Demokratik Alevi Federasyonu FEDA İsviçre Temsilcisi Songül Çelik, Dersim’deki tarikat örgütlenmesine ve asimilasyon çalışmalarına tepki göstererek, “Hardê Dewrêş’e sefer olur, ama zafer olmaz” dedi.
Demokratik Alevi Federasyonu FEDA İsviçre Temsilcisi Songül Çelik, yazılı bir yazı kaleme alarak, “Hardê Dewrêş’e sefer olur, ama zafer olmaz” dedi.
“Harde dewreşîn Jiyarları, Ocaxları, Pir û Raywerleri, Duzgun Bawa û Munzur Bawa, Bonê Xiziri, Înîye Munzurî, Kemerê Duzgunî birbirine ikrar vererek kadimden bu yana yaşayıp geldikleri yerdir” denilen yazıda Dersim’de ve Alevi süreklerinin yaşandığı bölgelerdeki asimilasyona dikkat çekildi.
“YAVUZ’UN VE KUYUCU MURAT’IN KATLİAM VE SÜRGÜNLERİ DE BAŞARAMADI”
Yazıda şunlar ifade edildi:
“Çeno û Laje Harde Dewreşî, tarihin hiç bir döneminde zalimin zulmünü kabül etmemiş, verdikleri ikrardan dönmemişlerdir. Bu günde özelde Raya Heqî 12 Ocax’ın mekanı Dersim’de ve bir bütün Alevi süreklerinin yaşadığı bölgelerde asimilasyonun doruk noktasına ulaştığı bir dönemden geçiyoruz.Biz çok iyi biliyoruz ki, bu durum bugünün projesi de değildir. Selçuklunun sahte şecerelerle ocaxlarımızın içini boşaltmaya ve Alevî katliamlarıyla neredeyse yetişkinlerin kalmadığı o zulmat dönemlerinde, Alevi kadınlarının dağlara sığınarak dergahlarını kurduğu, cem ve cıvatları üzerinden yolunu sürdürüp kaybolmaması için canını siper edip bu günlere kadar taşımışlardır. Osmanlı dönemi Yavuz ve kuyucu Murat gibi kasapların katliam ve sürgünleri de başaramadı.
“TÜRKİYE’DE NEDEN ALEVİ DERGAHLARI KAPATILDI?”
Son yüzyılda da Selçuklu ve Osmanlı mirasçısı Türkiye cumhuriyeti üç ayak üzerine kurulur. 1-Türklük 2-İslam, 3- Laiklik. Göstermelik ve şekilci laiklikle Alevileri kendine yedekleyerek, bu günlere getirmeyi başardılar. Peki laik olan bir devlette neden Alevinin dergahları kapatılıyor, cemleri yasaklanıyor, dilleri ve gülbengleri yasaklanıyor, Pirleri cezaevlerine ve darağaçlarına gönderiliyor? Pir’e dede, Dayêye anne, bawoya baba, nona ekmek, axue su, Dersim, Hardê Dewrêşê oluyor Tünceli. Cumhuriyetin işgal ettiği bölgelerin her karışına cami yapan ve Kuran kursları açan Türk devleti, ülkede yaşayan tüm halkları, dilleri, inançları Türk ve Müslümanlaştırmak için bütçeden en büyük payı Diyanete veren devlet nasıl laik olabilir? Farklı dinlerden ve inançtan insanları asimle etmek amacıyla Diyanet Genel Başkanlığı’nı kuran bir devlet asla laik değildir, olamaz.Adım adım bu günlere kadar geldiler ve artık finale oynamak istiyorlar.
“DERSİM TERTELESİ’NDE YOK EDEMEDİLER ÇÜNKÜ HERKES BİRBİRİNE İKRARLIYDI”
Dersim Tertelesi’ne giderken Selçuklu ve Osmanlı döneminde yapılanları katbe kat aşan katliam, soykırım ve beyaz asimilasyon için yollar, okullar, kışlalar yapılır. Dağlarımızın, köylerimizin, her karış kutsallarımızın isimlerini değiştire, değiştire bu günlere kadar gelindi. Bu vahşi kültür kırımı ve insan terletesi her şeye rağmen Hardê Dewrêş’te yaşayan canlı cansız hiçbir şeyi yok edemediler. Çünkü cümle can birbirine ikrarlıydı o coğrafyada. Zalimlere karşı olduğu kadar barbarlığa karşı uygarlıktan yana, haksızlıklara karşı hak ve adaletten canlı, cansız varlıklar ikrarlıydı.
