HÜSEYIN ALI
Aleviler 12 Eylül askeri darbesinden sonra eğitim müfredatına konan zorunlu din derslerini kabul etmiyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi(AİHM)’nin kararı da zorunlu din derslerinin kaldırılması yönünde. Bir inanç toplumunun kabul etmediği bir dersi zorla o inanç toplumunun çocuklarına vermek insanlık suçu işlemektir; inanç soykırımı yapmaktır.
Türkiye’de verilen din dersleri Aleviliği asimile etmeyi hedeflediği gibi; derslerde verilen İslam anlayışı DAİŞ, El Nusra ve El Kaide gibi örgütlere sempatizan yetiştirmektedir. DAİŞ’in Türkiye’yi üslenecek dost ülke olarak görmesi bundan kaynaklanmaktadır.
Aslında inançsal, kültürel ve toplumsal tüm Alevi kurumları ortak karar alsalar zorunlu din derslerini boşa çıkarırlar. Tüm Alevi çocuklarının zorunlu din derslerine girmemesi kararı alınsa ve aileler de bunu desteklese devletin ve iktidarın yapacağı fazla bir şeyi yoktur. Yüzlerce yıldır büyük bedeller ödeyerek inançlarını koruyan bir toplumun bunu yapma gücü olması gerekiyor. Bu yapılamıyorsa nedeninin sorgulanması, Alevi toplumunun bu konuda bir özeleştiri vermesi gerek. Geçmiş ve geleceklerine karşı sorumluluk bunu gerektirmektedir.
Aleviler günümüzde Türk devletinin uyguladığı asimilasyon ve soykırım politikasını ciddiye almalıdırlar. Mevcut siyasal, toplumsal ve kültürel sistem doğru analiz edilmiyor. Yeterince duyarlılık gösterilmiyor. Günümüz ne geçen 20. yüzyıla ne de önceki yüzyıllara benziyor. Geçen yüzyıllarda yoğun baskılara rağmen ayakta kaldıklarına bakarak 21. yüzyılda da varlığın sürdürüleceği sanılmasın. Alevi soykırımını yoğunlaştıran mevcut siyasal, toplumsal ve kültürel sistem aşılmazsa Aleviler yüzyılın sonunda varlıklarının son bulmasıyla karşılaşırlar. Bu durum ciddidir. Türkiye’deki mevcut resmi iktidarcı Muaviye İslam’ı bu yüzyıl içinde Türkmen’i, Kürt’ü ve Arabıyla Aleviliği yutmayı hedefliyor. Türk-İslam sentezi tamamen böyle bir Türkiye arzuluyor. Zaten mevcut iktidar tamamen bunu sağlamak için çalışıyor. Nasıl ki Kürtlük Türkiye’yi bölme etkeni olarak görülüyorsa; Alevilik de böyle görülüyor. Türk-İslam sentezi ile bunun önüne geçilmeye çalışılıyor. Bunu iliklerine kadar hissetmeyen bir Alevi ve Alevilik gaflet içinde yaşıyor demektir.
Böyle bir yakın tehlike ortadayken hala Türkiye’deki siyasal, toplumsal ve kültürel sisteme karşı demokrasi mücadelesine aktif katılmamak soykırım kaderine boyun eğmek anlamına gelir. Aleviler şunu bilmelidir ki, tam inanç özgürlüğünü sağlayacak gerçek bir demokrasi olmadığı takdirde ne yapsalar da varlıklarını koruyamazlar. Çünkü günümüzdeki inanç soykırım değirmeni çok hızlı çalışıyor. Bu açıdan Alevilerin tam inanç özgürlüğünün sağlandığı demokratikleşme gerçekleşmediği müddetçe ne yapılsa da inanç soykırımı durdurulamaz.
Alevilerin inançlarını, inançla ilgili ibadet ve ritüellerini sürdürmesi önemlidir. Ancak demokratikleşme sağlanmadan sadece inanç ritüellerinin sürdürülerek varlığın korunacağı sanılıyorsa bu günümüzdeki soykırımı anlamamak ve görmezlikten gelmek olur. Sözde söylense de ciddiyetini görmemek olur. Bu açıdan bugün Aleviler için en büyük ibadet Türkiye’nin demokratikleşme mücadelesi içinde aktif yer almaktır. Bunun dışında her çaba Alevi toplumunun gözünü boyamaktan başka anlama gelmez.
Şu anda Türkiye’de gerçek demokrasi mücadelesi veren ve tam inanç özgürlüğünü savunan tek siyasi parti HDP’dir. HDP’nin bileşenleri ve ittifak içinde olduğu toplumsal güçlerdir. Şimdi böyle bir hareket ağır saldırılar altında ortadan kaldırılmak isteniyor. Bu aslında Türkiye halklarının inanç özgürlüğüne de saldırıdır. Dolayısıyla Alevilere de saldırıdır. Alevler bu gerçeği görmezlerse kendilerini geleceğe taşıyacak yolun tam demokratikleşme olduğunu da anlamamış olurlar. HDP tüm ezilen inançların da partisidir. Etnik ve dinsel soykırıma uğratılanların partisidir. Kadınların, gençlerin ve emekçilerin partisidir. Zaten bu nedenle Türk-İslam sentezini hedefleyen iktidar HDP’ye saldırıyor. Böylece bu toplulukları savunan, onların avukatı olan parti etkisizleştirilmek isteniyor.
Bu gerçeklik demokrasiden yana olan tüm siyasi-toplumsal güçlerin, etnik ve inançsal toplulukların, kadınların ve gençlerin bir araya gelmesini, saflarını sıkılaştırmasını gerektiriyor. Demokrasi ittifakını yaratmasını gerektiriyor. Demokrasi güçlerinde parçalanma ve zayıflama yaratan her anlayış mevcut iktidarı güçlendirir, bu iktidarın ömrünün uzamasına yol açar. Böyle bir durumdan en fazla zarar görecek toplulukların başında da Aleviler gelir. Bu açıdan demokrasi güçlerini zayıflatacak her anlayış, tutum ve adım objektif olarak Alevi karşıtlığı olur. Bu açıdan Aleviler çok hassas olmalıdır. Alevilik adına demokrasi güçlerini zayıflatan her anlayışa karşı anında gereken tutumu göstermelidirler.
Alevi toplumunun, Türk-İslam sentezini ideolojik olarak benimsemiş faşist diktatörlük altında gelecekleri tehdit altındadır. Bu açıdan hem inanç kültürleri gereği hem de varlıklarını koruyacak tek yol olduğundan demokratik mücadele saflarındaki yerini almalıdır. Böyle çok kritik bir dönemde demokrasi güçlerini güçlendiren tutum içinde olmazlarsa, AKP-MHP ittifakının Türkiye’yi tamamen Türk, tamamen Sünni haline getiren politikasına karşı durmazlarsa tarihi bir yanlışlık içine düşülmüş olurlar. Böyle bir gafletin bedelini gelecek kuşaklar çok ağır öder.
AKP-MHP-Ergenekon ittifakı baskı ve zorla, özel savaş yöntemleri ile, psikolojik savaşla demokrasi cephesinde gedikler açmayı hedefliyor. Tüm Aleviler bu gerçeği görmeli; bu oyunlara karşı demokrasi güçleri yanında saf tutarak bu yönlü saldırıları boşa çıkarmalıdırlar. İster demokrasi, ister Alevi toplumu içinde olsun, parçalanma ve bölünme yaratacak her anlayış ve tutum karşısında çok duyarlı olmalıdırlar.
Kaynak: Yeni Özgür Politika