Kadın ve çocuklar göç yollarında şiddet, tecavüz ve istismar gibi hak ihlallerine maruz kalıyor. Mülteci hakları aktivisti Şiir Şeren ‘feministlerin ve STK’lerin bu tarafa yönelmesi’ çağrısında bulundu
Türkiye savaşların yaşandığı Ortadoğu, Afganistan ve Afrika ülkelerinden yoğun göçler alıyor. Göç İdaresi Başkanlığı’nın açıkladığı resmi verilere göre Türkiye’deki kayıtlı yabancı sayısı toplam 4 milyon 990 bin 663.
Sadece Türkiye’de doğmuş ancak vatandaşlık alamadığı için fiilen vatansız durumda olan Suriyeli çocuk sayısı tahminen 750 bin. Kadınların ise bütün bu rakamların nerdeyse yarısını olduğu tahmin ediliyor.
2O Haziran Dünya Mülteciler Günü dolayısıyla göç yollarında kadınların ve çocukların yaşadıklarına dikkat çeken aktivist Şiir Şeren, JinNews’ten Melike Aydın’a verdiği demeçte “Kadın çocuk mülteci konusunda çalışan Sivil toplum kuruluşlarının da (STK) feminist aktivistlerin de mültecilerle ilgili ne oluyor diye ışık tutması lazım ki diğer sorunlar kadar gündeme gelebilsin. Ama gerçekten bu yaşananlar aslında Türkiye’deki kadınların yaşadığından ayrı değil” dedi.
Kadınlar tehlike altında
Afrika ülkelerinden gelen ve aynı zamanda Türkiye’de kalmayı başaran kadın mülteci sayısının daha belirgin olduğunu belirten Şiir Şeren, bunda sınır dışı işlemlerinde hedef grubun daha çok erkekler olmasının ve kadınların hamilelik, çocuklarıyla seyahat etmelerinin etkili olduğunu ifade etti. Göç yollarında yaşanan hak ihlallerinin gelinen yola göre değiştiğini kaydeden Şeren, “Afrika’dan vize ile geliyorlar ama burada düzensiz hale geliyorlar. Afganistan, Suriye, Yemen, Filistin üzerinden gelenler ise kaçak olarak giriş yapıyor; yollarda erkekler de çok şey yaşıyor ama özellikle kadın ve çocukların yaşadıkları çok daha ürkütücü” şeklinde konuştu.
‘İstismara açıklar’
Gelinen ülkeye göre değişse de kimliği olmayan bir kadının kaldıkları evlerde tacize, istismara açık hale geldiğini ifade eden Şeren, mültecilerin kimliklerinin olmayışını bilen emlakçı, ev sahipleri, mahalledekiler tarafından da sistematik olarak tacize maruz kaldıklarını dile getirdi. Mültecilerin, kimliği olmadığı için ev değiştirmenin de mümkün olmadığını söyleyen Şeren, “Kaldıkları evlerde yakını olan erkek tarafından da tacize maruz kalabiliyorlar. Türkiye’de hukuk sistemiyle bağları olmadığı ve bilmedikleri için çoğu zaman şikayette de bulunmuyorlar” sözlerini kullandı.
GGM’lerde taciz
Afganistan’dan gelenlerin daha fazla hedef durumunda olduğunu dile getiren Şeren siyahilerin ise ten rengi nedeniyle doğrudan ayrımcılığa uğramak veya polisle yüzleşme ihtimalleri daha fazla olduğu için dışarıya çıkmalarının daha zor olduğunu kaydetti. Şeren “Geri Gönderme Merkezleri (GGM) insani değil. Erkeklerin uğradığı ayrımcılık, nefret söylemi, önyargı gibi süreçlerine kadınların taciz istismar süreçleri ekleniyor. Zaten bu şekilde gelen kadınlarda süreç daha travmatik hale geliyor. Bir de bakmaktan sorumlu oldukları çocukları oluyor ve onlarla beraber hapis hayatı yaşıyorlar” şeklinde dile getirdi.
