Nevra AKDEMİR
Dünyanın her yerinde ve her zaman madencilik aynı zamanda hükümetleri düşüren güçlü örgütlü güce de sahip olarak anılan bir sektör, zira iktidarların maden işçilerinden korkması boşuna değil.
Madencilik çok zor bir iş; yerin metrelerce altındaki karanlık koridorlardan geçip kazma kürek sallayarak yapılıyor hala. Hala derken endüstri 4.0’ın ve yapay zekanın çağından bahsediyorum. Dünyanın herhangi bir yerindeki durumun uydu sistemleri ile izlenebildiği bir çağda, dünyanın bir yerinden diğerine bilginin saniyenin altında zamanda gönderilebildiği bir teknolojide madencilik hala büyük ölçüde insanın beden gücüne dayanıyor. Kimi zaman uzun çalışma saatlerine maruz kalıyor madenciler, kimi zamanda daha kısa zamanda daha fazla iş yapmaya dayalı ödeme sistemlerine, çoğu zaman ise maliyetlerin düşürülmesi/arttırılmaması adına alınmayan tedbirlerle ve kötü iş organizasyonuyla giriyorlar madene ve ekmek paralarını kazanırken canından olmanın kıyısında yaşıyorlar. Bir maden kazası yaşanmamışsa bile madencilerin emeklilik dönemleri silikozis ve tüberküloz gibi meslek hastalıkları ile geçiyor. Madencinin kömür çıkarmak üzere harcadığı şey sadece saatler değil, canı da oluyor.
Madenler bir kapitalistleşme öyküsü anlatıyor bize, kapitalizmin ilk dönemlerinden beri. Örneğin 2014 yılında 301 işçinin alınmayan tedbirlerle göz göre göre gelen katliamının yaşandığı Soma’ya bakalım. Zira Somalıların madenciye dönüşme öyküsü, dünyanın hemen her yerinde benzer işliyor. İç Ege’nin verimli topraklarında tütün, incir, üzüm, pancar ve pamuk yetiştiren köylülerin madene mecbur kalıyorlar kısa zaman önce. Tarım topraklarının ekolojik yıkımla verimsizleşmesi, tarımdaki devlet desteklemelerinin ortadan kaldırılması ve tarımsal ürünlerin fiyatlarının piyasa koşullarının istikrarsızlığına terk edilmesi, tarım üreticilerini tarımsal faaliyetle yaşamlarını sürdüremez noktaya getirdi. Tarım üreticileri, tarımsal faaliyeti sürdürmek için ve hatta hayatlarını sürdürmek için banka kredileri veya kredi kartları yoluyla borçlanıyor, borçları ödeyemeyip mülksüzleştiriliyordu. Böylelikle tarımdan madene akan yedek iş gücü ordusundan işsizler oluşuyor ve ucuz işgücünün kaynağı oluyor. İşçilerin, yakınlarının öldüğü madende çalışma mecbur olduklarını, çünkü yaşadıkları bölgede başka iş imkânının olmadığını ve borçlarının olduğunu anlatan cümlelerinin yarattığı çaresizlik elle tutulurcasına somut. İşverene, devlete ve sarı sendikaya öfkeleri de öyle.
Bu koşullarda işçilerin çalışmasının karşılığını bir yılı aşkın süredir alamadıklarını anlıyoruz, bir süredir Ermenek işçilerinin başlattığı eylemlerden. Ülke adaletsizlik ve huzursuzluk ile yönetildikçe, kapitalistler daha çok fırsat buluyor sömürüye hem de maliyetsizce. Ermenekli işçilerin sendikası dirençli. Sendikacı yürüyüşlerinin önünü kesen alay komutanına söyledikleri ise tüm o bilenmiş öfkenin teslim olmayan sesi. Tüm madenci hikâyelerinden sektörü, mekânı ve zamanı çıkardığınızda her birimiz kendinden bir parça bulabilir orada. Dershanelerden tersanelere, limanlardan hava yollarına ve hatta uluslararası standartlarda çalıştığı iddia edilen markalara çalışma koşulları ve yaşam mücadelesi benzer süreçlerden geçmekteydi. 16 ton şarkısının sözlerinin kapitalizmin ilk dönemlerindeki vahşetin sürekliliğini anlattığı gibi:
şimdilerde kimileriinsanın çamurdan yapıldığını söylüyoroysa fakir bir insan kas ve kandankas ve kandan, deri ve kemikteneksik bir akıl ve sağlam bir sırttan ibareton altı ton yükledin de eline ne geçti?bir gün daha yaşlandın, biraz daha borçlandınaziz Peter, çağırma beni, gelemem,zira borçlandım ruhumu şirketin satış mağazasına.günün ışımadığı bir sabah doğdum benküreğimi kapıp madenin yolunu tuttumdokuz numaralı ocaktanon altı ton kömür çıkardığımdapatronun köpeği “ruhum şad olsun” dedi.
Dünyanın her yerinde ve her zaman madencilik aynı zamanda hükümetleri düşüren güçlü örgütlü güce de sahip olarak anılan bir sektör, zira iktidarların maden işçilerinden korkması boşuna değil. Ermenekli madenciler salgın zamanında bile aralıksız çalışmak zorunda kaldıkları madenlerde çalışma şartlarının iyileştirilmesini, işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerinin alınmasını ve elbette hak edişlerinin eksiksiz ödenmesini istiyor. Yani sıradan bir iş sözleşmesinin şartlarının uygulanmasını istiyor. Madencilerin yürüyüşü ile yerüstünün sisi dağıldı, sermaye birikimin bir yanıyla azınlık için zenginlik üretirken diğer yanıyla geniş yığınlar için sefalet biriktirdiği, yeniden gün gibi ortaya çıktı. Sömürü koşullarının ortaya çıkardığı öfkeyi yaşamsal şartları değiştirmek için politize etmekte ve mücadele ile sembolleştirmekte.