İzmir’de yaşayan Tahtacı Alevi Fatma Kulaksız, şehirleşme ile birlikte inançlarını neredeyse yapamadıklarını söyleyerek, “Eskiden cemlere girerdik, ibadetimizi yapardık. Ama şimdi kalmadı, üstün körü gidiyor. Eski ibadetimiz yok. Daha güzeldi o zamanlar” diyerek geçmişe olan özlemle derinden bir iç çekiyor.
Yüksek dağları mesken edinen ve buraları kendileri için yaşam alanları yapan Tahtacı Aleviler, şehirleşme ile birlikte inanç ritüellerini yerine getirmekte zorlandıklarını dile getiriyor.
Yanyatır Ocağına bağlı Tahtacı Alevi olan Fatma Kulaksız özellikle de gençlerin inanca ve cemlere ilgi göstermediğini belirtiyor.
Durhasan Dede’ye bağlı Yanyatır Ocağı’nın talibi olduklarını söyleyen Fatma Kulaksız, geçmişte cemlere girmiş, hizmet yürütmüş. Kulaksız, eşini kaybettikten sonra yaşamın koca yükünü sırtlamak zorunda kalmış.
‘Hem inancımızı yapmaya çalışıyor hem de çocuklarımı kimseye muhtaç etmek istemiyordum’ diyen Fatma Kulaksız, yaşamın tüm zorluklarına ve çıkmazlarına rağmen sürekli bir arayışla ve kendi özgücü ile üretip mücadele etmiş, kendisine bir yaşam alanı kurmuş. Kendi deyimi ile çocuklarını, ‘İkrarsız, haram lokmaya’ muhtaç etmemiş.
“ESKİ İBADETİMİZ YOK, DAHA GÜZELDİ O ZAMANLAR”
1926 yılında İzmir’e bağlı Altındağ Mahallesi’ne yerleştiklerini belirten Fatma Kulaksız, büyüklerinin ağaç işi yaparak geçimlerini sağladıklarını söyledi.
Geçmişte evlerde ibadet yapıldığını ve çocukluğunda yaşadığı güzel anılar biriktirdiğini dile getiren Kulaksız, ilerlemiş yaşına rağmen o günlere dair anılarını büyük bir heyecanla, “Dışarılarda iş yoktu, dağlardaydık. Odun kesip ekmeğimizi getiriyorduk. Babam, dedem ağaç işçiliği yapıyordu. Bu zamana kadar öyle geldi. Sonra zaten dışarıdan iş bulan gitti. Eskiden cemlere girerdik, ibadetimizi yapardık. Ama şimdi kalmadı. Üstün körü gidiyor. Eski ibadetimiz yok. Daha güzeldi o zamanlar” diyerek anlattı.
“ALEVİ OLDUĞUMUZU DIŞARIYA SÖYLEMİYORDUK”
Tahtacı Alevilerin geniş bir kültürü olduğunu ifade eden Fatma Kulaksız, zamanla yaşam alanlarından koparak şehirlere göç edenlere dikkat çekti.
Altındağ’da Tahtacı Alevilerin iç içe yaşadığını söyleyen Kulaksız, eskiden Alevi olduklarını söylemediklerini dile getirdi. Kulaksız şöyle devam etti:
“Düğünlerimizde, nişanlarda, kız istemelerde hep yemek kültürümüz vardı. Düğünlerimizin vazgeçilmez yemeği keşkektir, sürekli yapılır. Gelen misafirimiz aç çıkmaz. Herkes doyar. Şimdiye göre eski düğünler daha güzeldi. Şimdilerde misafir dahi gelmiyor. Burada Tahtacı Aleviler iç içe yaşıyor. Ama dışarda olanlar bir apartmandalar. Kimse yok, tek başınalar. Selam dahi veremiyorlar. Burada iç içe yaşadığımız için (Alevileri kastediyor) mutluyuz. Aleviler olarak burada bir sıkıntı görmedik. Ama Alevi olduğumuzu dışarıya söylemiyorduk. Sonradan açık açık söyleyebildik, herkes Alevi olduğumuzu biliyor. Aleviler iyi insanlardır. Kim gelirse sofrası açıktır, dürüsttüler. Benim eşim saz çalardı. Çok misafirimiz olurdu.”
“HEP ÇOCUKLARIM İÇİN MÜCADELE ETTİM”
Fatma Kulaksız, 36 yaşında eşini kaybetmesinden sonra omuzlarına büyük bir yük kaldığını sözlerine ekleyerek, “Eşimi erken kaybettim, içime kapandım. O günden buraya bir yaradır içimde. 3 tane yetim çocukla kaldım. Ben bu dünyada çok yoruldum. Vasiyet ettim ve mezar taşıma, ‘Dünyaya geldim, bir gün gülmedim’ diye yazın dedim. Hiçbir mutlu an görmedim. Hep çocuklarım için çalıştım. Tarlam vardı, incir, zeytin, armut topluyordum. Eşek ile 2 saat gidiş, 2 saat geliş toplamda 4 saat yol gidip geldim. Hep bunlar mücadele ettim. Farklı işlerde çalıştım emekli oldum. Kimseye muhtaç olmadım. Ne inancımdan vazgeçtim ne de çocuklarıma ikrarsız haram lokma yedirdim. Hayat bir rüya gibi geldi geçti” diye konuştu.
Ersin ÖZGÜL/İZMİR