STK’lerin eğitim vermesi yeterli değil
Kadınların büyük bölümünün kendi ülkelerinde de eğitime erişememiş olduğunu, Afganistan veya Ortadoğu’da Arap alfabesi kullanıldığı için okuma yazma konusunda daha fazla zorlandığını söyleyen Şeren, “Yeni bir alfabeyi uygulamaları gerekiyor ki bilgi pekişsin haklarını öğrensinler. Yapılması gereken şeyler sadece STK’lerin sistematik olarak eğitim vermesi ve ulaştırması yeterli değil. Tabi ki farklı Göç İdareleri’nin çalışmaları oldu. Ama bu konuyla ilgili devlet eliyle bir şeyler yapılması, kadın ve çocukların okuma yazma hak öğrenme süreçlerine dahil edilmesi gerekiyor” diye belirtti.
Fuhuşa zorlanma
Karakollarda ve adliyelerde kullanılan dil grubuna ait yeminli tercüman yoksa bilgi alışverişi sağlanamadığını dile getiren Şeren, “Mesela Somali dili için yeminli tercüman bulmak çok zor. Kayıp bir göçmen grubu. Fransızca da aynı şekilde. Fransızca konuşup kadın ticaretine maruz kalan kadınlar haklarını alamıyor. Çünkü onlara ‘polise şikâyet edersen kimliğin olmadığı için tutuklanırsın, bu olduğun duruma maruz kalmak zorundasın’ deniyor. Ama biz biliyoruz ki insan ticareti her şeyin üzerinde çok büyük bir suç” şeklinde konuştu.
Sığınma evleri yetersiz
Mültecilerin haklarını öğrenmelerinin hem STK’lerin faaliyetlerini ve tercümanlarını artırması hem de İl Göç İdaresi gibi kurumların eğitim faaliyetlerini artırması gerektiğine işaret eden Şiir, haklar bilinse de yasaların uygulama noktasında sorunlar yaşandığını dile getirdi. Şiddet gören, cinsel saldırıya uğrayan Türkiyeli kadınların sığınma evlerine yerleşme imkanları varken mülteci kadın ve çocuklar için sığınma evleri ve sevgi evlerinin kabusa dönüştüğünün altını çizen Şiir, “Çünkü ya kabul sürecinde sıkıntılar yaşanıyor ya da aslında oraya girdikten sonra o kadar kötü muameleye maruz kalıyor ki şiddet gördükleri eve geri dönmek istiyorlar” diye ifade etti.
‘Hak odaklı göç politikası üretilmeli’
Geçiş noktası olarak Türkiye’nin her zaman göç alacağı için buna dair bir politika üretmesi gerekeceğini de sözlerine ekleyen Şeren, bununla baş etmek için hak odaklı politikalar üzerinde durdu. STK’lerin, aktiviteleriyle bir noktadan sonra tıkanacağını ifade eden Şeren, “İlerletilmesi için devlet eliyle bir şeylerin yapılması gerekir. Bir nefret söyleminin çıkması aslında bir devlet politikasının sonucudur. Ya da bir nefret söylemiyle baş etmek için gerekli çalışmaların yapılması da devlet politikasının sonucudur. Ama bunu göremiyoruz” ifadelerine yer verdi.
Feministlere çağrı
Mültecilerle ilgili karmaşık ve dağınık bir sistemin bulunduğunu ve bu konuda çalışanların yine STK’ler olduğunu belirten Şeren, STK’lerin desteklenmesi konusunun da belirsiz olduğunu ifade etti. Şeren, “Bu konuda sert bakan kişilere ulaşma konusunda değil zaten insan hakları konusunda aktivist olarak tanımlayan bütün kurumların mülteci meselesiyle ilgilenmesi gerekiyor. Devlet kurumlarının yanında bu konuda çalışan STK’lerden bir talep olabilir. Kadın çocuk mülteci konusunda çalışan STK’lerin de feminist aktivistlerin de mültecilerle ilgili ne oluyor diye ışık tutması lazım ki diğer sorunlar kadar gündeme gelebilsin. Ama gerçekten bu yaşananlar aslında Türkiye’deki kadınların yaşadığından ayrı değil. O kadın ve çocuklar aynı patriarkal sistemin içinde olduğu gerçeğini değiştirmiyor, üstüne ekleyerek devam ediyor” diye konuştu.
İSTANBUL
#Göç #yolları #kadınlar #için #kabus #sığınma #evleri #yetersiz