına bağlı olarak hem peş peşe ayaklanacak hem de haklarında çıkarılan fetvalarla kitlesel katliam ve sürgünlerle yok edilmeye çalışılacaktır.
1826’da II. Mahmut’un, yüzyıllar boyu Osmanlının vurucu gücü olmuş Yeniçeri ordusuna yönelik kanlı tasfiyesi, Osmanlı’yla işbirlikçi konumuna sokulmuş bazı Bektaşi Dergahlarının da tasfiyesiyle sonuçlanacaktır.
Kendileri için kötülüğün sembolü durumundaki Osmanlının yıkılışı ve Milli Mücadele, (kurtuluş sonrası için hak güvencesi talep eden Koçgiri Alevileri dışında) Alevi toplumunda desteklenecektir. Ancak bu beklenti, kısa bir zaman içindeboşa çıkacaktır.
Bu dönemde Cumhuriyet tek millet ve tek din/mezhep eksenli bir tektipleştirmeye yöneliyordu. Bu yönelimde din, Türkleştirmenin ve toplumu şekillendirmenin aracı olarak kullanılacaktı. Bu yönelimin resmi aracı ise, Şer’iye ve Evkaf Vekâleti yerine 3 Mart 1924’te kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı olacaktı.
Bu tektipleştirme kapsamında Devlet, Eğitim Birliği Yasası ve Diyanet aracılığıyla, “dili de dini de bir” millet yaratma amaçlı “terbiye” programı uygulayacak, direnç gösterenleri de ezecekti.
Bu yaklaşım içinde Cumhuriyet, tıpkı Kürtler gibi Alevilerin de kimlik haklarını ezmeye yöneldi. Özellikle 1930’lardan itibaren Osmanlı geçmişiyle barıştığı oranda Aleviliğe Osmanlı gibi bakılmaya başlandı.
Öyle ki 1925 Kasımında çıkan Tekke ve Zaviyelerin Kapatılmasına Dair Kanun, Cumhuriyet’i büyük bir coşku ve umutla karşılayan Alevi kimliğinin tasfiyesi amaçlı kullanıldı. Nitekim söz konusu kanunla birlikte Hacıbektaş ilçesindeki Bektaşilerin Merkezi Dergâh’ı başta olmak üzere, 1826 sonrasında yeniden toparlanan tüm Alevi Tekke ve Zaviyeleri, II. Mahmut’un yaptığı gibi tekrar kapatıldı.
Yine 1924 de çıkarılan Köy Kanununda cami yapımı esasına göre Sünnileştirici bir çerçeve dayatılacaktı. Keza 1938 tarihli Cemiyetler Kanunu ile mezhep ve tarikatlara dayalı dernekleşmeler yasaklanırken, Alevilerin kendi varlıklarını sürdürme olanakları engellenecekti.
Bu bağlamdaCumhuriyet,Türkiye Alevilerini, cenazelerini kendi inançlarına göre değil, Diyanetin imamlarının yönlendirmesine göre kaldırmaya zorlayacak, tek meşru ibadet mekânı camiyi, tek dinsel önderlik kurumu olarak da Diyanet’i dayatacaktı.
1924’teki Mübadele çerçevesinde Balkanlardan getirilen ve çoğu Bektaşi olan mübadiller de, yerleştirildikleri yeni mekânlarda kiliselerin camilere çevrilmesi ve imam atama uygulamasıyla karşılaşacaktı. Aynı şekilde 1938 Hatay ilhakı sonrasında, Arap Alevilerinin de inançlarını sürdürebilme olanakları yok edilecek ve diğerleri gibi Diyanet’in ağır asimilasyoncu iradesi ile karşı karşıya bırakılacaklardı.
Kısacası Türk-İslam kimlikle şekillenen yeni kamusal alanda Türklük ve Sünnilik dışındaki diğer azınlık ve ezilen kesimlere de yer olmayacaktı.Bu politikanın en çarpıcı hedeflerinden biri kuşkusuz Dersim olacak, Aleviliğin buradaki yaşam damarları kurutulmaya çalışılacaktı.
