Aydeniz: 2023 Kürdün zafer yılı olacak

DBP Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz, partisinin üzerindeki baskılara ilişkin gazetemize konuştu: 2023 yılında zafere kilitlenmeyi had safhaya çıkaracağız. Bütün birikimlerimizi özgürlüğe ve zafere dönüştüreceğiz. 2023 Kürtlerin yılı olacak, cumhuriyetin demokratikleşeceği bir yıl olacaktır

Selman Çiçek

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında 23 Aralık’ta Demokratik Bölgeler Partisi’nin (DBP) 14 il eşbaşkanıyla eşzamanlı olarak gözaltına alınan DBP Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır ve DBP Amed İl Eşbaşkanı Hayrettin Altun “örgüt üyesi olmak” suçlamasıyla tutuklandı. DBP Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz ile DBP’ye yönelik baskıları, tutuklamaları, iktidarın yürüttüğü politika ve halkın DBP’ye olan yaklaşımlarını konuştuk.

  • Partinize yönelik baskını ve Eş Genel Başkanınız Keskin Bayındır ve İl Eşbaşkanınız Hayrettin Altun’un tutuklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Son operasyon da siyasi darbelerin bir devamıdır. Buradaki amaç gerçekten Kürt halkının demokratik siyaset yürütmesini engellemektir. Bir başarı öyküsünü yaratmak istediler ama olmadı

23 Aralık’ta hem Ankara hem Amed olmak üzere 8 ilde yapılan baskınlarda eş genel başkanımız Keskin Bayındır ve 8 il eşbaşkanımız gözaltına alındı. Bu gözaltı kararı bile hukuksuzdu. Anayasaya aykırıydı. Bir partinin genel merkezini ve il binalarının aranması o ilin Cumhuriyet başsavcısının vereceği bir karar değildir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın kararı ile arama yapılabilinir. Bu bile iktidarın Kürt halkına nasıl yaklaşacağını, seçime giderken hangi yol ve yöntemi deneyeceğinin göstergesidir. DBP’ye yönelik baskını, derinleşen tecritten Başur ve Rojava’da yürütülen savaştan, siyasi soykırımlardan, HDP kapatma ve Kobanê davasından bağımsız ele almıyoruz. Ferhat Encu’ya atılan tokattan bağımsız ele almıyoruz. Bir bütün olarak bu iktidar gücünü cumhuriyetin kuruluşundan bu yana devam eden Kürde karşı düşmanlık politikasından alıyor. DBP, son dönemde Kurdistan’da örgütlemesini genişletiyordu. Bu iktidarın ne ilk ne de son saldırısıdır. İktidar son 8 yıldır aralıksız siyasi darbeler yapıyor. Kayyum darbesi, belediye eşbaşkanlarının tutuklanması bunun bir parçası. O günden bu yana siyasi darbeler devam ediyor. Son operasyon da siyasi darbelerin bir devamıdır. Buradaki amaç gerçekten Kürt halkının demokratik siyaset yürütmesini engellemektir.

  • Tutuklamalara ne gerekçe gösterildi? Bayındır ve Altun, bilenen siyasetçiler olmasına rağmen tutuklama gerekçesinin asıl amacı siyasi alanı tasfiye etmek mi?

İktidar uzun yıllardır yargıyı kendi tekelinde yürütüyor. Yargının bağımsız olduğundan söz edemiyoruz. Son 8 yılda tamamen taraflı bir yargı oluştu. Yargının bağlı olduğu bir taraf da Saray’dır. Bu kararın da Saray’dan alınan bir talimat ile verildiğini çok iyi biliyoruz. Keskin de Altun da söz konusu bir soruşturma varsa davet edildiğinde gidebilecek siyasetçilerdi. Bilinen tanınmış kişilerdi. Bu şekli ile bir gözaltı, gözaltına alırken kameraları dizerek buradan bir görüntü alma, bu iktidarın ‘Kürt siyasetçilere boyun eğdiriyoruz’ algısı oluşturmak içindi. ‘Kürtlere demokratik siyasette nefes aldırmıyoruz’ algısı oluşturmaya çalışıyorlar. Bu algılar üzerinden bir süreci götürmeye çalışıyorlar. Dolayısıyla bu operasyonun amacı bir kahramanlık öyküsü yaratmaktı. Bunu da gerçek delillerle değil eften püften gerekçelerle yapıyorlar. Arkadaşlarımıza sorulan sorular ‘neden basın açıklamasına katıldın, neden röportaj verdin’ gibi sorulardı. Bir siyasetçi konuşmayacaksa ne yapsın? ‘DBP’yi kim kurdu, tüzüğünü kim yazdı’ gibi sorular soruldu. Amaçları algılar üzerinden DBP’yi kriminalize ederek bir kahramanlık öyküsü yaratmaktı. Bu iktidarın topluma vereceği hiçbir şey yok. Topluma algılar, şiddet üzerinden yargı ve basını kendi yanına çekerek bir başarı öyküsü yaratmak istiyor. Ama burada da başarılı olamadı. Gittikçe de batıyor.

