HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, Meclis’te basın toplantısı düzenleyerek gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Beştaş’ın öne çıkan değerlendirmeleri şöyle:
ÇERKES SOYKIRIMI
“Çerkes Soykırımı yıl dönümü nedeniyle görüşümüzü paylaşmak isterim. Tarihsel trajedilerden biri Çerkes Soykırımı. Çerkesler bunun bütün çıktılarıyla soykırım kabul edilmesi gerektiğini söylüyor, biz de bunu biliyor ve kabul ediyoruz. 158 yıl önce, 1864 yılında Rusların kılıcından geçen Çerkes halkları gemilerle dünyanın dört bir yanına dağıtıldılar. Sürgün olarak tanımlansa da yarattığı sonuçları itibariyle bir soykırım gerçeğiyle karşı karşıyayız. 500 bin insanını yitiren bu halk Osmanlı topraklarına sürgün edilmişti. 500 bin insanın açlıktan, salgından ve hastalıktan yaşamını yitirdiğini hatırlatmak isterim. Bu uzun süre devam etmişti. Mısır’a Ürdün’e Suriye’ye, Balkanlara dağılan Çerkesler tarihin en büyük acılarını çeken halklarından biri olarak kayıtlara geçmiştir.
Çerkeslerin talepleri bizim de taleplerimizdir.
‘İKTİDAR KAMPANYASINI MAHKEME SALONLARINDA BAŞLATTI’
Bu ara bir NATO tartışması var, bir de iç sorunlar ve davalar var. Bunlardan biri de Kobanî Kumpas Davası ki bunu sıklıkla dile getiriyoruz. Ben en son söyleyeceğimi başta söyleyeyim; şu anda AKP-MHP iktidarı seçim kampanyasını mahkeme salonlarında yürütüyor, bunu çoktan başlattı. Mahkeme salonlarında bir seçim kampanyası var. Gezi Davası kararıyla Türkiye demokratik kamuoyuna, muhalefete, halklara gözdağı verildi. Bu da seçim kampanyasının önemli ayaklarından biriydi. STK’lerin, muhalefetin ve halkın taleplerini özgürce ifade etmelerinin artık mümkün olamayacağının mesajını verdiler. Ucube bir mahkeme kararıyla ağırlaştırılmış müebbet ve 18 yıla varan cezalar verildi. Şu anda cezaevinde tutuluyor aktivistler. Geçen hafta Silivri ve Bakırköy cezaevlerini ziyaret ettim. Gezi tutuklularını ziyaret ettim ve onların selamlarını kamuoyu ile paylaşmak istiyorum. Kendileriyle yaptığımız görüşmelerde haklı olduklarını, bu davanın mesnetsiz ve siyasi bir dava olduğunu bizlerle paylaştılar. Biz de bunu çok yakından biliyoruz.
‘DAVALARLA KÜRTLERE MESAJ VERİLİYOR’
Gezi ile Kobanê davaları arasında doğrudan bir bağlantı var. Gezi ile Türkiye kamuoyuna, halkına ve demokratik muhalefete mesaj veriliyor, Kobanî ile de Kürt halkına mesaj veriliyor. Kobanî Kumpas Davası ile ne deniliyor? Kürtler demokratik hak ve özgürlüklerini kullanamazlar. IŞİD katliamlarına karşı ses çıkaramazsınız diyorlar. Kobanî’de IŞİD yenilgisinin peşine 8 yıl sonra düşmüş durumdalar. Arkadaşlarımız her duruşmada AKP ve MHP’yi yargılamaya devam ediyor. Basın mensuplarına önerim var; lütfen Kobanî Kumpas Davasını izleyin, oradaki savunmaları dinleyin, dinleyemiyorsanız mutlaka okumaya çalışın. Çünkü davada inanılmaz bir yakın tarih var, savunmalar var, yargılamalar var. İktidarın adım adım nasıl çürüdüğü gerçeğine çok yakından tanık olacaksınız.
Mahkeme savunma hakkını 1 günle sınırladı, bu hukukun bittiğinin resmidir.
Seçim kampanyasında kullanmak için Kobanê Kumpas Davasını bitirmek istiyorlar.
Mahkeme salonları iktidarın seçim otobüsü gibi.