İttihak ve Terakki zihniyetiyle üzerinden kurulan sistem, Dersim, Ortaca, Elbistan, Kırıkhan, Malatya, Maraş, Çorum, Sivas ve Gazi’de bir dizi katliam üretecekti. AKP iktidarının kurumlaşmasıyla Alevilerin yaşam koşulları ve umutları daha da büyüyen bir cendere altına alınmış bulunacaktı.
Bu cendereden çıkış yolu olarak Alevi örgütlerinin politikalarını oluştururken akademik çalışmalardan ve yaklaşımlardan destek alması önerilir. Bunun dışında Alevilerin temel kaynaklarının inanç önderlerinin deyişleri olduğu bilinmelidir. Bunların dışındaki bütün kaynakla eleştirel bir yaklaşımla değerlendirilmeli ve ondan sonra kaynak olarak kullanılmalıdır.
Alevilik temel değerleri ve ritüellerinde de görüleceği gibi mevcut diğer tüm inanç ve dinler gibi kendine özgü ve farklı bir inançtır. Başta Hakkı kendinde bulması, yetmiş iki inanca bir nazarla bakması, cihat karşıtlığı, kadın erkek eşitliği, Kırklar Cemi, Rıza şehri, Kabe’yi insanda görmesi özellikleriyle Batıni bir inançtır. Başta cem olmak üzere, oruçları, Hızır’ı, Devriye inancı, bağlaması, semahı ile ancak kendi değerleri içinde anlaşılır bir inançtır.
******
- Çalıştay Grubu: Alevi Kurumsal yapı – Sonuç Bildirgesi:
Konu başlıkları
1) Alevi Kurumsallaşması Mevcut Durumum Değerlendirilmesi
2) Alevi Kurumlarının Misyon ve Vizyon Belirlemesi
3) Alevi ÖrgütlenmesininDüşünsel Manifestosu, Program Sorunu ve Kurumsallaşma Modelleri?
******
1) Alevi Kurumsallaşması Mevcut Durumum Değerlendirilmesi
– Avrupa’nın 300’e yakın şehrinde Alevilerin bir evi, kurumu var.
– 300 yakın AKM ve Cemevlerimizin çoğunun mülkiyeti Alevilere ait.
– Aleviler ve kurumları Avrupa ülkeleri genelinde Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakan, Belediye Baskanı düzeyinde kabul görüyor ve muhatap alınıyor.
– Çocuklarımız Alevilik dersleri alabiliyor.
– Cenaze Kollektiflerimiz aracılığıyla, Cenazelerimiz Yol-Erkâna uygun kaldırılıyor.
– Avrupa Parlamentosunda « Alevi Dostluk Grubu » kuruldu.
– YOL TV, Alevilerin Sesi Dergisi gibi medya kurumlarımız oluştu.
– Eyaletler Düzeyinde “Hak Eşitliǧi Anlaşmaları” imzalandı.
– Üniversitelerde Alevilik Kürsüsü kuruldu.
– Aleviliğin Tanınması için birçok ciddi kazanımlar elde edildi.
– Ve Avrupa’da, inancımızı doya doya yaşayabiliyoruz.
o Alevi öğretisi bilimi, doğayı, yaşamı ve değişimi esas alırken,
o Alevi öğretisi İnsan-ı Kâmil olma yolunu anlatırken,
o Bu yolda süreçlerden geçilirken,
o Geçilen bu süreçlerde YOLa ikrar vermiş Talipler, Dedeler ve Analar bu yolu sürerken,
o YOL’a yarenlik yapacak olan İnanç önderlerinin «Bilge İnsanlar» olması gerekir.
o Kendini «SOY» endeksli gerekçelerle, tabî/doğal bir otoriteyle ifade etmesi yeterli değildir.
o Daima mualif bir tarafta olan Alevi toplumları ve onların öğretisi neden bugün israrla İslam kalıbının içinde eritilmeye çalışılıyor?
o Alevileri İslam kalıbının içinde eritme girişimlerine karşı gelmek, Alevi öğretisinin esas değerlerini korumak demektir.
o Alevi Canların olduğu heryerde siyaset, tarih, inanç ve insana ve yaşama dair herşey vardır.
o Alevi öğretisi yaşayan ve dünyevi bir öğretidir.
o Mevcut kalıplara sıkıştırılmaya çalışılan fakat oralara sığmayan Alevilik özgün bir konumda ve yapıdadır.
o Alevileri birbirine karşı kutuplaştırma çabalarından Aleviler kazançlı çıkmaz.
