Egemenlerin hakikati, ötekilerin direnişi: İmralı tecrit sistemine ‘Yeter artık’ demeliyiz

Sayın Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan tecrit ile toplumsal çözümsüzlük doğru orantılıdır. Nitekim bilinmelidir ki; İmralı Ada Hapishanesi’ndeki tecrit derinleştikçe ülkedeki hak ve özgürlükler bu doğrultuda ortadan kalkmaktadır

Av. Eda Önal*

Derneğimize neredeyse her hafta İmralı tecridine dair röportaj talepleri geliyor. Tecridin hem hukuki hem sosyolojik hem de diğer disiplinlerde her türlü analizinin yapılıyor olmasına rağmen bu talepler veya her hafta bu konuya dair yayınlanan yazınlar bazı kişilerce konu kısırlığı veya tekrara düşülüyor şeklinde algılanıyor olabilir. Oysa hem bu taleplerde bulunan gazeteciler hem bu konuda söz söylemeye çalışan diğer kişiler yaşadığı ülkenin sorunlarının kilit noktasının İmralı tecridi olduğunun farkında. Hem bu kilidi kırma çabası hem de geleceğe bir hafıza oluşturma çabası ile muazzam bir ısrar söz konusu.
Bu hafıza sadece Kürtlerin hafızası da değil. Bu topraklarda yaşayan herkesin hafızası. Durkheim’in öğrencilerinden Fransız sosyolog Maurice Halbwach, toplumsal hafızanın, bireysel hatıralarının ötesinde aynı olaylara beraber tanıklık eden bireylerin yaşadıkları hatıraların buluşmasıyla ortaya çıkmakta olduğunu söyler. (1) James Werstch ise toplumsal hafızanın geçmişle olduğu kadar, bugün ve gelecekle de ilintili olduğunu anlatır ve “toplumsal hafıza, bir geçmişi inşa ederken, geçmişteki verilere göre hem bugünü hem de yarını inşa etmektedir” der. (2)

Hafızayı güçlendirmek

Dolayısıyla toplumsal hafızanın geçmişle olduğu kadar, bugün ve gelecekle de ilintili olduğunu anlatır. Bu doğrultuda hakikati tüm çıplaklığı ile gözler önüne seren toplumsal hafızayı oluşturmak için neyi hatırlamamız ve neyi unutmamız gerektiğinin bilinci ile hareket etmeli ve tekrar etme, hatırlama, anlama, yeniden inşa etme kavramları ile birlikte toplumsal hafızayı yeniden şekillendirmeliyiz. Bu kapsamda İmralı tecridinin yanı sıra hali hazırda devletin güvenlik politikaları adı altında sebebiyet verdiği ağır hak ihlallerinin, kötü muamele ve işkencelerin, kimliksizleştirme, asimile etme, yalnızlaştırma, hakikati çarpıtma çabalarının, toplumu bir bütün olarak tecrit etmeye yönelik tutumlarının kaynağının doğru ele alınması gerekmektedir. Ancak ben Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi olan bir hukukçu olarak bu yazıda; başta kilit noktası olarak andığım kilit noktasına yani İmralı tecridine ve geride bıraktığımız 2022 yılı içerisinde bu tecridin sonlandırılması için dernek olarak gerek iç hukuk yollarına gerekse de Uluslararası mekanizmalara yaptığımız çeşitli başvurulara odaklanmaya çalışacağım.

