Yakın zamanda temaslarda bulunduğu Yaresanlara dair izlenimlerini aktaran Sosyal Antropolog Hasan Harmancı, özgün bir sosyolojik dokusu olan, kendine özgü bir dizi değer ve norm içeren Yaresan toplumunun, tüm baskı ve asimilasyon politikalarına karşı kendisini öz değerleri ile savunduğunu kaydetti. Harmancı, “Devlet destekli Şialar büyük baskılar uygulama çabasında. Ama müthiş bir güç olarak Yaresanlar da kendilerini koruyorlar” dedi.
İran’a gidişini, “Antropolog eğer gidip alanı görmemiş ise o alan ile ilgili susması gerekiyor. Benim de konuşabilmek, yazabilmek ve karşılaştırma yapabilmek için gitmem gerekiyordu ve gittim” sözleriyle anlatan Sosyal Antropolog Hasan Harmancı, İran’da bulunan Yaresan toplumuna dair temaslarını ve izlenimleri PİRHA’yla paylaştı.
Yaresanların, kendi yaşam alanlarında, öz değerleri olan ziyaret mekanlarında günlük yaşamlarına devam ettiğine dikkat çeken Harmancı, bu mekanların mürşit ve pir makamları olduğunu kaydetti.
Harmancı, Aleviler gibi Yaresanların olduğu bölgelerde özel mezarlıklar ve mezar taşları olduğunu kaydederek, Hakk anlayışının bu mezar taşları üzerindeki figür ve yazılarda kendini hayli güçlü olarak hissettirdiğini vurguladı.
Alevi toplumunun cemlerini yaptıklarını, adaklarını adadığı, lokmalarını paylaştığı, özel günlerinin öncesinde gittikleri ve güncel hali ile zayıflamış olan ziyaret kültürünün Yaresanlarda aksi yönde çok daha güçlü olduğunu belirten Harmancı, bu ziyaretlerin Yaresanlar için yaşam alanı olduğunu ifade etti.
Yaresanların doğal yaşam alanları olan dergahlarında günlük ritürellerini gerçekleştirdiklerini ve dışarıdan dergahlarına yönelik hiçbir müdahalenin gerçekleşemediğinin altını çizen Harmancı, Türkiye’deki Alevi dergahların işgal edilerek müze niteliğinde işletildiği gerçekliğine dikkat çekti.
3 bölüm olarak yayınlanacak Hasan Harmancı röportajının ilk bölümü şöyle:
“KONUŞABİLMEK VE KARŞILAŞTIRMA YAPABİLMEK İÇİN GİTMEM GEREKİYORDU”
PİRHA- Sosyal antropolog olarak dönem dönem coğrafyanın farklı bölgelerini dolaşarak tarihsel ve güncel olarak toplumları inceliyorsunuz ve kayıt altına alıyorsunuz. Sizi İran’a götüren arayış neydi?
HASAN HARMANCI: Türkiye’de özellikle Alevi toplumunda ölüm sonrası kavramlarını çalışmaya başladım. Bununla ilgili epey bir çalışma yaptık. Türkiye ve Avrupa’da Hakk’a yürüme erkanları üzerine çalışmalar yürüttük. Hacı Bektaş Veli Dergahı’nda bir kitapçık çıktı. Daha sonrasında Almanya’da bulunan ‘Pişmeden Pişirilmez’ adlı bir grup ve Alevi Eğitim Enstitüsü bir çalışma yaptı. Bunların hepsinde yer aldım. Sonrasında, ‘Sadece Türkiye’deki Aleviler mi bu konuda sorun yaşıyor’ diye sordum. Aynı zamanda Alevilerde tanrı nedir, can nedir, ölüm sonrası algıları nedir gibi soruları karşılaştırmak istedim. Yollara düştüm ve İran’a gidişimin bir gerekçesi de bu idi. Ehli Hak yani Yaresan toplumunu tanımıyorum. Okudukça tanıyoruz ve çok az nefeslerini biliyoruz. Antropolog eğer gidip alanı görmemiş ise o alan ile ilgili susması gerekiyor. Benim de konuşabilmek, yazabilmek ve karşılaştırma yapabilmek için gitmem gerekiyordu ve gittim. Bu gitmelerim devam da edecek.
“HALK DEMOKRASİ VE İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN DİRENİYOR”
-İran’da genel hava nasıldı? İnançlar ve kültürlerin bu yönlü bir baskı ve zora maruz kaldığı biliniyor. Sizin izlenimleriniz nasıldı?
