Kadıncık Ana, Hace Bektaş, Yol’da can olmak

Bu yılki Hace Bektaş-ı Veli Anma günleri daha çok AKP / Devlet müdahaleleri ve önümüzdeki döneme ilişkin asimilasyon çabalarını arttıracaklarına ilişkin verdikleri sinyallerle konuşuldu. Siyasal iktidarın ideolojik mücadele yürüttüğü alanların başında Aleviliğin, Alevilerin geldiğini zaten biliyorduk. Ancak belli ki seçimlerden sonra bu mücadelelerine daha da hız verecekler.

Alevilikle, Alevilerle ideolojik mücadelenin en önemli sahası kuşkusuz biz Alevi kadınlarız. Hal böyle olunca, Alevi Bektaşi Federasyonu Kadın Sekreterliğinin Hace Bektaş-ı Veli Anma Programları çerçevesinde düzenlediği “Tarihten Günümüze Alevi Kadınının Yolculuğu” başlıklı panel çok daha büyük bir anlam ve önem taşıyordu.

Öncelikle tüm eksiklerine rağmen bu paneli düzenleyen, Alevi kadınların eşitlik, özgürlük mücadelesine ses olmaya çabalayan, taleplerine kulak veren, etkinliğe katılarak “vardık, varız, var olacağız” diyen tüm kadınlara şükranlarımı sunuyorum.

Gülfer Akkaya kitap çaçlışmaları

Hem erkek egemen sistemin hem siyasal iktidarın hem de Aleviliği erkekleştirmek isteyenlerin çoklu saldırısı karşısında Alevi kadınları güçlendirmek için atılmış her adım, verilmiş her emek kıymetlidir, yol açıcıdır. “Yol Bir, sürek bin bir” felsefimizle, aramızdaki farklılıklara rağmen birlikte yürümeyi başararak kırabiliriz ancak bu kuşatmayı.

Bu önemli panelin ardından Alevi Bektaşi Federasyonu Kadından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Elif Keleş imzasıyla yapılan açıklamada panelin mottosu olarak işaret edilen “Kadın kadının yurdudur” anlayışıyla hareket edersek kamusal alandan evlerimize, özel alanlarımıza kadar uzanan erkek egemenliğiyle, patriyarkayla baş edebiliriz. Feminist hareketin bizlerin eşitlik ve özgürlük mücadelemize kattığı en önemli şiarlardan biridir “Kadın kadının yurdudur” söylemi.

Kadın kadının yurdu oldu mu?

Peki, bakalım bu panel sahiden de kendisine motto olarak seçtiği bu önemli feminist belirlemeyle uyumlu bir çalışma mıydı?  Kadın kadının sahiden yurdu oldu mu bu önemli etkinlikte?

Oturumlardan birinin başlığı “Kadıncık Ana’dan Günümüze Alevi Kadının Yolculuğu” idi. Panelin kurgusu “Kadıncık Ana’dan günümüze” tarihselliğiyle belirlenince insan ister istemez Kadıncık Ana’ya daha yakından bakılmasını ve onun açtığı yoldan günümüzde Alevi kadınların durumuna ışık tutulmasını bekliyor. Tarihsel ve güncel arasındaki bağ arayışı için çok isabetli bir başlangıç noktası belirlemiş paneli planlayanlar. İsabetli bir belirleme olmuş olmasına ama bir eksiği var; Kadıncık Ana üzerine (Rıza Aydın’ın küçük broşürü dışında) ilk ve tek ayrıntılı araştırma olan “Yol Kurucusu Kadıncık Ana” kitabım ve ben yok sayılmışız. Üstelik 17+ Alevi Kadınlar Gurubumuz tarafından etkinlik öncesi yapılan “razı değiliz” açıklamasıyla organizatörler uyarılmalarına rağmen bu “eksiklik” giderilmedi. (Açıklamaya şu linkten ulaşabilirsiniz: Twitter > https://tls.tc/jlt5u Facebook: https://tls.tc/Zi7sG)