Sonuçsuz başvurular

Bilindiği üzere Sayın Abdullah Öcalan İmralı Ada Hapishanesi’nde 1999 yılından bu yana ağır bir tecrit altında tutulmaktadır. Bu tutulma halinin bize hukuk diye işaret edilen normlara uymadığı da yine aynı gerçeklikle ortadadır. Bizler hukukun bir tiyatroya çevrilmesine itiraz edip devletin hukukuna yine kendi hukuku çerçevesinde itiraz edip ÖHD olarak 2022 yılı içerisinde şu çalışmaları yürüttük:
* 26 Mayıs 2021 Tarihinde Sayın Abdullah Öcalan ile avukat ziyaretinin hukuka uygun koşullarda gerçekleştirilmesi için derneğimizin çağrısı ile bir imza kampanyası başlatılmış, bu çağrı sonucu toplanan 768 avukatın imzası ile İmralı Hapishanesi’ne gidiş önündeki engellerin ortadan kaldırılması için kamuoyuna çağrıda bulunmuştuk.

* 18 Eylül 2021 tarihinde ise İnsan Hakları Derneği, Türkiye İnsan Hakları Derneği, Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı, Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Kuruluşu ve Çağdaş Hukukçular Derneği ile birlikte İmralı’da tecrit altında tutulan ve avukatları ile görüştürülmeyen Sn. Abdullah Öcalan, Sn. Ömer Hayri Konar, Sn. Hamili Yıldırım, Sn. Veysi Aktaş’a yönelik tutuma ilişkin İşkenceyi İzleme ve Önleme Komitesi’ne harekete geçmeleri için başvuruda bulunduk.

* 8 Mart 2022 Tarihinde Özgürlük İçin Hukukçular Derneği Eş Genel Başkanlarımız, hukukun üstünlüğü ve savunma hakkının kutsallığı inancı ile İmralı Ada Hapishanesi’ne gitmek ve Sn. Abdullah Öcalan, Sn. Ömer Hayri Konar, Sn. Hamili Yıldırım, Sn. Veysi Aktaş ile görüşme yapmak üzere gerekli izinlerin verilmesi ve İmralı Ada Hapishanesi’ne gidiş koşullarının oluşturulması talebiyle Adalet Bakanlığı’na başvuruda bulundu. Fakat bu başvuruya ilişkin herhangi bir yanıt verilmedi.

* 10.06.2022 Tarihinde aralarında kurum temsilcileri ve baro başkanlarının da bulunduğu 29 baroya kayıtlı 775 avukat ile İmralı F Tipi Hapishanesi’nde bulunan Sn. Abdullah Öcalan, Sn. Ömer Hayri Konar, Sn. Hamili Yıldırım, Sn. Veysi Aktaş ile 10.06.2022-17.06.2022 tarihleri arasında avukat ziyareti gerçekleştirmek için Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvuruda bulunduk. Fakat yapmış olduğumuz başvuruya ilişkin herhangi bir yanıt verilmedi.

* Bizler ÖHD İstanbul Şubesi üyeleri 21.11.2022 Tarihinde İstanbul Barosuna, diğer şubelerimizdeki arkadaşlarımız bağlı bulundukları baroya çeşitli tarihlerde İmralı Ada Hapishanesinde tutulan ve 2 yıla yakın bir süredir kendilerinden haber alınamayan Sn. Abdullah Öcalan, Sn. Ömer Hayri Konar, Sn. Hamili Yıldırım, Sn. Veysi Aktaş iç hukuk ve uluslararası mevzuattan kaynaklanan haklarının temini için başvuruda bulunduk. Ancak İstanbul Barosuna yapmış olduğumuz başvuruya herhangi bir yanıt verilmedi.

