İktidarın çıkmaz sokağa girdiğini ve erken seçimin kaçınılmaz olduğunu belirten İHD Onursal Başkanı Akın Birdal, demokrasiden yana kurulacak bir üçüncü yolun, halkların ve ezilenlerin kurtuluşu olacağını söyledi.
Türkiye’de uygulanan politikalarla birlikte yaşanan siyasi ve ekonomik krizler sonucu iktidarı çıkmaz sokağa girdi. İktidardaki AKP ve MHP ile muhalefet partilerindeki hareketlilik, erken seçime gitme ihtimali artırırken, AKP, 50+1 kuralını değiştirerek birinci parti seçilip yeniden iktidar olmayı planlıyor.
Ekonomideki kötü gidişat sonucu Türk Lirası (TL) döviz karşısında her geçen gün değer kaybederken, yapılan yüksek zamlar ile dolara bağlı olarak artan maliyetler, yurttaşın alım gücünü günden güne düşürüyor, çiftçinin tarım yapma imkanını zorlaştırıyor.
Krizlerle birlikte yurt içi ve dışındaki hak ihlalleri ise artarak devam ediyor. Siyasi gözaltı ve tutuklamalarla demokratik siyaset abluka altına alınırken, İmralı’daki tecrit de ısrarla sürdürülüyor.
Ülkenin içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik kriz, muhalefet partilerini de heyecanlandırdı. Millet İttifakı bileşenleri erken seçim çağrısı yaparak sahaya indi. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, iktidara yaşattığı hak ihlalleriyle ilgili “helalleşme” çıkışı yaptı. Bu çıkış bir kesim tarafından olumlu tepkiler alırken, bir kısım ise helalleşmenin tüm cumhuriyet tarihiyle yapılması gerektiğini vurguladı.
Yine Millet ve Cumhur ittifaklarının dışında Halkların Demokratik Partisi’ni (HDP) ile birlikte sol ve sosyalist yapıları içine alacak üçüncü ittifak tartışmaları da hız kazandı.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Onursal Başkanı Akın Birdal, Türkiye’de yaşanan siyasi gelişmeleri, “üçüncü yol”, erken seçim olasılığı, muhalefet partisinin gündeme getirdiği “helalleşme” konularında sorularımızı yanıtladı.
Öncelikle CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme” çıkışını sormak istiyorum. Bu çıkışı nasıl görüyorsunuz? Helalleşme nasıl olmalı?
Toplumsal barışa katkısı olacak her sözün bir anlamı var. Hele bu söz ana muhalefet partisi lideri tarafından gündeme getiriliyorsa üzerinde konuşulur hale gelir. Çünkü yıllardır insan hakları savunucuları, Türkiye’nin demokratikleşmesi için mutlaka tarihiyle yüzleşmesi gerektiğini ileri sürer. Fakat bu yüzleşme nasıl olacak? 1915, Mustafa Suphi’lerin katli, Koçgiri, Zilan ve Şeyh Sait hareketlerinin kanlı şekilde bastırılması, Dersim katliamı, Varlık Vergisi’nin getirilmesi, gayrimüslimlere yönelik sürgünler, 1 Mayıs, Maraş, Çorum ve Sivas katliamları var. Yani İttihat Terakki’nin ideolojisi, cumhuriyete aynen devredilmiştir. O tekçi anlayışın dışında kalanların hepsi düşman ilan edilmiştir. O nedenle insan hakları ve özgürlükler açısından demokratik bir toplum inşa edilecekse, bunlar unutularak inşa edilemez. Uluslararası Af Örgütü bütün yayınlarının başında ‘unutmaya karşı’ der. Çünkü geçmişi unutturursanız, geleceği nasıl inşa edeceğinizi bilemezsiniz.