Denebilir ki ne var bunda, araştırmayı siz yaptınız diye siz mi çağırılacaksınız? Eğri oturulsa da doğru konuşmak gerekirse öyle olmalıydı. Siz şayet Alevi kadınların görünmeyen emeklerini, varlıklarını konu edinen bir panel düzenliyorsanız, bir de bu panelin ismini “Kadıncık Ana’dan günümüze Alevi Kadının Yolculuğu” koyuyorsanız, 10 yıldan uzun zamandır tüm zamanını, emeğini, aklını, fikrini bu alana ayırarak Alevi kadınları güçlendirmek için dört kitap yazmış bir insanı ve emeklerini yok sayamazsınız, görmezden gelemezsiniz. Kadıncık Ana üzerine tek ayrıntılı araştırma olan kitabım bilinmiyor olabilir mi? İmkansız. Siz bu konuda bir panel hazırlıyorsanız mutlak bir araştırma yapmış olmalısınız. Bu hazırlık için günümüz dünyasında Google’a “Kadıncık Ana” yazdığınızda karşınıza çıkacak olan ilk kitap benim kitabımdır. Şayet “benim bu çalışmadan, bu kitaptan haberim yoktu” diyorsanız o zaman da panele hiç hazırlık yapmamışsınız demektir.

Kaldı ki panelin esas konusu olan “Alevi Kadınların Durumu” üzerine yapılan çalışmalara baktığınızda da benim kitaplarım, makalelerim, röportajlarım, panel kayıtlarımla karşılaşırsınız. Bu konu üzerine ilki 2014 yılında yayınlanan “Sır İçinde Sır Olanlar- Alevi Kadınlar” olmak üzere, “Yol Kadındır”, “Alevi Kadınlar – Vardık, Varız, Var Olacağız”, “Yol Kurucusu Kadıncık Ana” kitaplarını yayımladım. Türkiye’nin pek çok ilinde, Kıbrıs’ta ve Avrupa’da pek çok ülkede derneklerimizin düzenlediği panellere katıldım.

Ortada onca yıl yapılmış bir araştırma, verilmiş emek ve o emeğin ürünü olarak ortaya çıkmış ve Kadıncık Ana hakkında yazılmış tek kitap olarak Yol Kurucusu Kadıncık Ana kitabı varken bunu görmezden gelmek, yok saymak her şeyden önce emeğe saygısızlıktır.

Bunları kendimi methetmek için yazmıyorum elbette. Derdim Alevi kadınların yok sayılmasına karşı panel örgütlerken bu konuda emek veren, dirsek çürüten başka bir Alevi kadının emeklerinin yok sayıldığını kanıtlarıyla ortaya koyma istediğimdir. Böyle mi güçlendireceğiz birbirimizi? Böyle mi yurt olacağız birbirimize? Kadıncık Ana’dan günümüze Alevi kadını böyle mi var edeceğiz?

Anlıyorum, kimi konularda birbirimizden farklı yaklaşımlarımız var. Ama hani yol bir sürek bin birdi? Siz küçük iktidar alanlarınızda kendinizden farklı olanı böyle yok saymaya, yok etmeye çabalarken nasıl siyasal İslam’ın Aleviliği yok etmesine karşı duracaksınız?

Bir feminist olduğumu her yerde ve her zaman göğsümü gere gere ifade ettim. Çünkü kadınları kurtaracak olanın feminizm olduğuna inanıyorum. Alevi kadınlar üzerine çalışmalar yapmaya başladığımda da feminist metodolojiyi kullandığımı hep belirttim, saklamadım. Bundan dolayı ilk andan itibaren Alevi camia içerisinde hedef durumuna getirildim, dışlandım, ötekileştirildim. Hatta bu paneldeki kimi konuşmacılar tarafından küçümsenmeye çalışıldım. Oysa şimdi sevinçle ve gururla görüyorum ki Alevi kadınlar arasında serpiştirdiğim özgürlük tohumları yeşermeye, on yıllı aşkın emeğim karşılığını bulmaya başlıyor. O zaman “Aleviliğe feminizmi sokuyor” diye eleştirenler ne mutlu ki şimdi feminizmin kadınlar için kurtarıcı bir perspektif sunduğunu yavaş da olsa kabulleniyor.

İlk zamanlar fikirlerimi, feminizmi küçümseyenler bugün panel kürsülerinden isim vermeden, kaynak belirtmeden benim fikirlerimi, benim araştırmalarımı anlatıyorlar. Panelin her iki konuşmacısı da konuşmalarının çok büyük kısmında Yol Kadındır kitabım ve Yol Kurucusu Kadıncık Ana kitaplarımdan alıntılar yaptılar, oradaki örnekleri kullandılar. Ancak sunumlarında tek bir kez bile adımı geçirmemeye özen gösterdiler. Doğrudan Alevi kadınlar üzerine çalışmayan kimi araştırmacıların ismini zikrederken benim adımı ve kitaplarımı zikretmekten itinayla kaçındılar.