İran’da inançlar büyük baskı altında. Biz bunu buradan görüyoruz. Dikkatimi çeken şey ise; İran’da herkesin çarşafın içinde olduğu düşüncesi. Elbette Türkiye’de de belli bölgeleri esas aldığımızda bu izlenimler vardır. Ama Türkiye’den daha özgür ve gerçekçi bir toplumla karşılaştım. Kadınların sokakta yürürken, giysileriyle, tutumlarıyla direnen tarafını görebiliyoruz ve kapalı bir toplumdan bahsedemeyiz. Hep bir yanılgı içerisindeyiz. Medyanın bize gösterdiği ile bizler toplum budur diyebiliyoruz. Halbuki aramızdaki ayrımı, uçurumu arttırmak veya örnekleme yaparak, ‘Bakın bu olursunuz’ biçiminde bir noktaya taşınıyor. Halk orada da demokrasi, insan hakları, inanç özgürlüğü için direniyor ve direnmeye devam ediyor.
“REFERANS VE YOL DİLİNİ KULLANINCA İLETİŞİM GELİŞİYOR”
-Yaresanlar ile nasıl iletişime geçtiniz? İletişimi nasıl sağlayabildiniz? Dışarıdan biri olarak nasıl karşılandınız?
HASAN HARMANCI: Antropoloji çalışan biri için topluma ulaşmak meşakkatli olabilir ama onun mutlaka bir referans kanalı vardır. Onlara yakın ve onlardan olan insanlarla bir yolla diyalog kuruluyor. Tabi toplumda tanınmış olmak, belli kitapları olmak da bir etken. Karşılıklı referanslarımızı kullanıyoruz. Kolayca iletişim sağlayabiliyoruz.
Her yabancı tabi tanımadığı birini dışında tutmaya çalışır. Misafirpervelikte asla taviz vermezler ve Alevi toplumunun konukseverliğine çok yakın bir konukseverlik var. O konukseverlik içerisinde kendini ve arayışını ifade etmeye başlayınca, bir de referanslarının yanında yol dilini kullanınca iletişim doğalında gelişiyor.
“YARESANLARDA İNANÇ MERKEZLERİ ZİYARET BİÇİMİNDE”
-Ziyaret kültürleri nasıldı? Bu mekanlara ne atfediyorlar? Özellikle Düzgün Baba, Hacı Bektaş gibi kutsallık atfettikleri makamları var mı?
HASAN HARMANCI: Yaresan toplumunun bizden farkı bütün inanç merkezleri ziyaretler biçiminde oluşmuş. Onlardaki pirler ve mürşitlerin makamları ziyaret yerleri biçiminde. Dergahları ve ritüel bölgeleri tamamen belli bölgelere ve pirlere-mürşitlerin makamlarına adanmış biçimde yer almakta. Bu inanç merkezlerini kullanmaları bizden çok ileri bir düzeyde ve geleneklerini sürdürüyorlar. Bundan daha 20 yıl önce Alevi toplumu cemlerini, adaklarını, nikahlarını yapacaklarsa önce ziyaretlerine giderlerdi. Yaresanlar ise bu geleneklerini hala sürdürüyorlar.
“KADIN-ERKEK AYRIMSIZ BİRBİRLERİNE NİYAZ İLE YAKLAŞIYORLAR”
-Nasıl giderler, ne gibi hazırlıklar yaparlar? Bu mekanlardaki iletişimleri ne boyutta? Niyazlaşma ritüelleri Alevilere benziyor mu?
HASAN HARMANCI: İran’da niyaz kültürü çok yüksek. Kadın-erkek ayrımsız birbirlerine niyaz ile yaklaşıyorlar. Erkekler arasında süren kültürel, inançsal bir yaklaşım gibi görülüyor ama öyle değil. İnanç merkezine girerken biz Aleviler gibi niyazlaşarak giriyorlar. Eşiğe niyaz etme, eşiğe girmeden önce Yaresanlarda da var. Benim gördüğüm örnekler ya da karşılaştığım kişiler, geleneğe daha bağlı olan atalarımız eşik dışından başlayarak sürünerek içeriye girmeyi niyazlaşma olarak yürütürlerdi. Yaresanlarda böyle birkaç niyazlaşma ile karşılaştım. Bu bir çeşitlilik içeriyor, tek bir tiplemesi yok.
