MEHMET ALTAN
1993 yılında Muş’un Vartinis beldesindeki askeri operasyon sırasında Öğüt ailesinin evi ateşe verildi. Nasır ve Eşref çifti 9 çocuğu ile birlikte yanarak öldü.
Katliamdan ancak 18 yıl sonra 2011 yılında dava açılabildi.
Davanın açılmasından da bu yana da 11 yıl geçti…
Dava sonuçlandı mı, ne gezer…
Zaman aşımına doğru ilerlemekte…
11 insan yakılarak yok ediliyor, 29 yıldır suçlular ortada yok…
xxxxxxx
İnsanları yakanlar henüz ceza almadı ama gazeteciler siyasal iktidarın hedefinde…
Geçen hafta da Diyarbakır’da 21 gazeteci gözaltına alındı…
Uzunca süre ses soluk çıkmadı…
Neden göz altına alındılar, neyle suçlanıyorlar, anlaşılmadı…
Anayasa ve yasalar hak getire…
xxxxxxx
Gene geçen hafta Recep Tayyip Erdoğan yapılacak seçimde aday olduğunu açıkladı…
Fazla bir heyecan ve tartışma yaratmadı.
Halbuki ortada Anayasa’nın 101. Maddesi var:
“Cumhurbaşkanı, kırk yaşını doldurmuş, yükseköğrenim yapmış, milletvekili seçilme yeterliliğine sahip Türk vatandaşları arasından, doğrudan halk tarafından seçilir. Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır.
Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir.”
Erken seçim olmaz ise Erdoğan nasıl aday olabilir?
Olamaz…
Adaylığı Anayasaya aykırı.
Ama oldu.
Ortada aynı zarfa atılan dört oydan sadece birini iptal eden bir Yüksek Seçim Kurulu var iken, anayasal zorunlulukların ciddiye alınmayacağını düşündü herhalde.
xxxxxxx
Bu hafta en çok İYİ Partili bir milletvekilinin Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Alevi kimliği Sünniler için endişe” demesi tartışıldı…
Vartinis katliamı önemli değil…
Diyarbakırlı gazetecilerin apar topar derdest edilmesi önemli değil…
Anayasaya göre geçerli olamayan adaylık önemli değil…
Hukuk ve anayasa önemli değil…
Bunlar için ayağa kalkmak, demokratik tavır almak da önemli değil…
Oralarda sulardan serinler…
Varsa yoksa “mezhep, din, ırk…”
Alevilikten endişeleniyorlarmış…
Anayasanın çiğnenmesinden niye endişelenmiyorsunuz?
xxxxxxx
Geçen hafta anayasal düzenin üzerine toprak atılan bir başka korkunç gelişmeyi daha yaşadık…
Bundan dört yıl önce, 2018 yılında, yargı tarihinde ilk kez bir mahkemenin 2 üyesi Anayasa’yı yok saydı, anayasanın emirlerini yok saydı.
Ve anayasal düzeni korumakla yükümlü mahkemelerin dört üyesi anayasayı çiğnedi.
Açıkça suç işledi.
xxxxxxx
Bu suç işleme fütursuzluğu Anayasa Mahkemesi’ne taşındı.
Anayasa Mahkemesi bu dört hâkimin anayasayı çiğnediğini hüküm altına aldı…
Anayasa’nın 153 maddesi gereğince, bu karara uyulması mecburi hale geldi…
xxxxxxx
Peki bütün savcı ve hakimlerden sorumlu olan Hâkim ve Savcılar Kurulu ne yaptı?
Önce o dört kişiden birini Yargıtay’a atadı, anayasayı yok saymasını ödüllendirdi.
4 yılın sonunda, 30 Mayıs günü, dört hâkimin de soruşturulamayacağına “kesin” karar verdi…
Kısaca HSK, AYM Kararını ve Anayasa’yı tanımadı.
Bunu da bir iki duyarlı insan ve haberci dışında kimse duymadı…
Siyaset kurumu da kulağının üzerine yattı…
Anayasal düzene bizzat HSK tarafından saldırıldığı korkunç bir evreye ulaşıldı…
Suçlar ve suçlar akıl almaz boyutlara ulaştı.
xxxxxxx
Bu korkunç gerçek karşısında mırın kırın edecek halimiz yok…
Bu aldırmaz sessizliği görünce ortaya bir soru çıkmakta…
Özellikle de Aleviliği tartışan ama anayasanın ihlaline aldırmayan siyaset kurumuna:
Anayasayı tanımayan ve bunu ilan etmekten çekinmeyen Adalet Bakanı, Bakan yardımcısı ve 11 yargı mensubundan oluşan HSK ile seçim ortamında ne yapılacak, karaya nasıl çıkılacak?
xxxxxxx
Türkiye hızla çürüyor…
Yargı kurumu şampiyon…
Siyaset ve medya da şampiyonluk için çekişiyor…
Bir ülke batarsa, yeniden çıkar…
Ama çürürse bir daha canlanamaz.
Tüm ülke çürümeden bu gelişmeleri durdurmak zorunda bu halk…
Onun için büyük bir sıkıntıyla ama aynı zamanda büyük bir ümitle ilk seçimi bekliyor herkes.
Artı Gerçek / 13 Haziran 2022