“SAZ ÇALSIN DİYE ÖLDÜRMEDİKLERİ SILO QİJ HARDE DEWRWŞ’İN SESİ, DİLİ, TARİHİ”
Pir Firik’in tarih olan sözlerini kuşaktan kuşağa aktarırsak haramzadeler bir saniye bile Harde Dewreşte barınamazlar. Pirimiz derki; “Başımıza geleni sorma oğul, bir karanlık dönemdi. Haram sofralarında yer kapma yarışına girdiğimiz gün zaten kaybetmiştik her şeyi. Cellada kılavuz olma halimizi jiyarlarımız, evliya ve embiyalarımız kabul etmediler. Bize küstüler, ne haliniz varsa görün dediler. Karanlıklar peşimizi bırakmadı. Bilki oğul karanlıklar kötüdür. Ömrüm boyunca şafağa secde etmem bu sebepledir. Seherin vakti ilk ışığın habercisidir ve bilki ışıkta leke yoktur” der pirimiz.Ve yine Dersim Tertelesi’nde tüm ailesini öldürdükleri Sılo Qıj beş yaşındadır ve o yaşta kemane çalmayı biliyor.TC. askerleri bu çocuk bize saz çalsın, eylendirsin diye öldürmedikleri Sılo Qij daha sonra sazıyla, sözüyle, kılamlarıyla Harde Dewreş’in sesi, kültürü, dili, tarihi, oluyor.
“NEREDE OLURSAK OLALIM YÜZÜMÜZÜ HARDE DEWREŞ’E DÖNELİM”
Ve yine Pirimiz Sey Qazinin TC’nin mahkemelerinde hakim ve savcının Türkçe sorularına cevap vermez. Onlar sorularını tekrarlayınca, Pir Şey Qazî mübaşire döner; “ Sen onlara deki, her kuş kendi dilinde öter. Her ot kendi kökünde biter. Burası Hardê Dewreş’tır. Onun da bir dili vardır. Onların dili geçmez buralarda” der. Onun için değil üniversite eliyle tarikat evleri açma, Hardê Dewreş’in her karışına birer külliye de dikseler yine de başaramayacaklardır. Pirin talibe, talibin Hardê Dewrêş’e, musahipin musahibe ikrarı vardır. Her dönemde olduğu gibi bu dönemde deharamzadelerin sofrasındaki düşkünler başaramayacaklardır. Yeterki bizler nerede olusak olalım, yüzümüzü Hardê Dewreş’e dönelim. Ve sabahın şafağında güneşe yüzünü dönerek; “Ya tija homete, to niheqa Hardê Dewrêşra azo, uze mara dûrî berê” diyen her sabaha gülbeng okuyan annelerimizi unutmayalım.
“ÇOCUKLARIMIZ KENDİ TARİHİNİ İYİ BİLMELİ”
Herkes anne baba toprağında bir kulübe bile olsa yapmalı, yılda bir gün de olsa jiyarlarımıza yüzümüzü sürmeliyiz. Dersimde bir çok can çağrılar yapıyor. Onlara ses verelim, can olalımki haramzadelerin barınağı olmasın. Bunu da bilelim hakikat yerin yedi kat dibinde de olsa filizlenip çıkar, Heqîqat bine hawt tebaqî hardîra zîldana vejîna.Erenlerimiz bu nedenle, Hardê Dewreş’e sefer olur, ancak zafer olmaz demişlerdir. Bizde bu sözü tarihi hafızamıza ve bilincimize yazarak kuşaktan kuşağa aktarmalıyız. Bu sayede geleceğimiz olan çocuklarımız kendi tarihini iyi bilmeli ki, kedilerini tüm tehlike ve risklere karşı savunabilsinler. Binlerce yıldır ana kadından bize kalan dilimize, kimliğimize, inancımıza ve kültürümüze, dolayısıyla Hardê Dewreş’ bu sayede sahip çıkabilsinler.
(HABER MERKEZİ)