“SULTAN SAHAK’A ADANMIŞ 3 GÜNLÜK ORUÇLARI VAR”
-Belli bayram, oruç, kutlama vs. denk geldiniz mi? İzlenimleriniz var mı?
HASAN HARMANCI: Benden bir 10 gün kadar önce oruçları vardı ve ona yetişemedim. Alevi toplumunun Hızır, Newroz ve bir de Muharrem orucu var. Onların ise (Yaresan) Şah Sahak’a (Sultan Sahak) bağlanmış, onun başından geçen bir olaya istinaden tutulan 3 günlük bir oruçları var. Onun dışında herhangi bir oruçları söz konusu değil.
Bizim gibi Newroz onlar için de çok önemli. 5 gün boyunca tatil ilan edilir ve Yaresan halkı da bundan yararlanır. Newroz önemli bir kutlama dönemidir ama orucu yoktur. Muharrem, İran’da çok belirleyici özelliğe sahip olmasına rağmen Yaresan toplumu Muharrem’i bilmiyorlar. Muharreme dair bir oruçları ve ritüelleri yok, hatta bunu konuştuğumda garipsediler.
“MEZARLARINDA GEÇMİŞE BAĞLI KALMIŞ DURUMDALAR”
-Taşlar, mezar taşları da dahil olmak üzere bu topraklarda yaşayan toplumların ve bölgelerin tarihi hafızasıdır. Geçmişe dair okumalar ve bilgiler hakkında bu taşlar ön açıcı olmakta. Alevilerin yaşam alanlarındaki mezar taşları üzerine işlenmiş kimi figürlerin, sembollerin ve öğütlerin olduğu biliniyor. Yaresanlarda da bu mezar taşı kültürü var mı? Var ise sembollerde ne ile karşılaştınız, okumalar yapabildiniz mi?
HASAN HARMANCI: Son yıllarda Alevi toplumunun hafızasında yanılsama veya hızlı bir biçimde asimilasyon görüyorum. Kimileri buna entegrasyon diyorlar ama entegrasyondan da ağır bir asimilasyon ile karşı karşıyayız. Hele ki şehirleşme bizleri bir bataklığa çekmiş durumda. Bu nedenle Alevi toplumunun kimliğinin ve inancının önemli bir simgesi olan Hakk’a yürüme erkanları üzerine çalışmalar yürütüyorum. Hem Bektaşi mezar taşları hem de Alevi köylerindeki geçmiş döneme ait mezar taşlarındaki simgelerin, işlenme biçimlerini ve kullanılan taşa kadar hepsinin üzerinde durmaya çalışıyorum. İran’da bunu tabi ki önemsedim.
Yaresanların olduğu bölgelerde özel mezarlıkları var. Orada hem dili , hem simgeleri okuyorsunuz, hem de felsefeyi görüyorsunuz. Bu üçlü yapıyı orada görmek mümkün oluyor. Yaresanlar geçmişe bağlı kalarak son dönemdeki simgelerini yenilemiş durumdalar. Bunu daha çok yazıda görüyorsunuz. Bazı mezarlarda keskin olmayan simgelerin kullanıldığını gördüm. Mezarların bizden bir farkı da mezar taşlarını yatay kullanıyorlar. Mezar alanları ziyaret alanları ile bir bütün ve ziyaret yerlerindeki mezar taşları üzerinde yürüyebiliyorsunuz. Bedenini toprağa sırladığımız can ile bir işimiz kalmıyor. Bizler ise mezarların arasında gezerken onların olduğu toprağa basmayı kendimize yediremiyoruz. Yaresanlar ise bunu yok sayıyor. ‘Onların bedenleri toprak oldu ve toprağa basılır’ diye düşünüyorlar. Biz Aleviler, Müslümanlar ile mezarlarımız yan ana olduğu için bu sorunu yaşıyoruz. Ehli Haklar Yaresanlar ise kendi ziyaret yerlerini veya dergahlarını mezarlık olarak ilan etmiş durumdalar.
Böyle olunca, herkes yakın gördüğü pirinin, mürşidinin dergahının bulunduğu bölge aynı zamanda mezarlıkları olarak geçiyor. Böylece İran toplulukları ile mezarlıkları da karışmamış oluyor. İran’da Müslümanların veya Şiaların mezarlarının taşları dik iken Yaresanlarda mezar taşları yatay ve toprakla bir. Bir mermer; üzerinde yazı ve simgeler var.
