Hukukçu Hüsnü Öndül, Alevi toplumuna dönük nefret suçlarına işaret ederek “Türkiye’de pek çok insan hakkı kategorisinde olduğu gibi inanç özgürlüğü alanında da ciddi sorunlar var. Oysa anayasal olarak ve ulusalüstü insan hakları hukuku bakımından Türkiye inanç özgürlüğünü herkes için tanımaktadır. Fakat pratikte tekçi bir özellik taşıyormuş gibi bir uygulama var” dedi.
İnsan Hakları Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve Çağdaş Hukukçular Derneği kurucu ve yöneticilerinden Hüsnü Öndül, dünya kamuoyunun gündeminde olan Rusya-Ukrayna savaşı ile Türkiye’deki hak ihlalleri hakkında PİRHA’ya konuştu. Bir dönem İnsan Hakları Derneği Genel Başkanlığı’nı da yapan Öndül, ilk olarak Rusya’nın Ukrayna işgaline dönük sorularımıza cevap verdi.
“SAVAŞLAR SOSYAL ADALETSİZLİKTEN ÇIKAR”
Hüsnü Öndül, Rusya savaşını, “Savaşların nedeni dünyanın eşitsizlikler dünyası olmasındandır” sözleriyle özetleyerek şunları ifade etti:
“Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ve savaş olgusu, kendi özel/öznel koşulları olmakla birlikte, dünyanın genel işleyiş kurallarından, durumlarından ayrı değil. Uluslararası Çalışma Örgütü (İLO) Anayasasının daha ilk cümlesinde yazdığı gibi… Savaşlar sosyal adaletsizlikten çıkar. Gelir dağılımı adaletsizliğinden. Temel neden budur. Güçlüler, Thomas Hobbess’in Leviathan eserinde anlatıldığı gibi, dünyanın doğa durumunda olduğunu düşünüp kuvvete başvurmayı kendilerinde hak görüyorlar. Doğa durumunda hak kuvvete göre belirlenir. ‘Büyük balık küçük balığı yer.’ Bu durum ve şimdi Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı ve işgali dünyanın ‘toplum durumu’nda -hala- olmadığı anlamına gelir. Toplum durumunda hukuk geçerlidir ve kural olarak dünyada bir hukuk düzeni var. İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin Önsözü ve 28. Maddesi ile BM Şartı’ndaki Birleşmiş Milletler’in amacını vurgulayan amaç maddesi (madde 1) işlemiyor. Kimi devletler ve bu savaşta Rusya kendisini bağlayan bir dünya hukuk düzeni yokmuş gibi ve sanki doğa durumundaymışız gibi hakkını hukuka göre değil, güce/kuvvete göre tarif ediyor ve işgal ve ilhak hareketine girişiyor. Beni öldürülen tüm canlılar (onbinlerce Ukrayna ve Rus sivil insanlar, askerler, hayvanlar); yakılan yıkılan köyler/ kentler, tarihi ve doğal çevre ilgilendiriyor ve savaşa karşı çıkıyorum. Bu savaşta ve bütün savaşlarda İnsancıl Hukuk’un en önemli ve temel belgeleri olan 12 Ağustos 1949 Cenevre Sözleşmelerine ve 1977 Protokollerine uygun hareket edilmelidir.”
“HUKUK İLKELERİ İŞLEMELİDİR”
Hukukçu Hüsnü Öndül, Türkiye’deki militar eylemler sebebiyle yaşanan sivil ölümlere de yorum yaptı. Urfa’da 24 Mart’ta özel harekat polislerinin atış talimi yaptığı civarda 16 yaşındaki Muharrem Aksem’in öldürülmesine dair Öndül, “Hukukun üstünlüğü ilkesi gereği, kamu otoritelerinin hukuka aykırı eylem ve işlemleri söz konusu olduğunda da hukuk ilkeleri işlemelidir. AİHM silver ve diğerleri İngiltere kararında hukukun üstünlüğü ilkesini kamu makamlarının eylem ve işlemlerinin hukuksal denetiminin yargı organı tarafından yapılması olarak açıklamıştır. Türkiye’de gözaltında kayıplara karşı, yargısız infazlara karşı verilen mücadele, cezasızlığa karşı verilen mücadele işte bu ilkenin; hukukun üstünlüğü ilkesinin yaşam bulması için verilen mücadeledir ve bu ilkenin savunulmasıdır” dedi.