  • Son dönemde DBP’nin Kurdistan illerinde genişleyen bir örgütlemesi ve güçlü geçen halk buluşmaları vardı. Tutuklamaların asıl nedeni DBP’nin yürüttüğü ve halkta karşılığını bulan politikaları mıydı?

DBP son bir yıldır hızla örgütlenmeye başladı. Bu örgütleme klasik üye yapma, örgütü oluşturma üzerinden değil de yaşamın her alanında halk toplantılarıyla halklarla temas kurdu. Birlikte süreci tartışan ve bu sürecin üstesinden gelebilmenin yol ve yöntemlerini de kolektif bir güçle geliştirdi. DBP, halkın direktifleri, talepleri ve ihtiyaçları ile oluşturulan bir partidir. Biz de örgütlenirken halk ve taleplerden kopmak yerine onlarla bütünleşerek çalışmalarımızı yürüttük. Bir taraftan HDP’nin kapatması davası bir taraftan Kobanê kumpas davası ortada iken DBP gibi bir yapının güçlendirilmesi işlerine gelmedi. Örgütlenmeye yönelik bir operasyondur. Kendileri de biliyor, halkımız da biliyor; biz sadece bir parti değiliz. Bizi bir arada tutan halk ile olan ortak mücadelemizdir.

  • HDP’ye dönük bir kapatma davası var, HDP kapatılırsa DBP’de seçime gidilmesin denilerek mi bu tür operasyonlar yürütülüyor?

Böyle düşünüyorlarsa demek ki siyaseti okuyamıyorlar. DBP, hiçbir dönemde ‘seçime hazırlanıyoruz’ gibi bir açıklama yapmadı. DBP kendi tüzük ve programına uygun bir örgütleme yapar. DBP’nin programı örgütleme, eğitim çalışmaları ve ulusal ittifak çalışmalarıdır. HDP içerisinde de kendi temsiliyetini bularak siyasetini yürütüyor. Kitle çalışmasını yürüten HDP var. Temel amacımız; HDP’nin 3. Yol siyaseti olarak tarif ettiği bu siyaseti güçlendirmektir. HDP kapatılırsa biz seçime gireriz meselesi değil. Mesele; Kürtlerin demokratik siyasetin, diğer siyasi partilerle ortak siyaset zemininin ortadan kaldırılmasıdır.

  • HDP’nin sol, sosyalistlerle güçlü bir ittifakı söz konusu, DBP ise bölgede Kürt birliğini sağlayan önemli bir çalışma içerisinde. Gözaltı ve tutuklamalar DBP’nin Kürdistan İttifak’ını sekteye uğratmaya yönelik mi?

DBP’den önce PSK, PAK ve AZADİ Hareketi’ne de bir baskın olmuştu. DBP olarak Kurdîstani birlik meselesi bizim stratejik olarak baktığımız bir meseledir. Stratejik çalışmalar yürüttüğümüz bir alan. Bunu da her toplantıda dile getiriyoruz. Tarihten bugüne değerlendirdiğimizde Kürtlere dayattıkları katliamları, soykırım politikalarını Kürtler arası uyuşmazlıklardan yararlanarak yaptılar. DBP bu birliğin öncülüğünü yapıyor, birliğin önemini olmazsa olmaz olarak görüyor. Bu saldırının Kürtlerin birliğine yönelik bir saldırı olduğu da çok net görülüyor. Kürde dair hiçbir yaprağın kıpırdamamasını istiyorlar. Dar kendi içerisinde grup grup kalmasını istiyorlar. Böylelikle Kürde daha rahat yönelecek. Diğer Kürt siyasi partiler de bizlerle dayanışarak şu mesajı net verdi: “Bu saldırılar karşı göğüs germeliyiz.”

  • PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik bir tecrit söz konusu. Son dönemde DBP’nin de öncülük ettiği eylemsellikle tecrit gündemde yer almaya başlayarak halkın da tepkisi büyüyor. Bu tutuklamalar bu gündemi değiştirmeye dönük olarak okunabilir mi?