Akademik camiada çok mustarip olunan bir durumdur intihal. Başkasının ifade, buluş veya düşüncelerini kaynak göstermeksizin kendisine aitmiş gibi kullanması anlamına gelir “intihal.” Türk Dil Kurumu sözlüğünde “aşırma” kavramıyla daha doğrudan tanımlanır bu sözcük. Konuşmacılardan birinin sosyal medya sayfasında da sabitlenmiş tweet olarak intihali eleştiren bir yazı dururken benim fikirlerimi kaynak göstermeden kullanmasının ne anlama geldiğinin değerlendirmesini ben sizlere bırakıyorum. İntihal sadece akademide olmuyor demek ki, intihale karşı olduklarını söyleyenlerin bizzat kendisi intihalci olabiliyor.

Olsun, varsın kaynak göstermesinler, yeter ki bu fikirler yayılsın kulaktan kulağa. Yeter ki Alevi kadınlar eşitsizliğe karşı verdikleri mücadelede kendilerini güçlendirecek bu tarihsel bağlar ve güncel perspektiflerle buluşabilsinler…

Anti-feminist etkiler sürüyor

Her ne kadar çok yol alınmış olsa da Alevi kadınlar arasında ve genel olarak Alevi kurumlarında anti feminizmin etkisi sürüyor. Eşitsizliğe, baskılara, yok sayılmaya karşı öfke bunu yapan erkeklere ve erkek egemenliğine yöneltileceğine, bu durumu açıkça ortaya koyan Alevi feministlere, feminizme yöneltilmek isteniyor.

Elbette Alevi kadınların tamamı feminist olmak zorunda değil. Ama kadınların eşitliği için mücadele iddianız varsa o zaman anti-feminist olamazsınız. Feminizmi eleştirebilirsiniz, feminist kavramları ve hatta yöntemleri doğru bulmuyor olabilirsiniz ama anti-feministlik yapamazsınız. Çünkü feminizm dil, din, ülke, sınıf fark etmeksizin tüm kadınların eşitliğini ve özgürlüğünü hedefleyen paradigmanın adıdır. Anti-feministlik yaparsanız, feminizmin savunduğu ilkelere karşı duruşu güçlendirirsiniz ancak.

Bunu nereden mi çıkartıyorum, tabi ki Alevi Bektaşi Federasyonu Kadından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Elif Keleş O. imzasıyla kamuoyuna yapılan açıklamadan. Açıklamanın “Amacımız ‘cins’ değil ‘can’ olmaktır” bölümü feminizmin kadınları kadın olarak, kendileri olarak güçlendirmeyi esas alan bakışın tam tersini savunuyor. Kadınların (Alevi de olsa) erkekler tarafından eziliyor, baskı altında tutuluyor, sömürülüyor, şiddete uğruyor olduklarını söylemekten kaçınıyor. Işığı bu eşitsizliğe tutarak gerçek anlamda eşitlik sağlanana kadar erkek egemenliği ile ve bunu uygulayan erkeklerle mücadele etmeye değil, “Can olmanın” mevcut demagojik söylemine teslim olmaya çağırıyor. Elbette hepimiz “Can” olalım, ama “cinsiyet eşitliği” sağlanmadan nasıl olacak bu iş? O yüzden Alevi kadınları güçlendirmek için “Alevi Bektaşi Federasyonu Kadın Meclisi” kurma kararını alırken yapmamız gereken cinsiyet kimliğimizi silikleştirip eşitsizliklerin üstünü örterek yeniden üretilmesine katkı sağlamak değil, bunlarla yüzleşerek ve hesaplaşarak eşit cinsiyetler olarak Can’da Bir olmaktır.

Hepimizin ve her şeyin Bir’in parçası olduğu fikrinin temelleri üzerinden yükselen Aleviliğe göre kadın ve erkek diye adlandırdığımız her iki cinsiyet Bir’in parçasıdır. Bir’den gelmiştir. Her iki cinsiyet aynı kaynaktan doğduğu için eşittir, Bir’dir. Aralarında eşitsizlik ya da herhangi bir hiyerarşi bu nedenle olamaz. Kadın ve erkek yani iki cinsiyet kendilerini, varlıklarını inkar ederek değil, Bir’in parçası ve eşit oldukları için Can’dırlar. Can olmak sonuç metnindeki gibi cinsiyetleri yok sayarak değil, kadın ve erkeğin eşit var oluşunu sağlayarak gerçekleştirilebilir. Sonuç metninde söylendiğinin aksine “cinsiyet” eşitliği olmadan Can olunamaz. Can, cinsiyetin alternatifi değil, Bir’liğidir.

