Türk devleti uzun zamandır karşısında onların kimyasını bozan, dengelerini alt-üst eden bir muhalefetle HDP ile baş etmenin yollarını arıyor.
Kusura bakmasın kimse ama bunu da hep bel altına vurarak yapmaya çalışıyor.
HDP’nin ortaya koyduğu, savunduğu argümanları çürütemeyeceğini, onlarla normal bir tartışmada başa çıkamayacağını onlarda biliyor.
Bu nedenledir ki;
HDP’yi sürekli kriminalize etme çabaları, onları toplum nezdinde suçlu birer birey ve bu suçlu bireylerin oluşturduğu bir parti imajı yaratmaya çalışıyorlar.
2009 yılında başlayan MİT-PKK görüşmeleri kesintilerle 2013 Nevruzun da Öcalan’ın Diyarbakır’da okunan mektubu ile yeniden başladı, devletin belirlediği “akil insanlar” Türkiye’yi dolaştı.
İşte burada kilit rol oynayan ise 2015 Haziran’ın da yapılan genel seçimler ve seçimlerin öncesi.
7 Haziran seçimlerinden tam iki ay önce yani 7 Mart’ta Erdoğan gerek çözüm sürecinin etkisi gerek HDP’nin etkili muhalefetinin sonucu haziran seçimlerinde beklediği oyu alamayacağını anlayınca “400 vekil verin bu iş huzur içinde çözülsün” diyerek gelecek günlerin onun bekletişine uymadığı taktirde karanlık günler olacağının sinyallerini veriyordu aslında.
7 Haziran seçim sonuçları açıklandığın da AKP tek başına hükümet kuramıyor ve bu başarısızlığını HDP’ye yıkmaya çalışıyordu. Ve ne olduysa tam da bu aralarda oldu o zamana kadar tüm devlet erkanın ağzında sayın Öcalan bir an da “terörist Öcalan” oluverdi. O zamana kadar Sayın Murat Karayılan ile sayın Duran Kalkan ile görüşmeler için ricacı oldukları HDP milletvekilleri bir an da “terör örgütü savunucuları” oldu. Ve 22 ağustosta Ceylanpınar da öldürülen 2 polis ile çözüm süreci rafa kaldırıldı. Sonrası mı, sonrası o zamana kadar HDP’ye, ilçe binalarına, seçim araçlarına, mitinglerine yönelik gerçekleştirilen saldırıları bir kenarda tutalım.
22 Ağustostan sonrasına bakalım, HDP üzerinde ki baskılar iki kat arttırılarak devam etti. İl binalarından tutunda, ilçe binalarına kadar 100’lerce parti binası basıldı, talan edildi. On binlerce parti çalışanı gözaltına alındı, tutuklandı.
Saldırılar arttıkça şiddetin dozu da ona paralel olarak artıyordu.
Ve gelinen nokta da partinin eş genel başkanları Sayın Selahattin Demirtaş ve Sayın Figen Yüksekdağ milletvekilleri İdris Baluken ve Sırrı Süreyya Önder ile birlikte tutuklandılar.
Tutuklama gerekçesi “terör örgütü propagandası” deselerde öyle olmadığını onlarda biliyorlar.
Sonrasında yine aynı gerekçelerle HDP’nin alnının teri ile kazandığı belediyelere göz dikti cellatlar takımı.
2019 yerel seçimlerinde kazanılan 65 belediyeden 6’sında seçilenlerin mazbataları verilmeyerek el konulurken 48 belediyeye kayyım atandı. Ve birçok belediye başkanı yine aynı gerekçelerle önce gözaltına sonra tutuklanarak cezaevine gönderildi.
Bir taraftan HDP’nin itibarını bitirmeye ve kriminalize etmeye çalışan devlet diğer taraftan ülkede hükümetin estirdiği teröre sesini çıkaran milletvekillerini tek tek vekilliklerini düşürerek tutuklamaya başladı.