Tecrit işkenceye dönüştü

Görüldüğü üzere özellikle iç hukukta başvurularımızın neredeyse tamamına olumlu veya olumsuz herhangi bir yanıt dahi verilmemektedir. Oysa İmralı Ada Hapishanesi’nde ağır tecrit koşullarında tutulan Sn. Abdullah Öcalan, Sn. Ömer Hayri Konar, Sn. Hamili Yıldırım, Sn. Veysi Aktaş’ın 25 Mart 2021 tarihinden bu yana dış dünya ile olan tüm bağları koparılmış, sağlık durumları, hukuki durumları, tutulma koşulları, pandemi ile ilgili tedbir koşulları gibi hiçbir konuda bilgi sahibi olunamamaktadır. İşkence yasağı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) başta olmak üzere Evrensel İnsan Hakları bildirisinde, Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesinde ve daha birçok belgede düzenlenmiştir. AİHS’in 3. maddesinde “Hiç kimse işkenceye veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele ve cezaya tabi tutulamaz” denilmektedir. Mevcut koşullarda İmralı Ada Hapishanesinde işkence yasağını ihlal etmektedir. Bunun dışında aile ve özel hayata saygı ve haberleşme hakkı, adil yargılanma hakları da ihlal edilmektedir. İmralı Ada Hapishanesindeki hukuksal tıkanıklıklara, hak ihlallerine karşı başvurulacak etkili başvuru yolları da bulunmamaktadır.

Bir hukuk garabeti

İç hukukta ve Uluslararası hukukta tanınan mahpus hakları ve Mandela Kuralları (3) hiçe sayılarak Sayın Abdullah Öcalan Sn. Ömer Hayri Konar, Sn. Hamili Yıldırım, Sn. Veysi Aktaş’a uygulanan istisna infaz rejimini hukuk mantığı ile açıklamak bu noktada biz hukukçuları da oldukça zorlamaktadır. Kaldı ki hukuk fakültesinde hukuk eğitimi görmeyen herhangi bir yurttaş da İmralı Adası’ndaki durumu tarafsız bir şekilde değerlendirdiğinde ortada büyük bir hukuk garabetinin olduğunu yorumlayabilecektir. İmralı Ada Hapishanesi’nde insani, ahlaki, siyasi, hukuki norm ve yasalar görmezden gelinmektedir. Bizler hukuk mücadelesini sadece somut normlar üzerinden değil insanlık mirasının oluşturduğu adalet duygusunun üzerinde yükseldiği demokratik ahlaki toplum düzenini esas alan ve bu çerçevede hukukun normatif sınırlarını da zorlayan bakış açısı ile yorumlamaya çalışan özgürlükçü hukukçular olarak İmralı Ada Hapishanesi’nde yaşanan hukuk dışı uygulamaları, tıkanıklıkları ve belirsizlikleri hukuk mantığı ile açıklama çabasının ötesine geçerek politik anlamda izahatını da yapma gereği duyuyoruz. Zira İmralı Ada Hapishanesi, Türkiye, Avrupa ve dünyada eşi bulunmayan, en ağır düzeyde izolasyon, dolayısıyla insanlık dışı koşulların uygulandığı kapatma mekanı konumundadır.

Çözümsüzlüğün dayatılması

Bilinmelidir ki; Sayın Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan tecrit ile toplumsal çözümsüzlük doğru orantılıdır. Nitekim bilinmelidir ki; İmralı Ada Hapishanesi’ndeki tecrit derinleştikçe ülkedeki hak ve özgürlükler bu doğrultuda ortadan kalkmaktadır. Tecrit öyle bir hal almış durumdadır ki tecridin topluma yansımasıyla; Türkiye ne yazık ki, yarı açık cezaevine dönüştürülmüş durumdadır. Toplumsal tecrit, hukuksal tecrit, ekonomik ve siyasal tecrit her yerde hüküm sürüyor. İran’da Mahsa Amini’nin ahlak polisleri tarafından katledilmesinden, TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı’nın tutuklanmasına varan hiçbir toplumsal sorun Sayın Öcalan’a uygulanan ağırlaştırılmış tecrit sisteminden azade değildir.