“YAŞAM HAKKININ KORUNMASI GEREKİR”
Hüsnü Öndül, ‘hasta tutuklular’ sorununa değindi. Cezaevlerinden her gün gelen ölüm haberlerine ilişkin “yaşam hakkının korunması” vurgusu yapan Öndül, şu yorumu yaptı:
“Hasta mahpusların özgürlüğü için insan hakları savunucuları yıllardır talepte bulunuyor. Fakat Adli Tıp Kurumu bağımsız değil ve hasta mahpusların cezaevlerinde uzun süre kalmalarına yol açan veya cezaevlerinde yaşamlarını yitirmeleri ya da tahliyelerinden kısa bir süre sonra hayatlarını kaybetmeleri sonucunu doğuran bir tutum içerisinde. Konunun insan haklarına saygı yükümlülüğü ile ilgisi var. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 1. Maddesinin başlığı ‘saygı yükümlülüğüdür’. Devletler egemenlik alanındaki herkese karşı bu yükümlülük altındadır. ‘Herkese’ mahpuslar da dahildir. Sözleşmede yer alan hakları ve özgürlükleri herkes için tanıdıklarını taahhüt ederler bu birinci maddede. ‘Tanıma’ ifadesi, korumayı, kullanmayı ve geliştirmeyi içerir. Yaşam hakkı söz konusudur ve atılı suç ne olursa olsun yaşam hakkının korunması gerekir. Ben uygulamaları saygı yükümlülüğünün ihlali olarak değerlendiriyorum.”
“PRATİKTE TÜRKİYE TOPLUMU TEKÇİ BİR ÖZELLİK TAŞIYORMUŞ GİBİ UYGULAMA VAR”
Alevi toplumunun maruz kaldığı hak ihlalleri de Hüsnü Öndül’ün üzerinde durduğu bir diğer konu oldu. Mahkeme kararlarına rağmen zorunlu din derslerinden vazgeçmeyen iktidarın, şimdi de Diyanet Akademisi kurmakta oluşunu yorumlayan Öndül, söz konusu baskılara dair şunları söyledi:
“Demokrasi, halkın kendi siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel sistemini kurmak için iradesinin özgürce ifade edilmesine ve yaşamının tüm yönlerine tam katılımına dayanır. Birleşmiş Milletler Dünya İnsan Hakları Konferansı Viyana Belgesi’nin 8. Maddesi’nde böyle yazılıdır. Demokrasi çoğulculuğa dayanır. Türkiye toplumu da çoğulcu, etnik, dinsel, dilsel açıdan çoğulcudur. Türkiye’de pek çok insan hakkı kategorisinde olduğu gibi inanç özgürlüğü alanında da ciddi sorunlar vardır. Oysa anayasal olarak ve ulusalüstü insan hakları hukuku bakımından Türkiye inanç özgürlüğünü herkes için tanımaktadır. Fakat pratikte sanki Türkiye toplumu çoğulcu değil, tekçi bir özellik taşıyormuş gibi bir uygulama vardır. Hem Aleviler hem Şafiler hem Hristiyan topluluklar açısından dini özgürlükler alanında da baskıcı uygulamalara tanık olunmaktadır. Bu tür uygulamaların ortadan kalkması insan haklarına dayalı, hukukun üstünlüğü ilkesinin geçerli olacağı demokratik, laik, çoğulcu bir siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel düzenin oluşturulmasına bağlıdır.”
“NEFRET SUÇLARI İŞLENİYOR”
Hüsnü Öndül, okullardaki dinci baskının karşılık bulamayacağını da ifade ederek “Bunlar geçici ve mevzi hadiseler. Türkiye toplumunun geldiği noktayı göstermiyor. Demokratik tepkiler, eleştiriler, insan hakları ve demokrasi mücadelesi ile aşılacak sorunlar olarak görüyorum” ifadelerini kullandı.
Öndül, Alevilerin inanç merkezleri olan cemevlerine yönelik devlet politikalarını da eleştirerek, “Nefret suçları işleniyor ve hukuk devleti kurumları, ilkeyi (hukuk devleti, hukukun üstünlüğü ilkesine dayanan devlet demektir, Şu andaki Anayasa’nın 2. Maddesi’nde ve değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek maddeler arasındadır) uygulamalıdır” dedi.
Eren GÜVEN/ANKARA