– Kurum içi iletişim
o İletişim kurumsal olmalı
o Bilgi aktarımı yazılı ve Genel Sekreter tarafından yapılmalı
o İletişim dili Alevice olmalı.
o Tek kaynaktan bilgilerin akmasına (Genel Sekreter üzerinden) özen gösterilmeli.
o Bilgilerin ilgili kişilere aynı anda ulaşmasına özen gösterilmeli.
o Kurum içi yazışmaların gizlilik ilkesi, her bireye özellikle hatırlatılmalı ve buna uymayanın disiplin suçu işleyeceğinden, kişinin en ağır cezayı alacağını bilmesi gerekir.
******
2) Alevi Kurumlarının Misyon ve Vizyon Belirlemesi
– Tüzük Kurumların Anayasasıdır.
– Kurumlar (Örgütler) yaşayan bir organizmadır.
– Yenilenmeye, güncellenmeye, yeni söylemler geliştirmeye ihtiyacı vardır.
– Ortak iradeyi temsil edeceği için, kollektif olarak hazırlanmalıdır.
– Tabanda tartışılıp, pişirilip ardından AKM, Bölge ve Federasyonlara taşınmalıdır.
– Tüzük ve çalışma programı evrensel, kucaklayıcı ve bağlayıcı olmalıdır.
– Aleviler ve Aleviliğin inançsal, felsefi, kültürel ve tarihsel kimliğini devlet
ve mahalle baskısına maruz kalmasına izin vermeyecek şekilde olmalıdır.
– Etkili ve sonuç alımcı mücadele ve örgütlenme anlayışını güçlü kılmalıdır.
– Alevilerin ayrımcılığa ve baskılara maruz kalmadan özgürce yaşama hakkını savunan ve geliştiren bir dille yazılmış olmalıdır.
– Çalışma yöntemleri
o Daha yaşanılabilir bir dünya için, Alevi öğretisinin kaynaklarından beslenerek, daha fazla görev ve sorumluluk üstlenerek çalışmalıyız.
o Savaşların, yoksulluğun, gericiliğin ve toplumsal tahribatların arttığı bir süreçte, barışı, özgürlüğü, eşitliği ve farklı kültürlerin bir arada, eşit koşullarda ve eşit haklarla bir arada yaşaması için çalışmalıyız.
o Alevi tarihinin zengin mirasından güç alarak, ona katkıda bulunacak çalışmaları üreterek, geleceğe bu birikimle yürümeliyiz.
o Aleviliğin kendine has öğretileri, kurumları ve ritüelleri olan özgün ve kadim bir inanç sistemi olduğunun bilinciyle hareket etmeliyiz. Alevi kimliğimize yönelik içten ve dıştan yönelmiş asimilasyoncu kuşatmalara karşı, kimlik bilincini eğitim, muhabbet, inançsal erkanları ve akademik çalışmalarla inşa etmeliyiz.
o Türkiye’de ve diğer ülkelerde yaşayan Alevilerin meşru temsilcileri olarak, hükümetlerin Aleviliği klasik anlamda “tarikat,” cemevlerini “tekke,” dedeleri de “devlet memuru” mertebesine indirgemeyi öngören asimilasyoncu politikaları şiddetle reddedmeliyiz. Bunun için toplumsal duyarlılığı artıracak çalışmaları güçlendirecek ve destekleyecek işler yapmalıyız.
o “Eşit Yurttaşlık ve Eşit Haklar” mücadelesini kazanmaya yönelik çalışmalara daha da önem vermeliyiz.
