Kapitalist sistemin ve kürselleşen dünyanın bir sonucu olarak Pandemi olan Çin’de ortaya çıkan Koronavirüs salgını çok kısa bir süre içinde kimseyi ayırmadan yayılmaya devam ediyor. Dünya genelinde milyarlarca insanın hayatını etkileyen yeni bir virüs olarak karşımıza çıkan Covid-19 salgını karşısında insanlar kendilerini nasıl savunacaklarını bilmez ve çaresizlik içinde beklerken alınan her ölüm haberleri de dünya halklarının büyük bir kesimini her geçen gün daha tedirgin etmekte. Yaratılan algı ile insanlar virüsün karşısında psikolojik bir mücadele de veriyor.
Diğer tarafta ise kapitalist sistemin temsilcileri yaratmış oldukları bu salgına karşı her ne kadar bir çözüm aramaya girmişlerse de bu güne kadar sağlıklı bir sonuç elde etmediler. Dünya genelinde yaşanan ölümler nasıl çözümsüzlük içerisinde kaldıklarını bir kanıtı niteliğindedir.
Gözde kaçırmamak gerekiyor. Bilim dünyasının bu kadar çaresiz kalması aslında kapitalist sistemin emrinde olmalarıyla ilgili bir durum.Bundan sonraki süreçte de bilim dünyası kapitalist sistemin emrinde olduğu sürece daha bu ve buna benzer birçok virüsle insanlar karşı karşıya kalacaktır.
Diğer taraftan ise bugün herkesin virüsün nereden çıktığı konusunda somut bir sonuç olmamasına rağmen üzerinde birçok komplo teorisi yürütülmekte. Bunlardan en öne çıkan ise Koronavirüsün laboratuvar ortamında hazırlandığını ve bununla yeni bir dünya düzeninin geçilmek istendiği yönünde. Fakat virüsün doğal bir şekilde mi ortaya çıktığı yoksa üretildiği konusunun önemli olmadığı kanısındayım. Bu virüsün nerede ve nasıl ortaya çıkmasından ötesinde evrene egemen olmak isteyen kapitalist sistemin sonucu olduğu unutulmamalıdır.
Çünkü Koronavirüsten daha önce de buna benzer insan sağlığını tehdit eden vürüsler de ortaya çıkmış ve toplumları tehdit etmişlerdi bunlarda bir kaçını hatırlayalım. Sars,Ebola Kuş gribi, Domuz gribi gibi çeşitli virüs türleri ile başlayıp Corona virüsü ile devam eden küresel ölçekte kendisini gösteren hastalık türleri bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da ortaya çıkacaktır.
Çünkü kapitalist sistemin insanı bir yönünün olmadığı ve her şeye kar mantığı çerçevesin de yaklaşmakta olduğu bilinen bir durum bu nedenle daha büyük kazançlar elde etmek amacıyla sanayileşmeye ağırlık veren ve bunun sonucu da yaratılmış olduğu hava ve çevre kirliliği yanı sıra özelikle atıklarla adeta evreni bir çöplük olarak kullanan sistem bununla her türlü hastalığa davet çıkartıyor. Bu gün sistemin temsilcileri Koronavirüs ortaya çıkıp kendi sistemini tehdit etmeye başlamasıyla çıkıp peş peşe hijyenden bahis etmeleri utanç vericidir. Kapitalist sistemin temsilcileri bu çağrı yapmadan önce dünyayı ve evreni ne denli kirtetiklerini görmeleri ve evrene karşı kendilerini hijyenik davranması gerektiğini hatırlatılması kaçınılmaz bir durum.
Aslında bu virüs bize bir kez daha şunu göstermiştir ki evrenin yasalarını işleyişini hukukunun adaletini esas almayan tüm sistemlerin ayakta kalmayacağı bir kez daha teyit ediyor.
Dolaysıyla salgının pandemiye dönüşmesi birlikte kapitalizmin temsilcisi ABD başta olmak üzere diğer dünya ülkeleri peş peşe vergi indirimleri, faiz indirimleri, parasal desteklerle borsa ve finansal piyasaları kurtarma telaşına düştü. Sermaye kesimini trilyonlarca dolarlarla destekleyen aynı sistem, işçi ve emekçiler ücretsiz izine çıkararak evlere tıkadı.
Bakıldığında hastalığın toplumu tüm kesimlerini etkilemekte fakat hiç te öyle olmadığı bir çoğumuz da biliyoruz. Sermaye sahipleri uzakta komut vererek işlerini yürütmekte. İşçiler ve yoksular her gün işe gitmek zorunda kalıyor. Kapitalist sistemde hastalıklar sınıfsaldır. Çünkü sistemin temelinde yoksullukla terbiye etme vardır. Bugün baktığımızda ne diyorsun de bütün insanlığa yetecek kadar gıda ve her türlü yiyecek olmasına rağmen herkesin bunlara ulaşma koşulları aynı değil. Belli bir kesimin milyarlarca dolara sahip iken toplumun bir kısmı orta halli kendini geçirebilecek ve belli bir kısım ise aç bırakarak birbirine karşı kullanma ve açlıkla terbiye etme üzerine kendini yaşatmaktadır.