Helalleşme dini bir kavramdır ve kişiler ya da gruplar arasında olur. Bunun hukuk karşılığı yüzleşme ve hesaplaşmadır. Hukukta helalleşmenin bir karşılığı yok. Ama toplumla devlet yüzleşecekse bunun bir hukuku vardır. Arjantin, Güney Afrika örneklerinde olduğu gibi Gerçeklerle Yüzleşme Komisyonları kurulmuştur. Güney Afrikalı annenin söylediği unutulur mu; “tamam ben bağışlayacağım ama oğlumun katilini görmek, bilmek istiyorum. Gelip benden özür dilesin.” Yani suçlular yargılanmalıdır ve yargı kararları kişilere bağlı değildir. Bağımsız yargı heyetince suçu neyse bu cezalandırılmalıdır ki bir daha olmasın. Bu bakımdan yüzleşme ve hesaplaşma önemlidir. Yaralara iyi niyet sargısı yetmez. Toplumsal barış için yüzleşme kaçınılmazdır. CHP kendi içerisinde bir hesaplaşma komisyonu kurabilir. Arşivini indirebilir. Bunları kamuoyuyla paylaşabilir. CHP bağımsız yargıçlar, savcılar, hukuk ve insan hakları kuruluşlarıyla gerçekleri araştırma ve yüzleşme komisyonu oluşturabilir.
CHP lideri böyle bir çıkışı neden yaptı? Bu çıkışının arkasında durabilir mi?
CHP iktidara giderken yol temizliği kaygısıyla da bunu yapmış olabilir. Ama bu konuda bir programı olmalı ve hukuka bağlı bir süreç başlatmalı. Aksi taktirde Kürtlerin, kadınların, gayrimüslimlerin vicdanını tatmin edebilecek bir süreç başlatılamaz. Burada murat edilen şey, var olan suçları halı altına itmek değil, halı altındakileri çıkarmak olmalı.
Ana muhalefet partisi bugüne kadar iktidarın anayasadan, demokrasiden uzaklaşmasına karşı programatik bir duruş alamamıştır. Örneğin hükümet sisteminin değiştirilmesi parlamentoyu işlevsiz bırakmış, kuvvetler ayrılığını ortadan kaldırmıştır. Daha önce Türkiye Cumhuriyet tarihi askeri vesayetle tesis edilmiş. Ama bugün bir yargı vesayeti var ki insanların tutunabileceği bir yer kalmamıştır. İktidar olmak isteyen muhalefet için nesnel koşulların hepsi uygun. İzlenen neoliberal politikalar kitleleri işsizliğe, açlığa, yoksulluğa sürüklemekte. 2022 bütçesi görüşülüyor. Ama ana muhalefetin bu savaş, yandaş ve rant bütçesine karşı duruşunun demokratik kamuoyuna yansıması var mı? CHP şu an da aç, yoksul insanların sesi, sözü olmalı ve bu ses sokağa da yansımalıdır. Bence CHP’nin ana muhalefet olarak toplumsal muhalefete de heyecan verici bir programı bugüne kadar olmadı. Özellikle Kürt sorunun demokratik, barışçıl çözümü konusundaki tutumu akıllardadır.
Kürt sorunu ve İmralı tecridinin bu helalleşme ajandasındaki yeri nedir?
Öncelikle tecrit insan haklarına aykırı bir suçtur. Tecrit Kürt sorununda çözümsüzlüğün bir sonucudur. Tecritte ısrar, çözümsüzlükte ısrardır. Geçmişte tecridin sona ermesi için büyük çabalar gösterildi ve bedeller ödendi. En son Leyla Güven’in 200’üncü gününde ölümün kıyısından dönüşü ve 15 genç insanın yaşamını yitirmiş olması. Bunlar unutulmadı. Bu nedenle tecride son verilmelidir. Elbette ki bu helalleşme ajandasında ‘tecrit son bulmalı’ maddesi yer almalı. İmralı’dakiler aileleriyle, avukatlarıyla görüşemiyorlar. İletişim olanaklarında yararlanamıyorlar. Bir de son zamanlarda disiplin suçu gerekçesiyle zaten daraltılmış olan hayatı, daha da daraltıyorlar. Bütün olanaklardan yoksun bırakıyorlar. Bu kabul edilebilir bir durum değil. Kürtler, İmralı’yla birlikte kendilerini tecritte sayıyorlar. Bunu programatik olarak gündeme getirmeliyiz. Örneğin ‘tecrit son bulmalıdır’ diyoruz ama ertesi gün bırakıyoruz. Ama tecrit ortadan kalkıncaya kadar o konudaki ısrarımızı, taleplerimizi yinelemeliyiz. Herkesin görebileceği bir tarza dönüştürmek gerekiyor.