o Avrupa genelinde Alevi öğretisinin daha da tanınması için çalışmalıyız.
o Avrupa’da yaşayan 2 milyonu aşkın Alevinin ihtiyaçlarını karşılamak için kurumsallaşmalıyız.
o Daha yaşanılabilir bir dünya için, Alevi öğretisinin kaynaklarından beslenerek, daha fazla görev ve sorumluluk üstlenerek çalışmalıyız.
o Savaşların, yoksulluğun, gericiliğin ve toplumsal tahribatların arttığı bir süreçte, barışı, özgürlüğü, eşitliği ve farklı kültürlerin bir arada, eşit koşullarda ve eşit haklarla bir arada yaşaması için çalışmalıyız.
o Alevi tarihinin zengin mirasından güç alarak, ona katkıda bulunacak çalışmaları üreterek, geleceğe bu birikimle yürümeliyiz.
o Aleviliğin kendine has öğretileri, kurumları ve ritüelleri olan özgün ve kadim bir inanç sistemi olduğunun bilinciyle hareket etmeliyiz. Alevi kimliğimize yönelik içten ve dıştan yönelmiş asimilasyoncu kuşatmalara karşı, kimlik bilincini eğitim, muhabbet, inançsal erkanları ve akademik çalışmalarla inşa etmeliyiz.
o Türkiye’de ve diğer ülkelerde yaşayan Alevilerin meşru temsilcileri olarak, hükümetlerin Aleviliği klasik anlamda “tarikat,” cemevlerini “tekke,” dedeleri de “devlet memuru” mertebesine indirgemeyi öngören asimilasyoncu politikaları şiddetle reddedmeliyiz. Bunun için toplumsal duyarlılığı artıracak çalışmaları güçlendirecek ve destekleyecek işler yapmalıyız.
o “Eşit Yurttaşlık ve Eşit Haklar” mücadelesini kazanmaya yönelik çalışmalara daha da önem vermeliyiz.
o Avrupa genelinde Alevi öğretisinin daha da tanınması için çalışmalıyız.
o Avrupa’da yaşayan 2 milyonu aşkın Alevinin ihtiyaçlarını karşılamak için kurumsallaşmalıyız.
o Alevi kurumlarının hiç kimsenin, hiçbir siyasi kurum ve kuruluşun arka bahçesi olmadığının bilinciyle faliyetler yürütmeliyiz. AABK ve Federasyonlarımızın bağımsız örgütlenme ilkesi bizim taviz veremeyeceğimiz en temel ilkemizdir.
o Toplumsal buluşmalarda, her işimizde kullanılan dilin “Alevice” olmasına özen göstermeliyiz.
o Gerek Avrupa’da gerekse Türkiye´de yaşanan süreçte, kendisiyle birlikte yol yürüyebilecek demokratik toplum kuruluşlarıyla ortak deǧer ve amaçlar doğrultusunda “Eylem Birliği” içerisinde olmalıyız.
o Alevilerin istem ve taleplerinin gerçekleştirilmesi doğrultusunda, faşist, ırkçı ve dinci olmayan, demokrat, laik, sosyal ve hukukun üstünlüğünden yana olan siyasi kurumlar ile eylem birliği içerisinde olmalıyız.
o Tüm mazlumların, zalime karşı birlikte dayanışma içerisinde olması için çalışmalıyız.
o Kadrolarımızı güçlendirmek için gerekli tüm eğitim çalışmalarını yaparak, özellikle AKM’lerimizin güçlenmesi için çalışmalıyız.
o Üç yıllık kısa, orta ve uzun vadeli kurumsal hedeflerini saptayıp ve hayata geçirmek için çalışmalıyız.
o Yöneticilerin, alınan kararları örgütsel disiplinin gereği olarak sahiplenilmesi ve hayata geçirilmesini sağlamalıyız.
o İnancımızın gereği farklılıkları zenginlik olarak görüp ve toplumda bunun gereǧinin yerine getirilmesi için çaba göstermeliyiz.
