Gündem Sedat Peker’in açıklamaları. Ama her konuda olduğu gibi bu konudan da toplum yanıltılmak, Mafya olgusu, devletten bağımsız, devletin içindeki birkaç “kötü adam” ile “mağdur vatandaş” tipolojileri arasında yaşanan vurdulu, kırdılı, casus filmlerine taş çıkartan esrarengizliklerle dolu bir hikâyeye indirgenmek istenmektedir.
Halbuki mafya o değildir. Mafya, devletin gücünü kullanarak, devlete hizmet edecek hukuka bağlı olmayan özel bir grubun yaratılması ve yaşatılmasıdır. Bu anlamda küçük mafya gruplarını üreten en büyük mafya devlettir. Dolayısıyla devletin içindeki çatışmaların mafyayla ilişkisi veya mafya içi gibi görünen çatışmaların devletle bağlantısı hiç anormal değildir.
Peki S. Peker ne anlatıyor, niçin anlatıyor ve bu anlatılanların devlet yönetiminin değişmesine yol açan bir sonucu olabilir mi? Bu sorular bağlamın da Peker’in anlattıklarına bakılabilinir.
Peker’in merakla ve heyecanla tartışılan ve elbette önemli olan anlattıkları, tecavüz, Kolombiya’da Türkiye’ye gelmek üzereyken yakalanan eroin, cinayet, marinaya el konması gibi birçok suç pratikleridir. Peker, bunlar için meslektaşları M. Ağar’ı, oğlu Tolga Ağar’ı ve S. Soylu’yu suçlamaktadır. Çok büyük ihtimalle anlattıkları doğrudur ve kendisinin de benzer suç patiklerinin olduğu kuşkusuzdur.
S. Peker, mealen, “S. Soylu tarafında damat B. Albayrak’a düşman edildiğini, bu nedenle ve S. Soylu’nun yönlendirmesiyle yurtdışına çıktığını, ama Soylu’nun veya ekibinden birisinin Peker’e “nisan ayında bir iş adamı olarak ülkeye dönmesinin sağlanacağını” söylediğini, ama nisanda ülkeye dönemediği gibi evinin basıldığını, çocuklarına saygısızlık yapıldığını” belirtmektedir.
Bunların dışında Peker, “ben devletin içinde yetiştim” “Turan’ı kuracağız” “devletimi seviyorum, onun için kan dökebilirim”, “KHK’lılar dediklerinden vazgeçerlerse özür dileyebilirim”, “Erdoğan’ın etrafını kuşatmışlar” gibi sorunun ve olası sonuçlarının anlaşılmasını sağlayacak düşünceler de ifade etmektedir.
Önce bir iki belirleme yapılmalıdır. Birincisi S. Peker’in açıklamalarını yaptığı ortama ve objelere, tv deki görüntülere, masanın rengine, üstündeki kitaba, beyaz ve boş dosyalara vs. yüklenen şifreli anlamların hiçbiri doğru değildir, hiç birisinin kıymeti harbiyesi yoktur, hepsi hüsnü kuruntudur. İkincisi, bu anlatılanlarla toplum manipüle edilmektedir. S. Peker’in toplam süresi 4 saat 41 dakika olan 5 videosunda esas iddiaları en fazla bir saatlik süreyi kapsar, gerisi tam bir manipülasyon ve propağanda çalışmasıdır.
Ayrıca “devletin içinde yetişen” ve bu kadar ayrıntıya hâkim olan S. Peker gibi birisinin bütün bildiklerinin bunlarla sınırlı olmayacağı çok açıktır. Mesela işlenen faili meçhul cinayetler, gerçekleştirilen kanlı/kontra provokatif saldırılar, İŞİD ile birlikte yapılan katliamlar konusunda hiçbir şey anlatmayan Sedat Peker’in bu konularda hiçbir şey bilmediğini düşünmek fazlasıyla saflık olur.