“TAŞLARDA GORANİCE NEFES VE BEYİTLER İLE KARŞILAŞIYORSUNUZ”
-Mezar taşlarında İslam terminolojisi ile karşılaştınız mı?
HASAN HARMANCI: Doğrusu bu konuda bir ön yargım vardı. İnanılmaz bir biçimde kendileri kültürel ve inançsal olarak koruma içerisine girmişler. Devletin baskı aygıtlarını yoğunlaştırdığı pir ve mürşit ziyaret yerlerinde bunun kendisini seçebiliyorsunuz. Devletin yazdığı yazı, astığı tabela ve Yaresanların yazıları ile astığı tabelalar çok farklı. Mezarlıklarda bu baskıyı çok görmedim. Bizzat mezarlarını kendileri organize ediyorlar, dışardan birinin müdahalesi olmuyor.
Mezar taşlarının üstünde de kendi dillerinde (Kürtçe’nin Gorani lehçesi) nefesler olabiliyor veya gülbeng ile karşılaşıyorsunuz. Onların yol gösterici, yol açıcı olduğunu görüyorum.
“ÇOK KİŞİ DE İKRAR ALARAK MUSAHİP OLUYOR”
-Kendi içlerinde musahiplik, kirvelik gibi kurumlar var mı?
HASAN HARMANCI: Kirvelik Ortadoğu’nun genel bir uygulaması ve bu Yaresanlarda da var. Biz musahipler diyoruz ama onlar yol kardeşliği, yol yoldaşlığı biçiminde bir kavram kullanıyorlar. Bizde musahiplikte evli dört can bir araya gelir ve bunun üzerine bir ritüel bina edilir. İkrardan sonraki aşama olarak kabul ediliyoruz. Yaresanlarda ise çok sayıda kişi birlikte ikrar aldıklarında bu ritüele musahiplik diyorlar. Her yıl da görgüden geçiyorlar. Bizler gibi çok açık ‘cemimiz, yolumuz var’ biçiminde konuşmayı tercih etmiyorlar. Bunu günlük yaşama katıldıkça ve onlarla konuştukça öğreniyorsunuz. Bu, dışardan kim olursa olsun ona karşı kendini gizleme, ifade etmeme ile ilişkili bir durum.
“GÜÇLÜ BİR TOPLUM, CANLI BİR DERGAH HAYATI VAR”
-Kendi dışındaki toplumlarla ile ilişkilenme durumları ne boyutta?
HASAN HARMANCI: Maalesef çok açık değiller. Çokça biliniyorlar ve kendilerini saklamıyorlar. Ancak başka toplumlarla bir araya gelmiyorlar. Kırmanşah’a gittiğimizde bölgenin Yaresanlar açısından çok güçlü bir toplum olduğunu gördük. Ziyaretlere gittiğimizde kendileri bizzat derviş, hizmetli olarak yer alabiliyorlar. Günlük hayatlarının bir parçası gibi gelerek konaklıyorlar, ritüellerini gerçekleştirebiliyorlar. Canlı bir dergah hayatı sürüyor. Yabancılar ile ara ara çatışmalarını ifade ettiler. Benim gittiğim yerlerde çoğunlukla kendileri dışında kimse yaşamıyor. Yaresan köylerine ne Şiiler ne de Sünniler pek yaklaşmıyorlar. Birbirleri ile dayanışma duygusu içerisinde hareket ediyorlar. Devlet destekli Şialar da büyük baskılar uygulama çabasında. Ama müthiş bir güç olarak Yaresanlar da kendilerini koruyorlar. Evet yasaklar var ama Yaresanlar kendini korumaya devam ediyor.
“YARESAN DERGAHLARI HALA İŞLİYOR, ALEVİLERİN İSE İŞGAL ALTINDA”
-Dergah sistemlerinin işleyiş biçimi nasıl? Hala canlılığını koruyor mu?