Ve bunu HDP üzerinden yaparken de diğer muhalefet liderlerine ve partilere göz dağı vermekten de geri durmadan yapıyordu. Özellikle CHP ve Kılıçdaroğlu’na bu yaşanan duruma sesini çıkarmaması için aba altında sopa göstererek yapıyor.
Devlet ve hükümet HDP’nin etkin ve etkili muhalefeti ile başa çıkamayacağını anlamış olacak ki geçtiğimiz aylarda parti kapatmayı kamuoyunda tartıştırmaya başladılar. Bunu etkili olamaması halinde HDP milletvekillerine sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek veya yaptıkları açıklamalar bahane edilerek hiç olmadı çözüm süreci zamanında kendilerinin talebiyle PKK yetkilileri ile yapılan görüşmeler veya yine kendilerinin talebi ile İmralı adasında tutsak olan Kürt Halk önderi sayın Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmeler gerekçe edilerek mahkemeler açılıyor en hızlı şekilde cezalar veriliyor.
Dün de yine HDP Kocaeli milletvekili sayın Ömer Faruk Gergerlioğlu hakkında 2 yıl 6 ay ceza verildi.
Gerekçe yine aynı “terör örgütü propagandası” fakat işin absürtlüğü ise sayın Gergerlioğlu sosyal medya da bir haber sitesinde yayınlanan ve “PKK: Devlet adım atarsa barış bir ayda gelir” başlıklı haberi paylaşması ile (bu haber halen yayında üstelik) verilen bir ceza, Sayın Gergerlioğlu özellikle cezaevlerinde, karakollarda yaşanan hak ihlalleri, çıplak aramalar, gözaltında yaşanan işkenceler, devletin insan kaçırmalarından ve genel olarak insan hakları ihlalleri ile ilgili bir çok konuyu gündeme taşımış “görünmezler” isimli kont-gerilla çetesinden tehditler almış, hükümet yetkilileri tarafından suçlanmasına rağmen insan haklarından geri adım atmayarak her ne kadar hükümet kabul etmese de genel olarak yaşanan bu hak ihlallerini tartıştırarak kamuoyunu oluşmasında önemli bir rol ve misyon yüklenmiştir.
Barış çağrılarından, insan haklarından hiçbir zaman var geçmeyen bir partinin insan hakları ve barış çağrıcısı bir milletvekili daha “BARIŞ VE İNSANCA BİR YAŞAM” istediği ve bunu sesli bir şekilde talep ettiği için susturulmaya ve bu şekilde topluma korku salarak kendi iktidarlarını devam ettirmeye çalışan bir zihniyet karşımızdakiler.
Devlet parti kapatma tartışmalarını havuz medyasında ki kalemşörlerine yaptırırken bir taraftan da kendi üslubunda HDP ve milletvekillerini dize getirmeye çalışıyor. Ama onların anlamak istemedikleri bir halkın haklı mücadelesini yürütenler pes etmemişlerdir.
Seyit Rıza Buğday Meydanında darağacına nasıl başı dik çıktıysa
Dağkapı Meydanın da Şex Said yağlı urganı nasıl kendi geçirdiyse boynuna
Pir sultan Hızır Paşanın önünde nasıl eğilmediyse
Bu halkın yiğit evlatları da bu faşizan rejimin ve faşist yöneticilerinin önünde eğilmeyeceklerdir.
Sırrı Süreyya Önderin anlattığı bir “Ermeni hikayesi vardır.
O hikâyenin son sözü yaşadığımız süreci en iyi anlatan cümle aslında
“ERMENİYİ DÖVDÜRTMEYECEKTİK”
Son söz niyetine sayın Gergerlioğlu’ndan küçük bir anekdot
‘Çocuklarımızın tabutu yan yana duracağına, dirileri yan yana dursun, eşitçe, kardeşçe ve omuz omuza’