Diğer mesele NATO meselesi. Biliyorsunuz İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üye olması konusunda Türkiye’nin vetosu var ve gerekçe olarak Suriye Demokratik Güçlerine verdiği desteği kesmelerini istiyorlar. Günlerdir iktidar bunu yapıyor, burada da kalmıyor. Bu taleplerin yanında İran Kürtlerinden bir kadın İsveçli parlamenter var, onun da Türkiye’ye iadesini istiyorlar. Bu kadın Türkiyeli değil, Türkiye’de yaşamamış Türkiye ile hiçbir bağı yok. Bir İsveç milletvekili, sadece Kürt olması ve AKP’yi eleştirmesi sebebiyle terörist muamelesi görüyor. AKP içeride hepimizi, bütün muhalefeti terörist ilan etti, yetmedi küresel olarak Kürt haklarını ve temel özgürlüklerini savunan herkesi terörist ilan etmeye çalışıyor ve bu konuda da hızla ilerliyor. Mesela Ragıp Zarakolu var. Türkiye yayıncılığına önemli katkılar sağlamış önemli bir yayıncı ve aydın. Hakkındaki iddiaların tamamı düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında ve Ragıp Zarakolu’nun iadesi isteniyor. Dünyanın gözünün içine baka baka düşünce ve ifade özgürlüğünü tanımadıklarını, bir yayıncıyı ve aydının iadesini istediklerini söylüyorlar.
‘KÜRT DÜŞMANLIĞI YAYILMAK İSTENİYOR’
Biz HDP olarak ABD, İsveç, Finlandiya ve diğer devletlerin yaklaşımlarını yakından izliyoruz. Afrin’den Haseke’ye, Amed’den Şengal’e kadar Kürt halkının büyük bedeller ödeyerek elde ettiği kazanımları pazarlık konusu yapılmaya çalışılıyor. Biz Kürt meselesinin içeride çözülmeden küresel bir mesele haline geldiğinin farkındayız. İçeride Kürt karşıtlığının ve Kürt düşmanlığının dünyaya yayılması için büyük bir çaba var. Kürt meselesi Suriye ve Türkiye’de iç içe geçmiş, NATO’yu ve diğer uluslararası kurumları bu konuda şantaj yaparak dize getirmeye çalışan bir Türkiye var. Bizim bu konuda çözümün Ankara olduğu, TBMM olduğu yönünde net ifadelerimiz var. Kürt meselesi Türkiye’nin içinde çözülebilir; gidip NATO’ya şantaj yaparak, İsveç ve Finlandiya’yı veto ederek bu meseleyi çözemezsiniz, bunu herkes biliyor. Tabii ki dar pazarlıklara bu ülkelerin gireceklerini düşünmüyoruz. Çünkü İsveç’te de Finlandiya’da da demokratik bir düzen, adil bir yargı sistemi, düşünce ve ifade özgürlüğü yerleşmiş durumda. Kürt karşıtlığına taraftar toplamanın sonuçsuz kalacağını görüyoruz. İsveç ve Finlandiya’nın bu kadar yıllık emeklerini çöpe atmayacaklarına inanıyoruz. Kürt düşmanlığı çabaları boşa kürek sallamaktır.
Geçenlerde Kürt meselesi bağlamında şöyle bir görüntü gördük. Topal Osman resimli otobüsleri Diyarbakır sokaklarında dolaştırdılar. Diyeceksiniz ne alaka, ben o alakayı size kurayım. Kayyumun sadece belediyeyle ilgili olmadığını, sosyal ve kültürel çevreyi de değiştirme temelli olduğunu birçok kere ifade ettik. Kültürü bitirmek, dili yok etmek istiyor, yaşam tarzına direkt müdahale ediyor. Ben okurken gülümsedim acı acı güldüm. Kızıltepe kayyumu hamsi festivali yaptı, benim vekili olduğum ve büryanı ile ünlü olan Siirt’te de hamsi festivali yapıldı. Neden, Valiler Karadenizli. Getiriyorlar tonlarca hamsiyi kayyımlar festival yapıyorlar. Bir büryan festivali ya da fıstık festivali yapmak akıllarına gelmiyor, çünkü oranın kültürüne düşmanlar.
‘Beyaz Torosları bitirdik’ diyenler şimdi Topal Osmanlı otobüslerle gözdağı veriyor.
Görevimiz sizin bu çetevari siyasetinizle mücadele etmektir.
İMRALI TECRİDİ
Tabii Kürt meselesinde çok önemli bir başlık da tecrit. Bunu söylediğimizde A Haber ve yandaş medya ‘aman HDP’liler yine Öcalan’a sahip çıktı, aman tecride karşı çıkıyorlar’ diyor. Çıkıyoruz ya, tecrit bir işkence yöntemi ve insanlığa karşı bir suç. Bu tecrit niye var? Türkiye halklarının bunu düşünmesini istiyoruz? Türkiye’de bir savaş politikası var. Her şey bu savaş politikasına hizmet etsin istiyorlar. Şu anda her yerde silah pazarlıkları devam ediyor. İmralı’da tutulan Abdullah Öcalan ile diğer 3 kişi ne aileleri ne avukatlarıyla görüştürülüyor ne mektup atabiliyor ne telefonla görüşebiliyorlar ama ne yapılıyor sürekli disiplin cezaları veriliyor. Bugün avukatlardan öğrendim, bu cezalar avukatlara tebliğ edilmiyor, itiraz haklarını kullanamıyorlar. Bir mahkum içeride nasıl bir disiplin suçu işleyebilir? Sakın olmaz demeyin bir örnek vereyim. Bir disiplin cezası volta atmak. Tutuklu ve hükümlüler güneşin doğuşundan batışına kadar dışarıda açık havada oturma hakkına sahiptir. Burada diyor ki, Sayın Öcalan ve diğer tutuklularla ilgili, ‘birbirinizle konuşarak birbirinizin spor hakkını engelliyorsunuz, bu nedenle size görüş cezası veriyorum.’ Dünya tarihinde böyle bir karar yoktur. Bu karar tamamen onların ne kadar zor durumda olduğunu gösteriyor.