Tecrit bir yönetim şekline dönüşmüştür. Bu yönetim şekli ile faşizm kurumsallaştırılmaya çalışılıyor. Buna karşı yürütülen mücadele, ortaya konulan toplumsal refleks iktidarı zorluyor

Devletin kendi içerisinde ne planladığı ortadadır. DBP, 8 Mart’tan bu yana her alanda tecride karşı ciddi toplumsal refleksleri, karşı duruşları açığa çıkardı. İktidar bütün varlık ve geleceğini, bütün beka sorununu Kürtlerin yok edilmesi üzerine inşa ediyor. Bunun asıl yansıması da bugün yürütülen tecrit politikasıdır. Tecrit mutlaklaştırıldı, süreklileştirildi ve derinleştirilerek devam ediyor. Tecrit, sadece Türkiye meselesi değildir. Uluslararası komplonun devamıdır. Türkiye ve uluslararası anayasa ve hukuka aykırı bir durumdur. Bir insanlık suçu olmasına rağmen buna karşı bir ses çıkarılmaması Türkiye’yi güçlendiriyor. Yine tarafsız bir kurum olan CPT bile devletin çıkarına göre hareket ediyor. CPT’nin son İmralı ziyaretinde Öcalan ile görüşmemesi Öcalan perspektifine inanan herkesi derin kaygılara itmiştir. İmralı’nın kapılarının bir an önce açılması ve Öcalan ile bir an önce görüşülmesi yönünde eylemlerimiz var ve bu eylemler devam ediyor. Tecridin şu an İmralı da değil tüm Türkiye’ye yayıldığını görüyoruz. Ekonomik krizin sebebi de yaşanan siyasi krizin altında yatan neden de tecrittir. Tecrit konusunda çok sıkışan, içinden çıkamayan bir durumdalar. Biz biliyoruz ki bu tecridi bu kadar derinleştiren, mutlaklaştıran bir savaş gerçekliği var. Adalet Bakanlığı kendi hukukunu uygulamak istese bile gidip Saray’a çarpıyor. O yüzden tecrit gündemini saptırmak için, gündemini çarpıtmak için bu tür baskılar yapıyorlar. Tecrit ile birlikte bir toplum sindirilmek isteniyor. Tecrit bir yönetim şekline dönüşmüştür. Bu yönetim şekli ile faşizm kurumsallaştırılmaya çalışılıyor. Buna karşı yürütülen mücadele, ortaya konulan toplumsal refleks iktidarı zorluyor.

  • HEP ve DEP’ten bu yana Kürt siyaseti bu tür baskı ve tutuklamalar ile tasfiye edilmeye çalışılıyor. Bu baskılar bugüne kadar çözüm oldu mu?

Elli yıllık süreç içerisinde güvenlikçi politikalarla, gözaltı ve tutuklamalarla, iradeyi kabul etmemekle bir çözüm bulduklarına inandılar ama asıl meselenin çözüm üretmemek olduğunu görüyoruz. Kürt sorununu çözme iradeleri yoktur. Eğer çözüm istense idi; Sayın Abdullah Öcalan’ın muhataplığı bütün olumsuz şartlara rağmen durduğu nokta iyi anlaşılır, değerlendirilirdi. Ama iktidarlar hiçbir zaman sorunu çözmek asıl meseleleri olmamıştır. Asıl meseleleri Kürdü tasfiye etmek olmuştur. Onlarca sınır ötesi yapıldı, 90’dan günümüze onlarca siyasi kurum kapatıldı, iradeleri gasp edildi. Aynı yöntemlerde ısrar sorunu çözmediğini devlet ve iktidarın kendisi de biliyor. Tarihin çöp sepeti böyle iktidarlarla doludur. Sorunun çözüm yolları nettir, muhatabı da bellidir. 2014 çözüm sürecinde denendi ve herkes olumlu sonuçlarını gördü.

  • Bu baskı ve tutuklamalar sonrası halkın DBP’yi sahiplenmesinde bir düşüş yaşandı mı yoksa bu sahiplenme daha fazla arttı mı?

Gözaltı olduğu günden itibaren planladığımız çalışmalarımızı durdurmadık. Bütün örgütlerimize ‘bu operasyon oldu diye planlamalarımızı yarıda bırakmayın’ mesajını verdik. Mahkemenin olduğu gün iki halk buluşmasına katıldım. Halkın yaklaşımı ve sahiplenişi çok güçlü, kararlı ve inançlıydı. Tutuklamalardan bir gün sonra Nisebîn ve Qoser’de kongrelerimizi yaptık. Kongrelerimize de sahiplenme ve katılım çok güçlüydü. Halkımız ‘Bizi bitiremezler’ mesajını çok net bir şekilde verdi.

  • Son olarak bir çağrınızı olursa ne ifade etmek istersiniz?

2023 yılında mücadeleyi ve zafere kilitlenmeyi had safhaya çıkaracağız. Bütün baskı ve yönelimlere rağmen asla sessiz kalmayan, susup izleyen bir yerden değil mücadelenin içerisinden direnmeye devam edeceğiz. Bütün birikimlerimizi özgürlüğe ve zafere dönüştüreceğiz. 2023 Kürtlerin yılı olacak, Kürtlerle beraber cumhuriyetin demokratikleşeceği bir yıl olacaktır.

#Aydeniz #Kürdün #zafer #yılı #olacak

EN SON EKLENENLER