o Alevilerin yaşadıkları coğrafi konumlarından dolayı Alevi meselesinin uluslararası bir boyut kazanmasının bilinciyle, diplomasi çalışmalarına önem vermeliyiz.
o Alevilerin Avrupa’daki konumları, uluslararası ilişkileri nedeniyle demokrasiyi içselleştirmelerinin sonucu, demokrasinin evrensel gereklerini yerine getirmeye devam etmeliyiz.
o İnsanı ve doğayı kabesine koyan öğretinin temsilcileri olarak, Doğa Anaya saygılı olmaya özen gösterip ve bu bilinci kurumlarımızda her daim öne çıkarmalıyız.
o “İlle de Barış” şiarımızın, ülkemizde, Orta Doğu’da ve tüm dünyada hayat bulması için çalışmalıyız.
o Aleviliğin köklerine dair çok sayıda sanatsal ve akademik girişim başlatılması için çalışmalıyız.
o Aleviler olarak, kendimiz için talep ettiğimiz bu doğal hakların Kürtler, Ermeniler, değişik inançlar, Süryaniler, Romanlar ve diğer tüm insanlarımız için de bir hak olduğunu, “Başka – Öteki” olanların haklarının gasp edildiği bir toplumda bizlerin de özgür olmayacağını bilmeliyiz.
o Özellikle kadın, gençlik, çocuk, üye ve yönetici eğitimleriyle,
yetki, sorumluluk, görev tanımları ve toplumsal dava yöneticilik bilincini
ve kültürünü artırmaya devam etmeliyiz.
o Kurumsal düşünüp ve kurumsal çalışmalıyız.
o Bireysel değil, toplumsal düşünmeliyiz.
o Ben merkezci değil, biz olmalıyız.
o Ezberi bozan, yenilikçi perspektifle olaylara yaklaşmalıyız.
o Yeni olmak, yenilenerek, güncellenerek ve yeni söylemler geliştirmeliyiz.
o Asla şikayet eden, dedikodu yapan olmamalıyız.
o Sorunun değil, çözümün parçası olmalıyız.
o Çözümsüz görünen problemleri bakış açımızı değiştirerek, karşımızdakinin yerine kendimizi koyarak çözmek için çalışmalıyız.
o Şahıs ve olayları akıl ve kalp süzgeçinden geçirerek Hak yememeye çalışmalıyız.
o Demagoji, laf kalabalığı yapmamalıyız.
o Kendini ağıra satmak, övmek, kendini vazgeçilmez göstermek gibi
ben merkezci egolardan uzak durmalıyız.
o Alevilerin iradesine hakim ve saygılı bireyler olarak, hep uyumlu olmalıyız.
o Konuşmalarımızda, hitabetimizde hep yol dilini kullanmalıyız.
o Kararsız ve korkak olmak yerine, Umudun ve Cesaretin temsilcileri olmayı seçmeliyiz.
o Nitelikli kadrolarla YOL yürümeliyiz.
o Aldığımız görevi severek ve Aşk ile yapmalıyız.
o Pirlerimizden, Yol emekçilerinden ustalığı öğrenmeliyiz.
o Kendimizi hep güncellemeliyiz.
o Hayata ve her şeye yeni, özgün, orijinal, farklı bakış açısıyla yaklaşmalıyız.
o Felaket tellalı olmamalıyız.
o Tebessüm, gülümseme cemalimizden eksik olmamalı.
o Sevgi ve bilgiye ulaşmanın peşisıra koşmalıyız.
o Nefes alabilmek, nefes verebilmek bizler için ne kadar vazgeçilmezse, Yaşanılabilir bir dünya için mücadele etmekte o kadar vazgeçilmezimiz olmalı.
o İnançsal, kültürel, siyasal, hukuksal, sosyal, ekonomik, akademik ve eğitim alanlarında mücadelemizi toplumsallaştırmaya devam etmeliyiz.
******
3) Alevi Örgütlenmesinin Düşünsel Manifestosu, Program Sorunu ve Kurumsallaşma Modelleri?
