Bu gün 12 Eylül 1980 askeri darbesinin yıldönümü. Darbenin halklar üzerinde silindir gibi geçtiğini bedelinin çok ağır olduğunu iyi biliyoruz. Darbeyle beraber 650 bin kişinin gözaltına alındığını, 14 bin kişinin yurttaşlıktan çıkarıldığını, 517 kişiye ise idam cezası verildiğini, 171 kişinin işkenceden öldüğünü, yüzbinlerce insana akıl almaz işkencelerle cezaevlerinden ölüme terk edildiği bilinen bir gerçektir.
12 Eylül darbeci anlayış bu gün AKP ile devam ediyor. Halk iradesini gasp eden bu karanlık zihniyet, maalesef bugün de varlığını sürdürüyor olması, sistemin devamlığının bir kanıtı niteliğinde. Aslında değişen sadece isimler.
AKP Genel Başkanı Edoğan’ın tarihimizde kara bir leke ve hesaplaşacağız dediği 12 Eylül karanlığının uygulamalarının tamamını AKP bir miras gibi sahiplendiğini görmek ciddi bir çelişkiyi ortaya çıkarıyor. Kendi iktidarını gücünü darbe anayasasında aldığı kuvetle sürdüren AKP, bugün devletin ve bazı ırkçı kafatasçı anlayışlarla ittifak yaparak bu darbeci zihniyetten besleniyor.
40 yıldır bu darbeci zihniyetten beslenirken, onun üzerinden iktidar devşirenler bir biçimde iktidarlarını sürdürüyorlar. 12 Eylül 1980 den beri bu darbeye karşı dik durmanın direnmenin ve etkisiz kılmak için mücadele etmenin gururunu yaşıyoruz aslında. Elbette topluma karşı işlenen bu darbe suçunun hesabı mutlak geç olsa da sorulacaktır. Ne dün yapılan kanlı darbeler nede bugün yapılan irade gaspları ve siyasi darbeler hesapsız kalmayacaktır. Hukuk bir gün işleyecek ve adalet bunların cezasını verecektir.
Darbeci zihniyet Kürtlere ve Kızılbaşlara karşı asimilasyonu her geçen gün daha da derinleştirmiş, çözümsüzlüğün en temel sebebi olmuş saldırı ve çözümsüzlük politikalarına karşı direnen demokrat çevreler ise buna karşı mücadelelerini daha da güçlendirmek durumundalar. Aksi takdirde darbe anlayışı her geçen gün kendi yaşam alanını daha da genişletecektir.
Bugün baktığımızda her geçen gün haklar açısında son derece içinden çıkmaz hal almış durumlar yaşamaktayız. Başta Kürt sorunu ve kızılbaşların kadının işçinin çocukların sorunları çözüm beklemekte.
Dolayısıyla de gelinen aşamada Kürtlere karşı geliştirilen devletlerarası bölgesel ittifaklarda çözümsüzlük politikaların devam ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Diğer taraftan ise bugün AİHM’in Kızılbaş çocuklarının zorunlu din dersinde muaf tutulması ve cemevlerinin ibadethane oması konusunda vermiş olduğu kararlar kulak ardı edilerek, 12 Eylül darbesi ile başlayan asimilasyon politikaları o gün başladığı gibi halen bugün devam etmektedir.
Türkiye’nin kendi iç sorunu olan Kürt sorunu çözmek yerine Irak ve İran arasında yapılan anlaşmaya ile Kürtlere karşı olan imha politikalarının daha da derinleştirerek çözmek istemesi her geçen gün sorunların daha da derinleşme inden başka bir şey hizmet etmiyor.
İran ve Türkiye arasında Kürtlerin temel haklarını gasp etmek, onların kendini yönetmesinin önüne geçmek amacıyla yapılan bu işbirliği sadece bugün değil dün de yapılıyordu. Çünkü ülkemizdeki sorunların bugün de kaynaklarının bir sorun olmadı çok uzun yıllardan bu yana süregelen inkar ve imha politikaları sonucu olduğu bilinmelidir. Ülkede farklı kültürlere sahip olmak ötekileştirmek Asimilasyona tabi tutmak kaçınılmaz bir durumdur.
Dolayısıyla da 12 Eylül faşist darbenin esas amacı cumhuriyetin kurulması ile birlikte başlayan asimilasyonun eksik kalan ayağını tamamlamak, Türkiye’de yaşayan tüm hakları türkleştrip farklı kültürleri ötekileştirerek Türk-İslam sentezini tamamlama projesiydi. Çünkü bugün baktığımızda asimilasyon politikaları her geçen gün derinleşerek devam etmektedir.
Duyarlı olan demokratik tüm çevreleri Türkiye’deki tüm farklılıkları koruyarak yaşamasını sağlamaya davet ediyoruz.
İşte biz bunları yerine getirebilirsek 12 Eylül darbesini boşa çıkarmış olacağız…
Saygılarımla