Demokratik Alevi Dernekleri Eş Genel Başkanı Musa Kulu, Hakk’a yürüme erkanlarında Alevi inancından uzaklaşanları eleştirdi. Gerici grupların, Hacı Bektaş Veli Postnişini Veliyettin Ulusoy’a ve Hasan Doğan Dede’ye yönelik saldırıları da kınayan Kulu, “Geçmişte Pir Sultan’ları asan Hızır Paşalar her zaman olmuştur. Bunlar, sistemin yanında birer yamak olarak kalıp kendisine ikbal devşirmeye çalışmıştır” dedi.
Hakk’a uğurlama erkanlarında Alevi inancına, Yola uygun olmayan uygulamalara ve bazı grupların Alevileri hedef almasına yönelik tepkiler sürüyor.
Hakk’a uğurlama erkanlarında devriye ve mersiye okunmasına karşı gelen gerici gruplara bir tepki de Demokratik Alevi Dernekleri (DAD) Eş Genel Başkanı Musa Kulu’dan geldi.
Alevi hakikatine karşı ciddi bir saldırının olduğunu söyleyen Kulu, “Öncelikle altı çizilmesi gereken durum şu; bugün geldiğimiz demde, Aleviler kendi hakikati ile buluşuyor. Kendi tarihsel geçmişine, yaşamına, ocak ve ziyaretgahlarına tam yüzünü dönmüşken, sistem ve sistemin beslemesi olan ve isimlerinin önüne ‘Alevi’ kelamlarını koyarak, Aleviliğin kendi hakikati ile buluşmasının önüne geçebilmek için muazzam bir çaba var” dedi.
“FASON ALEVİ KURUMLARI YARATILIYOR”
Musa Kulu, Türkiye’de milliyetçi bir tabanda ‘Alevi Birliği’ oluşturulduğuna dikkat çekerek,
Aleviliği İslam’ın içinde eritmek gibi bir çabanın olduğuna işaret etti. Ülkenin en temel sorunlarının başında Alevi sorununun olduğuna vurgu yapan Kulu, sözlerine şöyle devam etti:
“Tüm bu sorunların altında cebelleşen ve bu hakikatin çözümü için çabası olmayan sistem, fason Alevi kurumları yaratarak Alevi toplumsallığının hafızasını silmek, onları İslam’ın içinde eritmek sorumluluğu taşıyor.
Onun için Aleviliğin bütün ritüellerini İslam’ın içine çekmek, sözünü, kemaletini, ikrarını İslami şekilde anlatmak, veyahut onunla birleştirmek, sanki oradan geliyormuş gibi göstermek gibi bir çaba var. Kendi tarihsel hafızasını anlayıp ve gelecek nesillere bırakma çabasının önüne geçilmek isteniyor. Aleviliğe ait olan her şeyin İslam’dan çıkıyormuş gibi göstermek çabası asimilasyonun başka bir versiyonudur. Bu, hakikatin ortaya çıkmasını engellemek için ortaya konulan bir çabadan başka bir şey değildir.”
“OCAK HAKİKATİNDEN KOPAN, SİSTEME HİZMET ETMEK DURUMUNDA KALIR”
DAD Eş Genel Başkanı Musa Kulu, asimilasyoncu grupların saldırılarına karşı, Alevi örgütlerinin çabasını da değerlendirdi.
Kulu, “72 millete aynı nazardan bakan, evrendeki her varlığı Hakk olarak görenler, milliyetçilik, yayılmacılık veyahut bir dilin esiri olmayı kabul etmez. Çünkü her dile, inanca hak olarak bakar” diyerek şunları söyledi:
“Emperyal, yani yayılmacı, zorla diğer toplumları, inançları Müslüman ya da Hristiyan yapmaya çalışan bu çaba, başından beri olan bir hakikattir. Hal böyle olunca diğer inançları ortadan kaldırmak için ‘her yol mübah’ noktasından başlanmış. Bugün de halen devam ediyor. Diğer toplumların dillerini kültürlerini silmek ve hepsini Arapça düşünen, yani Allah sanki sadece Arapça biliyormuş gibi, Arapça dışında kullandığımız her dil günahmış gibi gösterilmeye çalışılıyor. Bu aslında toplumsal hakikatte, yaşamda da yeri olmayan bir anlayıştır.
Aleviliği sanki Ali ve Hüseyin ya da Kerbela ile başlamış gibi göstermek aslında Alevi hakikatini bilmemek demektir. İnsanoğlu ilk ayağa kalktı günden beri, etrafındaki nesnelere mana ve anlam yüklediği anda inançlar vardır. Alevilik doğa ile birleşen ve doğadaki her nesneyi Hakk olarak bilen bir inanç. Ve günümüze kadar da buna göre şekillenen, buna göre kendi ritüelini, ibadetini, ikrarını bütün evren ile bütünleştiren bir inancın mensuplarıyız. Şimdi bunu getirip İslam’ın, Hıristiyanlığın, Museviliğin içerisinde eritmek, kalıplara dökmek mümkün değil. Hal böyle olunca Alevi hakikatini bilmeyen, devşirmeler ya da devletten beslenenler, Aleviliği tanımlamaya, tariflemeye söylemeye çalışıyorlar. Ama hakikat böyle bir şey değildir.