Peker bunları niçin anlatıyor ve neden daha önce anlatmadı ya da eğer bu gruplar arasındaki çatışmalar çözülürse Peker benzer bilgileri kamuoyuna açıklamaya devam edecek mi? Peker bu sorunların cevaplarını çok net olarak vermektedir. Bu açıklamaları kendisine yapılanlarla ilgili “ödeşmek/intikam” için yaptığını, “kurtarıcı” olmadığını söyleyen Peker’in, bu anlatılanları normal zamanda anlatmayacağını, bir anlaşma halinde bütün anlattıklarının yanlış olduğunu söyleyebileceğini tahmin etmek için kâhin olmaya gerek yok, Türk devlet yapısını bilmek yeterlidir.
Esasında Sedat Peker in anlattıkları defalarca izlenmiş ve bu devlet var olduğu sürece benzerlerinin izlenebileceği bir filmden ibarettir. Şahısların ve olayların değişmesinden başkaca hiçbir orijinallik yoktur. Kurulduğu günden beri bir mafya devleti olan Türk devletinin içinde bu tür çatışmaların haddi hesabı yoktur. Mevcut durumda farklı olan bu çatışmanın, bazen olduğu gibi kamuoyuna yansımış olmasıdır.
O nedenle devlet/mafya içinde yaşanan bu çatışmada, halklar adına, herhangi bir olağanüstülük yoktur. Köklü ve değişmez bir gelenek olan mafya/devlet ilişkisinde devlet mafyanın, mafyada devletin olanaklarını kullanmaktadır. Topal Osman bu türün tarihteki örneklerin en meşhurudur, ama tek değildir.
Topal Osman’ın torunları olan A. Çatlı, M. Ali Ağca, H. Kırcı, M. Yazıcıoğlu gibileriyle, Evren’in, Demirel’in, Özal’ın Çiller’in kurdukları ilişkiler unutulmadı. Susurluk kazasıyla ayyuka çıkan bu ilişkiler, kesintiye uğramadan Çakıcı ve Sedat Peker’le bugüne aktarılmıştır. Kısa süre önce yaşanan Reza Zarrap ve 17/24 Aralık vukuatları devlet mafyacılığının en açık ifadesi olmasına rağmen Türk devletinin yapısında hiçbir değişiklik olmamıştır. Aslında demokratik sanılan bütün devletlerin mafya ile belli ilişkilerinin olduğunu akıldan çıkartmamak gerekir.
“Şimdi yaşanan Peker/Soylu/M. Ağar çatışmasının sorunda ne olacak? Büyük ihtimalle çetelerin kendi aralarından da devletle de sorun büyütülmeden çözüme gidilecektir. S. Peker’in Erdoğan’a ve devletine toz kondurmamasının altında yatan gerçek, çözüm yolunu açık tutma niyeti ve çabasıdır. Peker, Erdoğan abisinin veya benzer bir “devletlunun” araya girmesiyle sorunun çözülmesini istemekte ve bunu ima etmektedir. S. Peker’in en son videosunda çıtayı iyice aşağıya çekerek bir “özür dilenmesine” razı olacağını belirtmesi, taraflar arasında uzlaşmanın zor olmadığını göstermek içindir. Eğer sorun bu şekilde çözülemezse ya Sedat Peker bir biçimde susturulacak ya da konu zamana yayılarak unutturulmaya terk edilecektir.
S. Peker’in devleti koruma çabası politik bir tercihtir, ama aynı zamanda olası bir yakalanmada, A. Çakıcı gibi bir süre sonra elini kolunu sallayarak dışarı çıkmanın yolunu açık tutmak içindir.
S. Peker’in ırkçı politik bir söylem olarak “Turan’ı kurmaktan” söz etmesi de devletin içindeki konumunu yeniden elde etmek amacıyladır. Ayrıca da devletin mafya özelliğini göstermektedir.
Sonuç olarak bir mafya devleti olan Türk devleti, böyle bir iç çatışma sonucunda önemli bir kriz yaşamayacaktır. Bu çatışmadan mevcut diktatörlüğün yıkılabileceğini, demokrasi çıkabileceğini varsaymak zararlı ve yanıltıcı bir ham hayaldir. Yaşanan gelişmeden devletin ve mafyanın kirli yüzünün bir kez daha teşhir edilmesinden başka bir sonuç beklenemez. Diktatörlük, mafyaya karşı mücadeleyi de kapsayacak olan halklarını örgütlü mücadelesi ve örgütlü direnişiyle yıkılacaktır.