CİHAN EREN
Ulus devlet sistemi İkinci Dünya Savaşından beri kriz yaşıyor. Soğuk savaşın bitmesiyle derinleşen kriz, sistemin kendisine de zarar vermeye başlamıştır. Sitem, krizi ulus devlet gibi kurumlarındaki 19. ve 20.yy ait bazı özellikleri çağın koşullarına uydurmak suretiyle atlatmaya çalışıyor. 3. Dünya savaşı ve koronavirüs pandemisi bu arayışları daha da hızlandırmış görünüyor.
Krizin kendisini en çok hissettirdiği coğrafya Ortadoğu’dur. Ulus devlet sisteminin 20. yüzyılın yapılarının en güçlü olduğu yerin Ortadoğu olması, çelişki ve çatışmaların burada şiddetli geçmesine yol açıyor. Ortadoğu’da ulus devlet sistemi çözüldükçe şiddet daha da artıyor. Buna delil Türk ulus devletinin AKP-MHP hükümeti eliyle yürüttüğü faşist politikalarıdır.
Türk devleti önce DAİŞ gibi çete örgütleri kontrolüne alarak krizi mevcut yapısını sağlamlaştırma ve bölge statükosunu sürdürme temelinde kullanmaya çalıştı. Kürt özgürlük mücadelesi onun bu planlarını boşa çıkarttı. Bu sonuç, Türk devletinin çeteleri ordusunun içine alarak doğrudan savaşa girme kararına götürdü. TC, savaşı Kürdistan’ın üç parçasına yayarak Kürtleri teslim almaya, Arabistan’a yayarak da Arap ulus devletlerini politikalarıyla ortaklaştırmaya zorladı. Bu da tutmadı. Belli boyutlarda sürse de bu politikanın sonuna gelinmiştir.
AKP-MHP rejiminin savaş politikaları için uydurduğu yalanların üstündeki örtünün kaldırılacağı sürece girdik. Kürt ve demokrasi düşmanlığına dayanan AKP-MHP-Ergenekon ittifakı parçalana bilir. CHP ve ittifak ettiği partiler ise AKP-MHP-Ergenekon suçlarına ortak olmamış, işgal teskerelerine oy vermemiş, dokunulmazlıkları kaldırmamış, Erdoğan’a gaz vermemiş gibi ‘biz dememiş miydik’ söylemine sarılıp kendilerini kurtarıcı diye sunmaya çalışacaklar. Kısacası Türkiye’de iktidar klikleri arasındaki gerginlik artacaktır.
Türkiye’de iktidar klikleri, iktidar savaşlarında her zaman demokrasi güçlerini kurban etme taktiğine başvurmuştur. Türk devletinin son yüz yılı bu tarz çatışma örnekleriyle doludur. İktidar klikleri birbirini aşırı yıpratırsa, varlıklarının bağlı olduğu devlet aygıtıyla halka hükmetmelerinin zora gireceğini iyi biliyorlar. CHP yönetiminin tükenmiş Erdoğan’ı eleştirdikten sonra halen bile ‘devletimiz büyüktür, Yunana taviz verme’ cümlesini kurması bu aklın ürünüdür. Bugün ki durumun önceki darbe dönemlerine benzemediğini de en iyi CHP biliyor. Bilinmelidir ki demokrasi dinamiklerini çıkarlarına kurban edecek iktidar kliğinin başında da CHP geliyor. Alevilerin hem önemli bir demokrasi dinamiği olması hem de CHP’ye bakış açıları tehlikenin büyüğü ile karşı karşıya gelmelerine yol açabilir. Alevilerin bu durumu henüz yeterince göremedikleri anlaşılmaktadır.
Alevilerin bugün ki siyasi tutumu için genel bir tanımlama yapmak gerekirse, 2015’ten sonra başlayan ‘sessizleşme-pasif durma’ devam ediyor demek yanlış olmaz. Başka bir genel ifadeyle, Alevi örgütlemesi son beş yıldır Kürt halkının ve Türkiye demokrasi güçlerinin mücadelesine vermesi gereken desteği veremedi de denebilir. Bunun nedenini Alevi örgütlemesinin siyasal süreci yanlış ve eksik okumasına bağlamak yanlış olmayacaktır. Kurum, örgüt ve federasyon yöneticilerinin siyasi birikim ve deneyimlerine rağmen, Alevi örgütlemesine çıkış yaptıramamaları, dernek odaklı örgütlemede yaşanan tıkanmayı aştıramamaları da pasifliğin nedenleri arasında sayılabilir. Ayrıca sadece demokrasi mücadelesine katılmasındaki zayıflık değil Alevi örgütlemesinin sosyal aktivitelerinde de gerileme yaşanmaktadır. Halbuki pandemi dönemi bu tür etkinliklerin daha çok yapılacağı zaman olabilmelidir.