Şu an başat sorun Kürt sorunu ve Kürt halkıyla yüzleşilmezse ve onların siyasi iradesiyle yan yana gelmekten çekince görülüyorsa, muhalefetin tutumu halklar açısından güven verici değildir. Helalleşme kimlerle olacak, muhatabı kim? Bu nedenle helalleşmenin fotoğrafı çekilmeli. Yoksa 2011’de Cumhurbaşkanı ve her fırsatta da bazı bakanlar, helallik istiyorlar. 3 gün sonra o söz uçup gidiyor. Seçim öncesi bir söylem olmamalı. Acıları, iyileştirmek yerine daha da kanatır. Cumartesi Annelerinin buradan bir beklentisi var. Onların beklentilerini karşılamak için nasıl bir program var? Ya da barış annelerine ne sözleri var? Helalleşeceğiz diyerek geçiştirilecek bir şey değil.
Ülkedeki çıkmaz gelişmelere baktığımızda iktidarın durumu nedir? Erken seçim olasılığı var mı?
İktidar çıkmaz sokakta. Bunu herkes görüyor. 1993’te 2’inci Dünya İnsan Hakları Konferansı’nda çok önemli bir sonuç bildirgesi çıktı. Demokrasiyle ekonomi arasında diyalektik bağ kuruldu. Demokrasi ne kadar güçlüyse ekonomi de o kadar güçlüdür. Demokrasinin bütün kurumlarını ortadan kaldırmışsınız ve üretim toplumu olmaya çalışıyorsunuz. Üreticiler örgütlü değilse ve üretimden uzaklaştırılmışsa, işçiler hak ve özgürlüklerinden koparılıp açlığa itilmişse, bu mümkün değil. Birkaç gündür una, şekere ve yağa kota koyuyorlar. Bu durum giderek daha da vahim olacak. Çünkü üretim girdilerinin tamamı dışa bağımlı. Üretici üretim maliyetini karşılayacak ürünlerini satamıyor. O nedenle topraktan koptular. 2022 bütçesinde savunma ve güvenlik harcamalarına büyük pay ayrılıyor. Savaş politikaları esas alınmış. Bu bütçeyi karşılayabilmek için özelleştirme, taşeronlaştırma ve sendikasızlaştırma yapılıyor. Neoliberal politikalardan vazgeçmeyişleri onları o bataklıktan çıkarmıyor. 25 milyonu aşkın yoksul, 8 milyon işsiz var. Tüm bunlara karşı bir tepki de var. Zam, zulüm ve işkenceye karşı genel grev sesi yükseldi. DİSK ‘bu kış ya bizim için ya iktidar için kara kış olacaktır’ dedi.
Erken seçim konusunda CHP ve İyi Parti liderleri erken seçim istedi. HDP başından beri erken seçim istiyor. Erken seçim artık kaçınılmaz olmuştur. Türkiye’nin hala uçurumun kenarındaki çalılara tutunma şansı var. Eğer erken seçime gidilmezse o çalılara da tutunamayacaktır. Her biten şeyin yerine yenisi başlar. Ama geciktirmemek gerekiyor. Halklara reva görülen işkence, zulüm ve zorbalık artık son bulmalıdır. Erken seçim bence iktidarda dahil herkes için kurtuluş olacak.
Olası erken seçimde ülkede Cumhur ve Millet ittifakları tek seçenek gibi gösterilmeye çalışılıyor. Yurttaş iki seçenekten birini seçmek zorunda mı?
Hayır, değil. Cumhur ve Millet ittifakının bileşenleri zaman zaman iktidar ortağı olmuş ya da önemli yerlere gelmişlerdir. Halk artık aynı kanallarda aynı kişileri dinlemekten sıkıldı. Örneğin son zamanlarda iktidarın kendi içinde de çözülmeler başladı. Gazetecisinden MİT antiterör dairesine, daha önce iş birliği içinde olunan mafya örgütlerine kadar bir çözülme var. Önümüzdeki günlerde bu çözülmelerin tartışmaları ve dışa vurumlarına tanık olacağız.