Bugün baktığımızda evrenin ve ekolojik yaşamı düşmanı kapitalist sistemin ta kendisidir bugün ülkemize baktığımızda ülkemizin tarım ve hayvancılığa uygun olmasına rağmen doğada koparılarak adeta nefes alamaz bir düzeye getirildi.
İnsanlar dünyanın her yerinde koca betonlar arasına sıkıştırılarak yaşamları sistem tarafından kontrol altına alındı. Dünyanın bir çok ülkesininde nüfusun önemli kesimi asgari ücret ile çalışırken, bu ülkelerin çoğunda asgari ücret açlık sınırın altında. Tabi ki bu durumda Türkiye’de ön saflarda. İnsanların normal şartlar altında her türlü imkana eşit şartlarda ulaşamıyorken bu olağan üstü koşullarda her halükarda zorluk çekiyor.
Pandemi zamanlarda bütün insanların temel ihtiyaçları aslında açıktır. Gıda , su, sağlık hakkı tartışmasız bütün insanların ulaşması gereken haklardır. Devlet ise varoluş amacı olarak ele alınırsa aslında bu dönemlerde kendisinin gerekliğini ortaya koyacak organdır. Yaşadığımız ülkeden yola çıkarak değerlendirmek gerekli bu süreci. Devlet toplumla olan sözleşmesini yerine getirmek zorundadır. İnsanlar işsiz kalıyor, bunun sonucu olarak paraları olmuyor ve gıda , su, sağlık hakkına ulaşamıyor. Devlet sadece evde kalın diyerek sorumluğu kendi üzerinden atıyor. Aksine güvenlikçi politikaları geliştirerek toplumu baskı altına almaya çalışıyor.
Her gün iktidarın televizyon organlarına çıkan yorumcular sokaklardaki insanlardan şikayetçiler. Evlerinde hesaplarındaki milyonlarca liranın rahatlığıyla oturan ünlüler insanlara tepkiler veriyorlar. Ama kimse işe gitmek zorunda olan inşaat işçilerinden, gıda emekçilerinden, otobüs şoförlerinden, temizlik çalışanlarından,basın emekçilerinden… bahsetmiyor. Bu insanlar evlerine ekmek götürmek zorunda. 1000 lira ile hayatlarını geçindirme şansları yok. İnsanları umursamıyorsunuz anlıyoruz, bari dalga geçmeyin!
Türkiye’nin sağlık sistemi de bu durumda ele alınmalı. Evet aslında dünyanın hiçbir yerinde bu virüsün etkileri ve çapı tam olarak anlaşılamadı ve geçerli bir tedavi yöntemi yok. Ancak sağlık sisteminin pandemi öncesi durumu da sonrası yaşanacaklarda etkili. Ülkelerin kendi üretimini yapmayarak sürekli her şeyi ithal etmeleri bu sürecin sistemi zorladığı gözleniyor. Ayrıca insanların yeterli bilgilendirmemesi de salgının yayılmasında etkili. Türkiye’de hastaneler bulaşın olabileceği en tehlikeli yerler. Bu konuda gereken önemler çok geç alındı ve bu durum bulaşın artmasında önemli nedenlerden biridir. Sağlık çalışanların durumu ise birçok kişi tarafından gözlenmekte. Risk altında olan sağlık çalışanları için gerekli desteklerin yapılmadı meslek örgütleri TTB tarafından sürekli söylenmekte. Sağlık sisteminde eşit, şeffaf bir süreç üretilemezse bu virüslerle mücadele edemeyiz.
Dolayısıyla da önümüzdeki süreçte sistemin panzehiri olan ekolojik yaşamı inşaa edebilirsek kapitalist sistemin ciddi bir şekilde yenilgiye uğratmış olacağız. Bir kez daha belirtmekte fayda görüyorum doğa ile bütünleşme dediğimiz sürece yeniden girmediğimiz, köklerimizle konuşmadığımız sürece bu ve buna benzer virüslerde korunmanın mümkün olmayacağını hepimiz iyi biliyoruz. Bugün medyaya baktığımızda virüsün ortaya çıkması ile birlikte dünya genelinde neredeyse sanayinin tamamen devre dışı kalması hava kirliliğinin %30 azaldığını görüyoruz. Dolayısıyla da insanlık evrendeki kökleri ile birleştiği takdirde kapitalist sistemin üretmiş olduğu hastalıklarından kurtulacaktır…
Saygılarımla