HASAN HARMANCI: Bölgede yine Duşima ziyaretine gittik. Duşima, anlam olarak iki dut ağacını karşılıyor ama iki şah, şahın merkezi diye de kullanıyor. Burası bir merkez ve o köyün günü birlik canlılığını görünce bana çok ilginç geldi. Dergaha ancak referanslar ile girebiliyorsunuz. Güvenliği ve kendi alanında korumaları var. Dergaha girince 15-16. yüzyıl binası ile karşılaşıyorsunuz. Kesme taşlarla yapılmış, özel dizayn edilmiş ve restore edilen bölümleri olan bir yapı vardı. İçeri girdiğinizde hizmet edilen, iş bölümü yapılan toplumsal bir aygıt var. Türkiye’de ise bizim dergahımız elimizden alınarak işgal edilmiş durumda. Devlet orayı bir güzel müze olarak işletiyor ve bizlerde ücret ödeyerek içeri giriyoruz. Bizler birkaç girişim yaptık ve içeride ancak cem tutabildik. Ama Yaresanların dergahının ve postnişinin (Yaresanlar ağa efendi olarak tanımlıyor) olduğu yer hala canlılığını koruyor. Toplum hafızası olarak orada işliyor. Çevre köyler oraya bağlılıklarını bizzat devam ettiriyorlar.
“KENDİLERİNİ İFADE ETMEDE ÇOK İYİ GÖRDÜM”
-Böyle olunca kendi aralarındaki ilişki ağı da güçlü oluyor öyle değil mi?
HASAN HARMANCI: Bizleri misafir ettiklerinde nereleri gezebileceğimize, nasıl diyalog kurabileceğimize dair bizi yönlendirdiler. Bu hem sağlıklı yürüyebilmek hem de nereye gidebileceğimizi görmek için çok önemliydi. Hatta Yaresan rehberler eşliğinde birkaç yeri gezdik. Toplum olarak kendilerini anlatma ve ifade edebilmede kendilerini çok iyi gördüm. Bu çok yaratıcı bir şey. Hem örgütlülüğün sürmesi hem de toplumsal güç açısından bunları çok iyi okumak lazım. Türkiye’de bir dergaha girip çıktıktan sonra bütün ilişkilerin bitiyor.
Kendileri ile ilgili bir çalışma yaptığımı söyleyince rehberleri ile nerelere gidebileceğimi, hangi ağları kurmamım doğru olabileceğini söylemeleri çok iyiydi. Bu Türkiye’de en çok tartıştığımız alanlardan birisi. Biri geldi mi biz kendimiz ile ilgili neler sunacağız? Bizzat mürşidin kendisi ile konuşma şansım oldu. İki gece boyunca bunları uzun uzun tartıştık.
“ALEVİLERİ ÇOK İYİ TANIMIYORLAR, BİZLER İÇİN DE EKSİKLİK”
-Alevileri biliyorlar mı, tanıyorlar mı?
HASAN HARMANCI: Türkiye’deki Alevi toplumunu çok iyi tanımıyorlar. Tanımamaları bizler için de onlar için de büyük bir eksiklik. Bizler de onları tanımıyormuşuz. 20 yıldan fazladır alanda çalışan biri olarak gittiğimde bu tartışmaların içerisine girinceye kadar eksik olduğumu düşünmemiştim. Muhabbetlerin içeriğinden yiyeceklerine, dergahtaki odaların tasarımına kadar her şeyin geleneksel biçimde sürmüş olması çok önemliydi. Kadınların katılması, dergaha hizmet edenlerin günlük giysileri, bıyıklarının belirleyici olması ayrıca bu özgün duruma bir örnekti. Bizlere neden bıyıklarımız olmadığını sordular. Bende Aleviyim, aynı toplumsal kesimden geliyorum dememe rağmen bıyıklarım olmadığı için bir yabancılık hissettiklerini sezinledim. Bıyık, Yaresanlıkta belirleyici oluyor.
“YARESAN ZİYARETLERİ ÇOK CANLI BİÇİMDE YAŞIYOR”
Yine Yaresan ziyaretlerinin birçoğu çok canlı bir biçimde yaşıyor. Gün içerisinde rastgele bir yerden geçerken o ziyaretlerin bu canlılığını görmek bizleri müthiş etkiledi. Baba Hoşin’in (Yaresanlarda kutsallık atfedilen bir yol yürütücüsü) sır olduğu bir mağaraya gittiğimizde insanlar peş peşe gelerek çerağlarını uyandırıyorlar, orada oturuyorlardı. Hepsi bir arada canlı bir yaşam sürerek günlerini tamamlıyorlar. Bir toplumun hafızasını ve inancı nasıl yürüttüğünü görmek benim için çok yararlıydı.
Ersin ÖZGÜL/MUĞLA