Kürt karşıtlığı ve savaş politikalarının sebebidir tecrit sistemi. Çünkü şu anda barışı konuşan, barış talep eden, “1 haftada barış getirebilirim diyen Öcalan” tecritte tutuluyor. Barışın konuşulmasını istemiyor iktidar. Öcalan’ın sunduğu proje Ortadoğu ve Kürt halkı için demokratik bir proje. Neresine karşı çıkıyorsunuz? Çözüm Sürecinde 3 yıl aynı masada oturdunuz. Yarın savaş politikası bitince -ki eninde sonunda gelinecek yer orası- yine oturulacak. Türkiye halklarının tamamına sesleniyorum; tecrit sadece Kürt halkını ilgilendirmiyor, 84 milyon insanın barış içinde yaşamını, ekonomik özgürlüğünü ve insanca yaşamını etkiliyor. Lütfen buna hep birlikte karşı çıkalım, barışı bu topraklara getirelim, istersek yapabiliriz. Bu iktidara karşı hep birlikte demokratik bir muhalefet ortaya koyabilirsek bunu başarabiliriz. Tecridi kaldırın barış sesi, çözüm sesleri yükselsin, insanların umudu yükselsin. Geleceğe güvenle bakabilsin anneler, ne Trabzon’da ne Hakkari’de ne Giresun’da ne İstanbul’da çocuğumun cenazesi gelecek diye geceler boyunca ağlamasın. Artık bu gözyaşları bitsin.
EKONOMİK ÇÖKÜŞ
Son olarak ekonomi gündemine ilişkin bir şey söyleyeceğim. Battık gidiyoruz işte. Rekorlar kırılıyor ve kur korumalı mevduat sistemiyle Türkiye halkları bir avuç zengin eliyle gasp ediliyor. Türkiye’yi batırma projesi tam hız devam ediyor. Yeni ekonomi dediler, yüksek kur düşük faiz yüksek ihracat yüksek istihdam vaatleri verdiler, şimdi bir aylık kısa ömründe Merkez Bankası müdahalesi ile 18 TL’ye çıkan dolar kuruna müdahale edildi. İthalat rekoru kırıldı, cari açık arttı, istihdamda artış yerine işsizlik rekorları kırıldı. Yeni ekonomi modeli yandı, bitti, kül oldu. Bunu ifşa ediyoruz: Bitti. Yeni ekonomi modeli diye bir şey kalmadı. Açıkçası biz dolar kurunun 20 TL olabileceği ihtimalinden söz ederken felaket tellallığı yapmıyoruz. Burada düzenli, planlı ve adım adım uygulanan bir Türkiye’yi batırma projesi yoksa Merkez Bankasının Perşembe günü vereceği karar bellidir. FED yüzde 8 enflasyon için 40 yıl sonra ciddi faiz artırıyor. İngiltere Merkez Bankası enflasyonu dizginlemek için faiz artırıyor. Mısır Merkez Bankası, Meksika Merkez Bankası faiz artıyor. Türkiye’de bostan korkuluğu gibi “faiz sebep, enflasyon sonuç” tekerlemesine takılı kalmış AKP saymanlığı halini almış bir Merkez Bankası var. Göz göre göre rezil bir teori, iğrenç hırs ve inat uğruna yüzde 15 civarında olan enflasyon yüzde 70’lere çıkarıldı. TÜİK rakamları bile rekor kırdı. Artık bu halkın dayanacak gücü kalmadı. Açlık ve yoksulluk almış başını gidiyor.
Öğrenciler yarı aç yarı tok, gençler intiharın eşiğinde.
‘BU DÜZENİ ALT ÜST EDECEĞİZ’
Öğrenciler yurt bulamıyor, kira ödeyemiyor, bir aç bir tok yaşamlarını devam ettirmeye çalışıyor. Kendilerine şunu söylüyorum; sesinizi duyuyoruz, içinde bulunduğunuz cendereyi gayet iyi biliyoruz. Ve biliyoruz ki birlikte değiştireceğiz. Sizin coşkunuz ve enerjiniz bu karabasanın üstesinden gelecektir. Enseyi karartmayın, haramilerin saltanatını alt üst edeceğiz.”