“HERKES KENDİ HAKİKATİNİ BİLİYOR”
Mesela bugün bir Hristiyan, ‘Aslında İslam yanlış yapıyor. İslam öyle değil de böyledir. Şuradan başlar’ demesi ne kadar abes ise veya bir Müslümanın, İncil’i ya da onların ibadet biçimini eleştirmesi ne kadar abes ise bugün bu tür işlerin içine girenler de Aleviliği tarif etmeye çalışıyorlar. Herkes kendi hakikatini biliyor.
Bugün bu söylemlerin sahibi olanlar aslında Alevilerin kendi hakikati ile yeniden buluşmasını, ocakları ile pirin talibi ile talibin piri ile buluşmasını, kendi ziyaretgahına gitmesini, o inancın dilini, kültürünü kullanmasıdır yasaklanmak istenen. Bu topluma saldırının bir başka biçimidir. Sistemin kendisi inkar ediyor ve imhayı yapıyor ama aynı zamanda ‘Alevilerin içindeki devşirmelerle nasıl vurabiliriz’ planları içerisindeler.
“BUNLAR GÖREVLİ VE SİSTEM TARAFINDAN BESLENİYOR”
Bu süreci başlatanların hepsi bir ocağın evladı olarak kendilerini göstermeye çalışıyor. Ocak hakikatinden kopan, kendi dilinden, kültüründen uzaklaşan herkes sisteme hizmet etmek durumunda kalır. Yani talibi, piri olmayan, Alevi yolu ile ilgili hiçbir gerçekliğini, ritüelini yerine getirmeyenlerin, Alevilik hakkında ahkam kesmesi, işin ne kadar Sünni, ne kadar zorlama olduğunu göstermek açısından çok barizdir. Bunlar birer görevli ve sistem tarafından beslenen ve Alevilerin kendi hakikati ile buluşmasının önüne geçmek için beyhude bir çabadan başka bir şey değildir. Bunların başarılı olma şansları yoktur. Eğer başarılı olunabilseydi bu kadar katliam ve zulüm olan bu coğrafyada imparatorlukların, Haçlı Seferleri’nin bile ortadan kaldıramadığı bu hakikati, bu tür Sünni ve zorlama grup ve kişilerin ortadan kaldırma şansı asla yoktur.”
“SİSTEMİN YAMAKLARI, İKBAL DEVŞİRMEYE ÇALIŞMIŞTIR”
DAD Eş Genel Başkanı Musa Kulu, Hacı Bektaş Veli Postnişini Veliyettin Ulusoy’a yönelik saldırılara da değindi. “Ulusoy bu ülkede Hacıbektaş postnişini ve o ocağın yol süreni olarak hala kendi hakikati ile yaşayan bir kişiliktir” diyerek şunları söyledi:
“Siz bir inancın en başındakine saldırıp onu toplum içerisinde tartışılır hale getirirseniz orayı çökertirsiniz. Bu bir tür projedir. Veliyettin Ulusoy’a yönelik bu saldırının benzeri geçmişte 1937-1938’de Dersim’de, Abdülhamit döneminde de denenmiştir.
Bütün dünyadaki Alevi toplulukları şunu bilir; bizim inancımız itikatımız, ilmimiz, Yol’umuz bellidir. Bu tür zorlamaların hiçbirisi bu hakikati gerçeğinden koparma şansına sahip değildir. Ama etkilenme muhakkak olacaktır. Hatta arayışlar da olacaktır. Çünkü eğer Yol’suz, pirsiz, talipsiz kalırsanız kendinize ruhsal bir tatmin bulma çabanız olacaktır. O zaman ‘ya zaten çoğunluk böyledir. Bizim de böyle olmamız lazım’ diyerek, sanki çoğunluğun söylediği doğruymuş gibi algılama başlar. Devletin çabası da zaten budur.
“PİR SULTANLARI ASAN HIZIR PAŞALAR HEP OLMUŞTUR”
Geçmişte Pir Sultan’ları asan Hızır Paşalar her zaman olmuştur. Bunlar, sistemin yanında birer yamak olarak kalıp kendisine ikbal devşirmeye çalışmıştır. Ama tarihte de lanetle anılmışlardır. Bugün bu çabanın içerisinde olan her birey, gelecekte düşkün ve yolundan çıkmış, kendi hakikatinden vazgeçmiş birer zavallı olmaktan kurtulamaz.
Kendi hakikatimizi gelecek kuşaklara bırakmak gayreti konusunda yeteri kadar sorumluluk ve çaba içinde miyiz, buna odaklanmamız lazım. Bu konuda her birimizin kendi eksikliğini görerek, Alevi kurumlarının bir araya gelerek bu saldırılara karşı ortak bir söz söylemek ve bunu da en açık şekilde bu misyoner yapılara söylemesi gerekiyor. Eğer biz bu birliği yakalayamazsak bu tür misyoner yapılar karşısında geleceğimizi kaybedeceğimizin farkında olmalıyız. İnancımız şunu söylemiştir: Yol bir, sürek bin bir’dir. Her Alevi süreği birbiriyle aynı kelimeleri kullanmak zorunda değildir ama kendi yolunu bilir ve onun üzerinden cümle kurar. Bu birlik olmadığı sürece Aleviler hep hedef olur. Her birimiz, elimizi vicdanımıza koyarak bu işin sorumluluğunu en samimi duygularla yerine getirmeliyiz.”
PİRHA/ İSTANBUL