Türkiye’nin dört bir yanından 10 Ekim 2015’te Ankara’da düzenlenen mitinge katılanlara yönelik IŞİD katliamının üzerinden yedi yıl geçti.103 kişinin yaşamını yitirdiği, yüzlerce kişinin yaralandığı katliamın acıları ilk günkü gibi taze. Bu katliamla ilgili adalet talebinde ısrarcıyız.
10 Ekim bir türlü tarif edilemeyen acıların, ağrıların adıdır, hâlâ gerçek adaletin ‘a’sına ulaşamamak hepimizi öfkelendiriyor. Yedi yıl “çok sancılı” ve “mücadele içerisinde” geçti. Daha da mücadele gerekiyor. Adalet mücadelemizden hiç vazgeçmedik ama yeterli olmadı.
10 Ekim bir türlü tarif edilemeyen acıların, ağrıların adıdır.
Bizim bunu tarif edecek kelimelerimiz yok.
Bunu nasıl tarif edebiliriz bilmiyoruz.
Hiçbir şey eskisi gibi olmadı bir daha.
Olmayacak da.
Her şeyimiz yarım ve paramparça.
Yedi yıl geçmiş olmasına rağmen bizim acımız da yaralarımız da öfkemiz de isyanımız da ilk günkü tazeliğini koruyor. Geçmiyor ve iyileşmiyor. Bazı yaralar gözle görülmeyecek şekilde kapanmış olabilir ama bizim çok derinden kanayan yaralarımız var. Biz bir nebze acımızı, yasımızı hafifletme adına adalet mücadelesi veriyoruz. Bizim derdimiz biz değiliz. Bundan sonra bu ülke böyle günleri görmesin, hiç kimse böyle acıları yaşamasın. O yüzden adaletin bu davalarda tecelli etmesinin çok büyük önemi var.
10 Ekim katliamında bir önemli nokta ; firari sanıklar ve geçen yıl değişen mahkeme heyeti. İki konuda , adalet mücadelesini yaralıyor. Yeni mahkeme heyetiyle ilk tanışmamız, katliamda çocuğunu kaybetmiş bir babayı salondan çıkarmaya çalışmasıyla oldu. Bu yeni heyetin, bu dosyadan bir adaletin çıkmasını sağlamak gibi bir gayesi olmadığını düşünüyorum ve bu bizi çok incitiyor. Hiç kimseye dokunmamaya özenli bir çabaları var. Bizim derdimiz maddi gerçeğe ulaşmak ve bu olayın yaşanmasında kimlerin payı varsa, kamusal sorumluluğunu kimler yerine getirmemişse yargılanmaları. Yeni heyet bu anlamda bizi kaygılandırdı. Bizim tek derdimiz bu dosyadan adalet çıkması. Fakat gerçek suçlular kimse ortaya çıkacak delillerin önünü kesiyorlar. Ama unutulmasın ki biz adalet talebimizi yılmadan usanmadan dile getireceğiz. Ta ki adalet sağlanana kadar. Geride kalan yedi yılın nasıl geçtiğini anlamadık. Katliamın ardından geçen ilk üç yılı, Bu yaşadıklarımız bir kâbus, bir rüyadan uyanacağız, biz sevdiklerimizi kaybetmiş olamayız, geri getirmenin çabası içerisinde gibi bir ruh haliyle yaşıyorduk ama yedinci yılda kayıplarımızı geri getiremeyeceğimizi biliyoruz. Geri getiremeyeceksek de nasıl unutturmama süreci işletebiliriz, hala eksik olan ne var bunları tamamlamaya gayret etmeliyiz. Yedi yıldır ilerleyemeyen bir adaletten bahsediyoruz. Faili, nasıl olduğu belli olan bir katliam var. Bir sürü dijital kayıt var. Faili meçhul bir cinayetler silsilesi değil, bu bir katliam. 90’lı yıllardaki faili meçhuller algısıyla bakılan bir yerde durmuyoruz. Bu davalar faili meçhul kalmamalı. Bu kadar açık ve net bir dava var ortada. Katilleri tanıyoruz, katilleri biliyoruz’ diye boşuna pankartlarda bu durumu belirtmiyorduk. Hala bulunamayan firari sanık olması, bu kadar sürüncemeye bırakılması, hala gerçek adaletin ‘a’sına ulaşamamak olmak beni çok öfkelendiriyor Katillerle birlikte yaşama halinin, insanı çileden çıkartan ve insana çaresizlik duygusunu aşılayan bir yönü var. Çaresizce biz bu sürece katlanmak zorundayız ve başka bir seçenek bırakmamışlar. Ama tırnaklarımızla adalet mücadelesi veriyoruz. Yoran, yıpratan bir duygu. Üzen bir duygu ve her şeyden önce pek çok insan bu durumda pes ederdi ama biz pes etmeyerek kendimizi gerçekleştirmiş olduk. İnsani olarak hayata bakış açımız gelişti. Bir zulmün içerisinde bu süreçleri yaşamak zorunda kaldık, Yarın adına umutluyuz.
“Gerçek adalet bizim için mutlaka gelecek. Bundan vazgeçmiyoruz. Bu acının ilacı adalet. Eğer adalet olmayacaksa acının ilacı da yok demektir. Biz de dermansız bir dertte değiliz. Adalet bizim dermanımız olacak , Bu nedenle nerede olursak olalım ”
Emek Barış ve Demokrasi Mücadelesine katılmalıyız.
10/10/2022