İmralı kilit noktasıdır

Bu nedenle Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit siyasetine son verilmeden; toplumsal barıştan, toplumsal özgürleşme ve çözümden söz edilmesi de mümkün olmayacaktır. Zira başta Kürt halkı olmak üzere aydın, sol-sosyalist, anarşist, feminist, demokratik tüm kesimlere kısacası kendini sisteme muhalif gören herkese yönelik hak ve özgürlükleri tamamen ortadan kaldıran politikaların “sıfır noktası” İmralı Ada Hapishanesi’dir. Kürt meselesi gerçekliği ve Sayın Öcalan’ın Kürt meselesinin çözümü noktasındaki misyonu çok önemlidir. Egemenler iktidar güçlerini güvence altına almak için Kürt meselesine karşı çözüm odaklı yaklaşmak yerine inkâr yolunu tercih etmektedir. Bu da Kürt meselesinde çözümün muhatabı olan Sayın Öcalan’a uygulanan ve her geçen gün daha da ağırlaştırılan tecrit sistemi ile karşımıza çıkmaktadır. Kaldı ki; Sayın Abdullah Öcalan Kürt meselesinde her zaman müzakere, diyalog, çözümden yana olmuştur. Sayın Öcalan ile diyalog kurulan tüm süreçler siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel her açıdan daha özgür-birlikte zamanlar olmuştur. Fakat Sayın Abdullah Öcalan ile diyalog kurulamayan süreçlerde şu anda içinde bulunduğumuz siyasi konjonktürde de olduğu gibi toplumsal baskı iklimi hakim olmaktadır. Bizlerde başta Türkiye halkları olmak üzere tüm Ortadoğu halklarını olumsuz anlamda etkilediğine bizzat tanıklık etmekteyiz.

‘Yeter artık’ demeliyiz

İmralı’daki hakikatin, gerçekliğin toplumdan gizlenme çabasına karşılık, toplumsal bir hafıza oluşturmak bu noktada da önem arz etmektedir. Zira egemenlerin resmi arşiv ve belgeler üzerinden ilerleyen sistematik olarak yok eden tarih anlayışı ve toplumsal hafızasızlık dayatmasına karşılık; egemenlerin kapsam dışı bıraktıkları tüm hakikat ve gerçeklikler ile toplumsal hafızayı oluşturmak gerekmektedir. Egemenlerin hakikati ile ezilenlerin-ötekilerin hakikatinin aynı olmadığını, bize hakikat olarak dayatılmaya çalışanın hakikat olmadığının ayırdında olmak gerekir. Kadir İnanır “İsyan” adlı filminde canlandırdığı Apo karakterinin Sayın Abdullah Öcalan olduğu gerekçesiyle yasaklanmasına ilişkin verdiği bir röportajında ; “Siz eğer bir ülkede yaşayan insanların bir bölümünü o ülkenin ‘öteki’ vatandaşı gibi iteler, hor görür, adaletsiz bırakırsanız, birileri de gelir bu işlerin böyle olmadığını söyler ve bunun kavgasını yapmaya başlar” demiştir. Kadir İnanır’ın da dediği gibi eğer bir halk sürekli ötekileştirilmeye, yalnızlaştırılmaya, kimliksizleştirilmeye çalışılırsa; sonucunda bir karşı duruş ve direniş ile karşılaşmak kaçınılmaz olur. Bu nedenle kendini bu çürümüş sisteme muhalif gören herkesin bir karşı duruş ve direniş sergileyerek İmralı Ada Hapishanesi’nde uygulanan tecrit işkencesine karşı ses olması gerekmektedir. İmralı Ada Hapishanesi’nde yaşanan tecrit koşullarını sıradanlaştırmamalı, tecride alışmamalı, bu anlamda toplumsal belleğimizi canlı tutarak hep beraber tecride karşı “Yeter Artık” demeliyiz.

* Özgürlük İçin Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi Yöneticisi

1- https://core.ac.uk/download/pdf/228065991.pdf>
2- https://core.ac.uk/download/pdf/228065991.pdf>
3- Mahpuslara Muameleye Dair Birleşmiş Milletler Asgari Standart Kuralları

#Egemenlerin #hakikati #ötekilerin #direnişi #İmralı #tecrit #sistemine #Yeter #artık #demeliyiz

EN SON EKLENENLER