Başyapıt olarak değerlendirilen Hacı Bektaş Veli Velayetnamesi çok yakında okuyucuyla buluşuyor. 766 sayfadan oluşan Velayetname kitabının içerisinde Hacı Bektaş Veli Dergâhı Postnişinleri Veliyettin Ulusoy ve Sefa Ulusoy’un sunuşu da yer aldı. Postnişinlerin sunuşunda; “Velayetname olarak adlandırılan bu eseri Hak aşkıyla Yol hizmetini yürüten Hacı Bektaş Veli ve O’nun hayatını, çevresi olan ilişkileri, Yol hizmetine dair kerametlerini, yaşamını, yolculuğunu, Diyar-ı Rum’a gelişini ve sonrasındaki gelişmeleri, karşılaştığı zorlukları, Yol göstericiliği vb. birçok öğeyi içeren ve menakıplardan oluşan ve yaşayan, her daim sürekliliği ve canlılığını koruyan bir başyapıt olarak değerlendirmek mümkündür” denildi.
Hacı Bektaş Veli Dergâhı Velayetnamesi kitabı çok yakında okuyucuyla buluşuyor. Velayetnamenin yazı çevrimini yapan ve yayıma hazırlayan Şah Hüseyin Şahin. 766 sayfadan oluşan Velayetnamenin içerisinde Hacı Bektaş Veli Dergâhı Postnişinleri Safa Ulusoy ve Veliyettin Ulusoy’un kaleme aldıkları sunuş yer aldı.
“ALEVİ TARİHİNE DAİR YAZILI ESERLERİN OLMAYIŞI BİR EKSİKLİKTİR”
Hünkâr Hacı Bektaş Veli Dergâhı Postnişinlerinin sunuşunda şu ifadeler yer aldı:
“Alevi Bektaşi toplumunun bugün içinde bulunduğu en önemli sorunlardan biri Aleviliğe, Alevi tarihine dair yazılı eser, kaynak, arşiv, bilgi, belge ve dokümantasyon alanındaki çalışmaların yetersiz olmasıdır. Bu yetersizlik, hiç çalışma yapılmadığı anlamına gelmiyor. Yapılan bu tür çalışmaların belirli merkezlerde toplanılmaması, arşivlenmemesi ve dokümantasyon oluşturulmaması Alevi toplumu için bir eksiklik olarak değerlendirilebilir. Tabi bunu bir vebal olarak tümden Alevi Bektaşi toplumuna yüklemek büyük haksızlık olur. Çünkü Alevi Bektaşi toplumu tarih boyunca dönemin iktidarları, devletleri ve imparatorlukları tarafından süreklilik arz edecek şekilde ‘kafir, zındık, mülhid, sapkın, dinsiz, din düşmanı’, vb. şekilde kategorize edilerek yok edilmiş, ortadan kaldırılmış, kitlesel kırımlara ile karşı karşıya bırakılmış ve yerinden yurdundan birçok defa göç ettirilmiş veya sürülmüştür. Bütün bu olumsuzluklara rağmen Alevi Uluları, Pirleri, Mürşitleri, Aşıkları, Ozanları, Şairleri canları pahasına Yol aşkı ile Alevi Bektaşiliğe ait bazı eserleri günümüze kadar aktarabilmeyi başarmışlardır. Bu anlamda tenimiz, bedenimiz, varlığımız bize ait olsa da canımız, erkanımız, deyişlerimiz, nefeslerimiz, duazlarımız, mersiyelerimiz, süreğimiz, inancımız Hak Muhammed Ali Yolu’nu büyük bir aşk ile canla başla sürdürmeye çalışanlara borçluyuz. Yol ulularımızın en önde gelen isimlerden biri kuşkusuz ki Pirimiz Hünkâr Hacı Bektaş Veli’dir.”
“HÜNKÂR HACI BEKTAŞ VELİ YALNIZCA YAŞADIĞI DÖNEME DAMGASINI VURMAMIŞTIR”
‘Hacı Bektaş Veli, insan-ı kâmilin değerini, kâinattaki yerini, önemini anlam ve etkisini gönül gözü ile gören; gelişmenin yaratıcılığını, erdemin insan hayatındaki yerini, tenasühün olgunlaştırıcılığını; iyinin, güzelin ve hakikatin tecelliyetini yaşamı içerisinde hayata geçiren Ulu Pirimizdir’ denilen sunuşa şu sözlerle devam edildi:
“En zor şartlarda ve baskıcı ortamda dahî hayatı etrafında yeşerten, anlam veren, insanın otoriteye bağlılığından kaynaklanan güçsüzlüğüne karşı ok, kılıç ve kalkan yerine güler yüz, güzel söz ile karşı çıkan; yüzyıllardır yılmayan öğretisi her dönemde kabul görülen, şöyle ki: “Her dem yeni doğan” yeniliğin geliştirici, diriltici sıcaklığı içinde tomurcuk güller gibi açılan bir öğretinin, yolun kültürün ve anlamlı bir hayatın Velayet-i Piri’dir. Hünkâr Hacı Bektaş Veli, yalnızca yaşadığı döneme damgasını vurmamış; aynı zamanda Alevilik ve Bektaşîlik inancının yayılmasına, vücut bulmasına ve nihayetinde yüzyıllar boyunca sürmesine neden olmuş Hak aşkının nuruna sahip olan Serçeşme’nin Piri’dir.