Demokratik Alevi Hareketini (DAH) değişik nedenlerden ötürü farklı değerlendirmek gerekir. En başta Kürdistan özgürlük mücadelesinin tecrübelerinden en kolay ve hızlı yararlanabilecek konumda olması bir özgünlüktür. Ancak içinden geçtiğimiz süreçte DAH rolünü oynamak yerine suni gündemlerle uğraşmış, süreç içinde hal olabilecek sorunlarını çözümsüz bırakarak, sürecin dışında kalmış görüntüsü vermektedir. DAH ne yapacağını bilmeyen acemi bir hareket gibi durarak, Alevileri ve Alevi hareketini zayıflatmaktadır. DAH’nin eleştirilmesi gereken bu durumu, süreci yanlış okumasından ileri gelmiyor, durduğu yeri ve özgünlüğünü doğru tanımlayamamasından, dayandığı örgütsel tecrübeyi, birikimi kullanmayı başaramamasından kaynaklanıyor. Tüm bunların Kürt Alevi kişiliğinin yaşadıklarıyla bağlantılı olması yanında, inançlarına ve ulusal kimliklerine birlikte sahip çıkma mücadelesini vermede yaşanan sorunlarla da bir bağı olmalıdır. Kürt Alevilerin önemli bir kısmında bu iki kimliği birlikte rahat ifade edecek psikolojik eşiğin henüz aşılmamış olduğunu da belirtmek gerekiyor. Bu durum kendilerini genelin ve Alevi hareketinin dışında görmelerine yol açıyor.
Kürt kişiliğindeki duygusallık, yaşanabilecek basit tarz ve yöntem sorunlarını abartarak ele almaya yol açabiliyor. Bu duygusallık sübjektivizme, tepkili hareket etmeye, düşünmeden karar vermeye, birbirini kabul etmemeye kadar götürebiliyor. Bunun siyasi yansıması da birlik olmada zorlanma, örgüt olamama, gücünü dağıtma ve pasifleşme oluyor. Örgütsel ilişki yerine ahbap çavuş ilişkisini koyma, örgütsel sorunları aile içi sorunlarıymış gibi ele alma da yaşanınca sorunlar içinde çıkılmaz bir hal alabiliyor. Büyük düşünmek yerine basit gündemlere takılma, büyük hedefler koymak yerine günübirlik işlere ağırlık verme de yaşanınca sorunlar daha da büyüyor. Böylece candan emek veren yoldaşların emeklerinin tam sonuç alması engellenmiş oluyor. Bu da kendini tekrar etmeye yol açıyor. Yaşananlar Aleviler içinde örgüt olma bilincine en fazla Kürt Alevilerin ihtiyaç duyduğunu gösteriyor. Basitçe örgüt olmak demek birinin doğru bulmasa da bazılarının doğrularına katılması demektir. Ancak Kürt Alevilerde diğer süreklerden çok daha fazla ‘benim doğrum, benim söylediklerim, benim haklılığım, benim istediklerim vb…’ baskın olabiliyor.
Tüm bu anlayış ve tutumlar Kürt Alevilerin tecrübelerini harekete geçirmesini ve Alevi hareketinin kazanımlarından yararlanmasını engellemiyorsa da geciktiriyor. Bu sonuç, DAH’nin rolünü oynamasını engelliyor. Bu da Alevilerin demokrasi mücadelesine katılması üzerinde olumsuz etkide bulunuyor.
Hamlesel düzeyde demokrasi mücadelesine katılmanın, söz değil eylemin önde olması gerektiği bir dönemde ifade etmeye çalıştığımız sorunların aşılması en başta Alevilere kazandıracaktır.
https://www.ozgurpolitika.com/