Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), yani Recep Tayyip Erdoğan kaybettikçe kaybediyor ve bunu 7 Haziran 2015 seçimlerinden bu yana biliyor. O zaman da tek başına hükümeti kuracak çoğunluğu bulamamıştı. O seçimlerde Halkların Demokratik Partisi (HDP) barajı yüzde 13,12 oranında oy alarak geçmiş, meclise üçüncü büyük parti olarak girmiş, AKP’nin bugünkü ortağı Milliyetçi Hareket Partisi‘ni (MHP) geride bırakmıştı. O seçim tekrar edildi, o arada sürekli kriminalize edilse de, HDP yine meclise girdi. Erdoğan bu başarıyı HDP’nin yanına bırakmamaya ant içti.
Mart 2015’te partisinin grup toplantısında, “HDP var olduğu sürece seni başkan yaptırmayacağız” diyen eski eş başkan Selahattin Demirtaş’tan ve HDP’yi var eden seçmen de dahil herkesten bir intikam almadır gidiyor. Bitmedi, bitmiyor. Son olarak seçilmiş belediye başkanı Ayhan Bilgen’in de aralarında bulunduğu 17 kişinin tutuklanması, eş başkan Şevin Alaca’nın içinde bulunduğu 19 kişinin gözaltına alınması bu intikam planının son perdesi. HDP 2019 yerel seçimlerinde üçü büyükşehir olmak üzere 8 ilde ve toplamda 65 seçim bölgesinde belediye başkanlıklarını kazanmıştı.
Birçok belediye başkanlığını da kayyumlardan kurtarmıştı. Erdoğan o zaman da, “Yine kayyumlarımızı atarız” demiş, tehdit etmişti. Dediğini de yaptı, geriye altı belediye kaldı. Belediye başkanları bir bir görevden alındı, “kayyumları ” makamları doldurdu, yargısı başkanları hapsetti. Aslında seçmenin oyu gasp edildi. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin 9 yıl 4 ay 15 gün hapse mahkum edilen eş başkanı Selçuk Mızraklı görev başına geldiğinde, basına kayyumun akıl almaz müsriflikle yaptırdığı banyo-tuvaleti göstermişti. O banyo tuvalet yeni kayyumuna çoktan kavuştu.
Kars’ta vali, namaz, silah
Kars’tan gelen fotoğraflar da çok şey anlatıyor. Yeni kayyum, kendisi adını bilmediğim, kayda da geçirmediğim Kars Valisi, binaya girmeden, Cuma namazını belediye başkanlığı önünde kıldı. Etrafında silahlı korumalarla falan oraya gelişinin fotoğrafları var. Bir de Ayhan Bilgen fotoğrafları çıktı karşıma. Halkın içinde, seçmenle beraber. Normal yani. Şimdi bu halk bunu görmüyor mu?
Medyascope’tan Fırat Fıstık ve Hazar Dost’un Kars’tan yaptıkları söyleşilerde de başka partilerin seçmenleri ilk kez doğru düzgün hizmet alırken ve bir başkana güvenirken nasıl haksızlığa uğradıklarını anlatıyorlardı.
Olay tam da bu işte. Demirtaş cumhurbaşkanı adayı olduğunda yarattığı güvenle, ideolojik değil adet olarak MHP’ye oy verenlerden bile oy alabildi. Bunu çevremde bazı kişilerden ve o dönem yaptığım söyleşilerden biliyorum. AKP’nin ve Erdoğan’ın oyuna talip olduğu, orta sağa oy veren Kürt seçmenin bir kısmı da Demirtaş’ı benimsedi, ona oy verdi ya da ileride vermeyi düşündüğünü söyledi. HDP ve Demirtaş’a yönelik bu şekilde büyüyecek desteğin önüne önce müzakere süreci, sonra çatışmasızlığı bitiren hamlelerle, sonra da siyasi tutuklamalar ve cezalandırmalarla geçmeye çalıştı iktidar.