İşte burada yeni bir heyecan yaratmak gerekiyor. O da halkların iradesini mecliste temsil eden HDP ve müttefiklerinin açacağı yoldur. Demokrasiden, barıştan, adalettin, emekten, eşitlikten yana bir yol. Örneğin HDP 11 maddelik tutum belgesiyle önemli bir yol haritasının ortaya koymuştur. O tutum belgesi, itiraz eden güçlerin ajandası, yol haritasıdır. HDP, TİP, diğer sol ve sosyalist partiler, emek ve demokrasi güçleri, kadınlar, gençler, yeniden inşa edilecek, eşit ve özgür yaşanabilecek bir Türkiye’nin taşı olmak isteyen herkes burada buluşmalıdır. Emin olun siyasette 2+2 4 yapmaz. Birliğin yaratacağı heyecan, güven, umut ve sinerjiyle 2+2 bazen 7 yapar. İklim de buna uygun. HDP bu konuda iyi eş genel başkanlarıyla, belediye başkanlarıyla ve yöneticileriyle iyi bir sınavdan geçmiştir. İtirazını direnişe dönüştürmüştür. Bir sempatisi de vardır.
Oluşturulacak bu 3’üncü yolda işçi sınıfının rolü nedir?
Bu üçüncü yolda mutlaka işçi sınıfı olmalı. Türkiye’nin içinde bulunduğu tablo, emek mücadelesinin ekseninden çıkmış olmasından da kaynaklanıyor. Yoksa dünya sınıf hareketini her zaman iktidarları al aşağı ettiler. İşçi sınıfının birinci ittifakı da kır yoksullarıdır. Ama ne yazık ki 80 darbesi onların örgütlerini darmadağınık etti. Şimdi köylüye gel dediğin zaman, kime çağrı yapacağız. O nedenle direniş ruhunu yeniden örgütlü hale getirmek gerekiyor. Bugüne kadar yapılmamış olması yapılmayacak demek değildir. Üreticilerin her maliyeti dışa bağlı. Bir toprak kalmıştı elinde onu da ipotek ettirdi. Yerli hiçbir tarımsal ürün ve girdi kalmadı. Bu nedenle 3’üncü yolda başta DİSK olmak üzere örgütlü bütün sendikalar yerini almalıdır. Onların işi, ekmeği ve geleceği de böyle bir kurtuluş hareketinde.
Peki 3’üncü yol seçeneği nasıl bir ajandayla yola çıkmalı?
Onların ne yapacağı adına bir şey söyleme durumunda değilim. Aralarında çok deneyimli arkadaşlar var. Bir araya gelirler. Aralarında ideolojik, politik ya da eylemsel farklar olabilir. Bence onlar giderilerek demokrasi, adalet, barış ve insan haklarından oluşan tek sayfalık bir manifestoyla Türkiye halklarının önüne çıkabilirler. Önemli olan samimiyet ve ilkeler doğrultusunda yolda yürüme kararlığıdır. Onu ortaya koysunlar Cumhurbaşkanı da Başbakan da kim olursa olsun. Önemli olan kolektif bir yürüyüşü ve itirazı ortaya koymaktır. Zaten kişilere bağlı kılınan mücadeleler hep hüsranla sonuçlanmıştır. Türkiye siyasi tarihinde hep gördük.
O zaman bugün onları yok sayan medyada bu harekete yüzünü çevirecektir. Uluslararası kuruluşlar yüzünü çevirecektir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi dairesinin kararlarını yok sayanlar bile bu kararlarını gözden geçirecekler. Bugün bir kararı diğerine uymayan adli tıp da yüzünü buraya çevirecek. Diğeri kalabilir diyor. Kadın cinayetleri, mültecilere karşı yükselen ırkçılığa karşı üçüncü yol caydırıcı olacaktır. Bürokrasi ana muhalefet ya da ortaklarının iktidar olacağına inanmalı. İnanırsa emin olun hukuksuzluğa son verirler.
MA / Tolga Güney