– Kurularımıza gözümüz, namusumuz gibi sahip çıkacağız.
– Çağıracağımız Ana, Dede, Araştırmacı, yazarları çatı kurumlarından teyit ettireceğiz.
– Kurum başkanlarımıza, yöneticilerimize ve üyelerimize yönelik itibarsızlaştırma girişimlerine karşı, onların koruyucusu olacağız.
– Çatı kurumların bu tür saldırılara karşı yaptığı uyarıları dikkate alacağız.
– Özellikle gençleri ve çocuklarımızı bu tür yapılara karşı koruyacağız.
– Ahbap çavuş ilişkisiyle kurumlarımıza gelip Cem, panel, muhabbet yapmak isteyenler konusunda çatı kurumlardan yardım alacağız.
– Kendi Ana, Dede, Baba, Zakirlerimizi yetiştirip, onlarla YOL hizmetlerini yürüteceğiz.
– Bizler güç alıyoruz geçmişimizden, birikimimizden ve geleceğe bu birikimle bakıyoruz.
– “Öl ikrar verme, öl ikrarından dönme” diyen Pir Sultan’ın yolundan yürüyoruz.
– YOLumuzun gereğini, her ne pahasına olursa olsun yerine getiriyoruz.
– Bizim kendimize, çocuklarımıza, geleceğimize, insanımıza sözümüz var.
– Bizim YOLumuza ikrarımız var.
– Avrupa’nın 14 ülkesinde Federasyonu, 300 şehrinde Alevi Kültür Merkezi, Cemevlerinin Başkan ve yöneticileri olarak; “Öl ikrar verme, öl ikrarından dönme” diyen, Pir Sultan’ın yolundan yürüyoruz.
– Düşlerimizi insanlık ve doğa üzerine kurmuşuz.
– Dilimiz sevgidir.
– Ama birileri düşlerimizi yıkmak, dünyayı bize dar etmek istiyor.
– Biz ise ; Pirimiz Pir Sultan gibi direnmeyi seçtik.
– Direnirken kılıçtan geçirildik, darağaçlarına gönderildik, yakıldık, kısmen asimilasyona tabii tutulduk.
– Bilinsin ki; ne asimile olacağız, ne de tükeneceğiz.
– Yaşadığımız coğrafya neresi olursa olsun direneceğiz.
– Çevremizdeki tüm insanlar bu davadan vaz geçse de, Biz, kendimize duyduğumuz güvenle YOLa hizmete devam edeceğiz.
– YOLumuzun gereğini, her ne pahasına olursa olsun yerine getireceğiz.
– Alanlarda ve caddelerde olacağız, mücadele edeceğiz, asla teslim olmayacağız!
– Eğer çevrenizdekilerden birileri, birliğimize zeval getiren söylem ve eylemde bulunuyorsa
– Ve siz o kişiye: “Alevilerin bir olmaktan başka seçeneği yok” diyorsanız, siz bizden birisiniz demektir.
– Diğerlerinden değil, bizden biri olduğunuz için gurur duyun.
Çünkü onlar hizipçi, bölücü, biz ise birleştiriciyiz.
– Yürümeye değer bir YOL varsa, işte o YOL bu yoldur.
– Bu yol Pir Sultanların, Nesimilerin, HaceBektaşı Veli’nin, Deniz’in, Mahir’in, İbo’nun,
Sakinelerin, Berkin Elvan’ın, Ali İsmail Korkmaz’ın, EtemSarısülüğün yoludur.
– Kendimize, çocuklarımıza, geleceğimize, insanımıza sözümüz var.
– Bizim YOLumuza ikrarımız var.
Biz ne O’yuz, ne Bu’yuz!
Biz ALEVİYİZ.
YOLumuzun, mücadelemizin, kurumlarımızın, Ozanlarımızın, Pirlerimizin ışığı yolumuzu aydınlatsın,
Hızır yardımcımız olsun.
Birliğimiz daim, Aşkımız cemalimiz olsun.
kaynak: alevihaberagi