Bu noktada çatışmasızlığın bitişini, Ceylanpınar’da iki polisin uykularında katledilmesine bağlayanlara bir hatırlatma: Bu suikastin kim tarafından yapıldığı hala ortaya çıkarılmadı. İlk başta tutuklanan kişiler yalancı ve gizli tanıklıklarda tutuklanmışlardı. Evet, bu olay Türkiye’de çatışmasızlığı bitirdi ama hala daha aydınlatılmayı bekliyor. Kobani olayları olarak bilinen ve bugünkü tutuklamalara gerekçe gösterilen protestolara dair de aydınlatılması gereken çok şey var. O dönem bazı valilerin oynadığı rol mesela. HDP bu konuda ne zaman araştırma önergesi verse, AKP ve MHP tarafından reddedildi. Bunun yerine birinci sırada, ağzından bu konuda bir açıklama çıkmamış olan Demirtaş ve diğer siyasetçiler suçlandı.
Sırrı Süreyya Önder’in ifadesi
Gözaltına alınıp bırakılan Sırrı Süreyya Önder’in polisteki ifadesini Hürriyet gazetesi yayınladı: “(Partinin) MYK toplantısı yapıldığı esnada ben o gün boyunca ve ertesi gün sabaha kadar İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın makamında bulunmaktaydım. O dönemdeki İçişleri Bakanı Efkan Ala ve Kamu Güvenliği Müsteşarı Muhammet Dervişoğlu’na sorulması halinde, olayların engellenmesine yönelik heyet halindeki çalışmalarımız hakkında bilgi verebileceklerini değerlendirmekteyim. 9 Ekim 2014 günü Adalet Bakanı Başmüşaviri tarafından bana geceyarısı, yarım A4 kağıda Abdullah Öcalan tarafından el yazısı ile yazılmış, yaşanan şiddet olaylarının en kısa sürede bitirilmesine dair bir not iletildi. Ben de bu notu gecikmeksizin hemen o esnada Selahattin Demirtaş’a WhatsApp üzerinden gönderdim. Daha sonra kendisi buna ilişkin bir basın açıklaması yaparak bu hususu kamuoyu ile paylaştı.”
Eski HDP Milletvekili Ayla Akat’ın ifadesinde şu cümle de çarpıcıydı: “Sorudaki 29 vatandaşa yönelik öldürmeye teşebbüs verilerinden birisi şahsıma aittir. Arabam durduruldu ve öldürülmek istendim. Şoförümün ustalığı sayesinde kurtuldum.”
Ayhan Bilgen de aynı suç isnadıyla 7 ay cezaevinde kalmış ve Anayasa Mahkemesi kararıyla, tazminatla serbest bırakılmıştı. Ama hukuk olmadığı için, bunu takan da olmadı. Bilgen’in istifa hamlesi de çok akıllıcaydı. Halkın Kars Belediye Meclisi’ne yansıyan iradesine seslendi. Bu iradenin karşısındakiler de hemen kayyum atadılar işte.
Amaç HDP’yi ittifak dışına itmek
Kamuyu yoklamaları Erdoğan’a hiç iyi şeyler söylemiyor. Bu yüzden gelecek seçimleri alabilmek için tüm engelleri kaldırmak istiyor. Yerel seçimlerde de görüldüğü gibi, diğer partilerle beraber hareket ettiğinde sonuçları etkileyecek güçteki HDP’yi bitirmek istiyor. Milliyetçi söylemle HDP’nin ittifak dışına itilebileceğini ümit ediyor, ama elindeki silah geri tepiyor. Daha önce benzer durumlarda pek sesini çıkarmayan CHP lideri bile HDP’yi aradı.
Banu Güven
Diğer amaç ise Kobani protestoları sırasındaki ölümlerden sorumlu tutulmak istenen, ama dosyasına bu konuda tek bir ifadesi bile konamayan Selahattin Demirtaş’ın dosyası için bir delil yaratmak, pek yakında gelecek AİHM kararına karşılık, “Ama yürümekte olan böyle bir dava var ” demek. Uzun lafın kısası hem HDP’yi bitirmek, hem de Demirtaş’ın çıkmasına engel olacak bir dosya yaratabilmek için altı yıl öncesine delil uydurmakla meşguller ve bu konuda güçlük çektiklerini bizzat söylüyorlar. Daha çok uğraşacaklar.
Banu Güven
© Deutsche Welle Türkçe