Bugün yaşanan mülteci sorunun istenerek yaşanan bir göç dalgasından kaynaklı olmadığı bilinmelidir. Sanki burada Suriyelilerin, Afganların, Iraklıların ,Kürtlerin isteyerek doğdukları toprakları terk ederek Avrupa kapılarına dayanmak istediklerini sananlar bilsinler ki bu tercih edilen bir güç değil zorunlu bir göç. Bunun adı ölüm pahasına kaçış dalgasıdır.
Emperyalist güçlerin Orta Doğu üzerindeki hesapları nedeni ile birçok ülke yönetimlerine dışarıdan müdahale edip kaos yaratarak bu ülkede iç savaşa neden olmuş ve bir çok insanı yerinde yurdunda terk etmek zorunda kalmış. Bu insanlar kendi doğup büyüdükleri topraklarda mülteci durumuna düşürülmüşlerdir.
Mültecilerden rahatsız olan Türkiye ABD’nin Suriye müdahalesinin en büyük destek veren ülkelerin başında geldi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hepimizin hatırladı üzere Emevi Camisi’nde namaz kılmak istediklerini defalarca dile getirmişlerdi. Elbette ki bu süreci yaratanlar sonuçlarına katlanmak durumunda olduklarını bilmeli.
Dolayısıyla da Suriye’de yaşanan iç savaştan dolayı yerinde olup mülteci durumuna düşen ve başta ülkemize olmak üzere dünyanın bir çok ülkesine sığınmak zorunda kalan bu insanlar başta çocuklar olmak üzere kadınlar, yaşlılar çok zor koşullar altında yaşamlarını sürdürmek durumunda kaldılar.
AKP MHP Koalisyonun yanlış dış politikalar sonucu İdlip’te bir çok askerin ölümüne sebep oldu. Suriye’de tamamen sıkışan AKP MHP koalisyonu İdlip’te elini rahatlatmak amacıyla başta Almanya olmak üzere Avrupa’da istenen desteği alamaması sonucu ülkede ki mültecileri sınıra sürmesi tepkiyle karşılandı. Bugün sınırda çocuklar aileleriyle yaşam mücadelesi veriyor.
AKP Ülkemizin güvenliği için diyerek politikalarında ve savaş tezkerelerinde ısrar eden AKP iktidarının bir trajediye daha yol açacak gibi görünüyor İktidarın önce sosyal medya ağlarını kapattığına ardından da mülteci kozuna sarılmış vaziyete. İnsanların bilinmezliğe sürüklendiği yollarda ve binlerce mülteci deniz yollarında ölmüşken, şimdi Ege Denizi’nde kaç kişinin daha ölmesi gerekiyor? İktidarı bir kez daha bu politikadan vazgeçmesi gerektiğine ikna etmek güç görünüyor.
Türkiye’nin mülteci politikasını sınır hattında insani felaket yaşandığını hep birlikte seyirci kalıyoruz.
Suriye’den gelen dört milyona yakın düzensiz göçmen için şu ana kadar ‘muhacir kardeşlerimiz’ ifadesini kullanıyorlardı. Şimdi de iktidar, göçmenleri toplama merkezlerinde ücretsiz otobüslerle doldurup sınıra götürüyor.
Mültecilerin iki ülke arasında sıkıştığını ve büyük çoğunluğunun Türkiye’deki ırkçıların saldırılarında çok rahatsız. Son olarak yine Maraş’ta “Allahu Ekber” sesleri ile Suriyelilere saldırmaları Türkiye’deki ırkçılığın bir örneğidir.
Binlerce insanın aç ve susuz sınırda bekliyor. Özellikle hamile kadınlar, yeni doğan bebekler, çocuklar ve ileri yaştaki mültecilerin olduğu ve birçok mültecinin soğuktan donma tehlikesi ile karşı karşıya kalmış durumdalar.Kolluk güçlerinin yönlendirmesiyle taksiciler sınıra mülteci taşıyor.
Aslında bugün sınırda yaşanan bir insanlık dramı değil insani bir sorun yaşanıyor. İnsanlar açıktan kırılıyor. Corono virüsünün bu kadar ciddi bir şekilde Dünyaya tehdit oluştururken, yüzbinlerce insanın kurttun önüne atılmış kuzu gibi ortada bırakılması kesinlikle karşı durulması gereken bir tutumdur.
Biz göndermedik sadece yolları açtık diyen Hükümet yetkilileri mültecilere giden her türlü yardımın önünde de engel oluyor. Son olarak oraya giden avukatların meslek örgütü olan barolara izin verilmedi. Tabi ki öncesinde birçok kuruma olduğu gibi…
Sonuç olarak açıkça söylemek gerekirse insanlık derdi olan kim varsa o mültecilere ellerinin uzatılması engeleniyor. Türkiye hükümeti bu politikaları kocaman bir insanlık sorunu çıkartacaktır.
Tabi ki Avrupa ülkelerin tavrıda sorgulanmalı demokrasiden ne kadar yana olduklarını bu süreçte bir kez daha gösterdiler.
Türkiye ile Yunanistan arasındaki mülteci gerilimi devam ederken ABD’nin saygın gazetelerinden New York Times bir dosya haber hazırlamıştı. Gazeteye konuşan kaynaklar ve mülteciler, Meriç Nehri’ni geçmeyi başaran mültecilerin Yunan polisi tarafından yakalandıktan sonra “siyah bölge”ye gönderildiğini ortaya çıkardı.
Bu mültecilerin siyah bölgelerde şiddete maruz kaldığı ve eşyalarına el konulduktan sonra sınır dışı edildiği belirtilirken, bu bölgelerin Türkiye sınırına çok yakın olduğu ve bu binalarda yaşananlar gözler önüne serildi.
New York Times, uydu görüntülerini incelerken Yunanistan’ın kuzeydoğusunda gerçekten de böyle bir bina ve yapıya sahip olduğunu okurlarına belgelerle anlattı. Birleşmiş Milletler’in eski insan hakları raportörü olarak görev yapan François Crepeau, “Bu bölgeler hep gizli kalıyordu ve burada hiçbir yasal süreç işlemiyor. Buralar siyah noktalardır” şeklinde bir açıklama yaptı.
Bu olay gözler Avrupa’nın ve batılı devletlerin mülteci poltikasını da gözler önüne seriyor. Tabi ki onları bu sürece getirenlerde yaşanan herşeyden sorumludur.
Son olarak şunu belirtmek istiyorum ki; ülkemizdeki insanların hangi duyguyla hareket ettiklerini anlamak mümkün değil. Niyet okumacılığını bırakmalıyız. O insanlar hayatlarından oldular ve istemedikleri bu ölüm yoluna sürdüler…
Saygılarımla