“Erkek dişi sorulmaz, muhabbetin dilinde
Hakkın yarattığı her şey, yerli yerinde
Bizim nazarımızda, kadın erkek farkı yok
Noksanlık da eksiklik de senin özünde” diyen Hacı Bektaş Veli; Diyar-ı Rum’a geldiğinde Rum Erenlerine gıyaben selam verir. Selam, o sırada mecliste onlarla birlikte oturan Fatma Bacı’ya ayan olur; ayağa kalkıp selamı alır. Erenler kimin selamını aldığını sorarlar; o da Rum’a yeni gelen bir erenin selamını aldığı cevabını verir. Tarihsel zaman anlayışı ile bu anlatıya bakıldığında mantığa aykırı gelebilir. Fakat Yolumuzda Hakikatın ayan olma hali şimdiki, geçmiş ya da gelecek zaman ile açıklanamaz. Tersine hakikatin tecelli etme biçimi an-ı daimlerden oluşur. Bu da tarih ve zaman üstüdür. Dolayısı ile her Cem’in kuruluşunda ve demin sürülüşünde Hakk’ın binasını yeniden kurarız, bu da evvelâ gönülleri birleyip, cemal cemale muhabbet etmek ile mümkündür. İmkânsız gibi görünen bu anlar Hacı Bektaş Veli ve Fatma Bacı’nın gönülden birbirinin selamını alması hakikat şehrinde, mana bağında, muhabbetin neşesi ve gönüllerin birlenmesiyle mümkündür. Böyle bir an aynı zamanda Pir’den doğmayı beyan eder.
“ALEVİLİKTE DE CİNSİYET YOKTUR”
Yolumuza göre pirden doğmak, insanı insan-ı kâmil olmaya, can olmaya götüren yolun girişidir ve aynı zamanda bu girişin bir bitiş noktası da yoktur. Can olmak, insan-ı kâmil olma mertebesine erişmek Hak ile hak olmaktır. Yani cem’ül cem makamına ermektir. Bu da Alevilikte dört kapıdan biri olarak bilinen hakikat makamına ermektir, Hak ile hak olmaktır. Burada can olanın cinsiyeti tartışılmaz, çünkü hakikatin makamı birdir, kaynağı demdir, demden öte yeşil kandildeki nurdur. Nasıl ki kurulan Cem’de, sürülen demde, okunan gülbenglerin, söylenen deyiş ve nefeslerin, paylaşılan lokmaların, yapılan hizmetlerin, dönülen semahların, durulan darın, görülen didarların, verilen rızalıkların, edilen niyazların cinsiyeti yok ise Alevilikte de cinsiyet yoktur.
Elinizde bulunan bu eserde geçen Güvenç Abdal menakıbı Yol için yolu anlatır. Görüşüne göre çok basit ve sıradan bir anlatı olarak okunabilir fakat Yol içerisinde bakıldığında Mürşid-muhip ilişkisini bütün yönleri ile ortaya koyar. Güvenç Abdalın, Yola dair bazı sualleri olur. Hacı Bektaş Veli ise bu suallere cevap vermek yerine kendisine Yolun sırlarına vasıl olması için bir Hindistan’ın Delhi Şehri’ne gönderir. Güvenç Abdal bu yolculukta birtakım zorluklar ile karşılaşır fakat her an Yol’un ne olduğunu deneyimleyerek yani bizzat yaşayarak öğrenir. Yolcuğun en zor anında Piri elinin Güvenç Abdal’ın üzerinde olmasından Delhi Şehri’nde âşık olduğu kız ile evlendirmesine kadar Hacı Bektaş Veli hem medet hem de mürüvvetin kaynağı olduğunu beyan eder.
“BU ESER YOL GÖSTEREN BİR BAŞYAPITTIR”
Postnişinlerin sunuşu şu sözlerle bitiriliyor:
“Şah Hüseyin Şahin tarafından çevrilen Velayetname olarak adlandırılan bu eseri Hak aşkıyla Yol hizmetini yürüten Hacı Bektaş Veli ve O’nun hayatını, çevresi olan ilişkileri, Yol hizmetine dair kerametlerini, yaşamını, yolculuğunu, Diyar-ı Rum’a gelişini ve sonrasındaki gelişmeleri, karşılaştığı zorlukları, Yol göstericiliği vb. birçok öğeyi içeren ve menakıplardan oluşan ve yaşayan, her daim sürekliliği ve canlılığını koruyan bir başyapıt olarak değerlendirmek mümkündür. Bu bakımdan eserin Alevi Bektaşi canlara rehber, mürşit ve ışık olmasının dilek ve temennisi ile Şah Hüseyin Can’ın emek ve hizmetinin kabul, muratlarının hasıl diler, hepinize aşkı niyazlarımı sunarız.”
(PİRHA HABER MERKEZİ)