“Yok”un içinde yok sayılmak

Biz Aleviler yüzyıllardır bu topraklarda ya yok edilmek ya da yok sayılmak istendik. Hele ki Alevi kadınlar “Sır içinde sır oldu” deyim yerindeyse. Hepimiz buna isyan ediyorken yanı başımızdakini yok saymak neyin nesidir?

“Bu paneli düzenleyen arkadaşlarımızın bu alanda en çok kelamı üreten, hatta varlığını tam olarak bu konu üzerine nakşeden 17+ Alevi Kadınları, bizlerin ürettiklerini görmezden gelmelerini Hakkça, adilce, kızkardeşçe görmüyoruz.” diyerek hatadan dönülmesi çağrımıza verilen cevap bir kez daha “yok sayılmak” oldu ne yazık ki.

17+ Alevi Kadınlar Grubunun eleştiri yazısı sosyal medyada paylaşılınca panelin organizasyonundan olmayan ama panelde görevli olan bir kadın arkadaşımız grubumuz üyelerinden iki kişi ile telefonda görüştü. Her iki kişiye de organizasyonun sorumlusu olan Elif Keleş’in kendilerini arayacağını iletti. Ancak ne arayan oldu bizleri ne de soran.

Yok sayma, ötekileştirme, sansür bu kadarla da sınırlı kalmadı. 17+ Alevi Kadınlar Grubumuz ve ben panele davet edilmediğimiz için o salonda yoktuk. Fikirlerimiz, önerilerimiz kürsüden dile getirildi ama biz yine yok sayıldık paneli organize edenlerce.

Kürsüden yapılan Hace (Hacı değil!) Bektaş-ı Veli Anma Etkinliklerinin isminin bundan böyle “Hace Bektaş ve Kadıncık Ana Anma Etkinlikleri” şeklinde değiştirilmesi önerisi yıllardır 17+ Alevi Kadınlar tarafından dile getirilmekteydi. Sadece festivalin isminin değiştirilmesini değil, Kadıncık Ana evinin restorasyonunu ve Hacebektaş ilçesinde Kadıncık Ana heykeli yapılmasını da önermiştik. Oysa organizasyon sahipleri bu evveliyattan bahsetme gereği duymadan tamamen kendi fikirleriymiş gibi sunuyorlar bütün bunları.

Yeri gelmişken Alevi kadınların acil ve önemli hedefi Kadıncık Ana adıyla kadınlar hakkında yazılan kitapların, deyişlerin, cem kayıtlarının vb yer alacağı kadın kütüphanesi kurmak olmalı. Siyasal İslam’a ve asimilasyona karşı resmi tarihle değil, hakikati bilen ve onun izinden giden hakikatçilerin ürettikleri ile mücadele edilebilir. Türk İslamcı resmi tarihin çizdiği Kadıncık Ana/Hacı Bektaş portresi ile Yol Kurucusu Kadıncık Ana kitabımda ortaya koyduğum Kadıncık Ana/Hace Bektaş arasındaki fark bunun güzel örneklerindendir. Yol kurucusu Alevi erenler isimlerine, eşitlikçi var oluşlarına dek asimilasyon politikalarınca başkalaştırılmış Türk İslam resmi tarihçiliğinde. Böyle büyük tehlikelere karşı mücadele ederken kendimize ait bilgileri üretmek yetmiyor, o bilgilerin aynı yerde toplanması, ulaşılabilir olması acil ihtiyaçlardan.

Rıza şehrine nasıl ulaşacaksınız?

Rıza şehrine ulaşmak için ya da rıza şehrini kurmak için her şeyden evvel canların birbirlerinden razı olmaları gerekiyor. Rızalık almaları gerekiyor. 17+ Alevi Kadınlar Grubu olarak ve ben şahsen bu örgütlü sansür, ötekileştirme ve yok sayma karşısında razı olmadığımızı açıktan söyledik söylüyoruz.

Hemen bir kol mesafenizde duran biz sizden razı değilken rızalık şehrine nasıl ulaşabileceksiniz? Aynı alanda, aynı mekanlarda, aynı toplum için mücadele veriyoruz. Hiç mi karşılaşmayacağız? O zaman da görmezden mi geleceksiniz? Önerilerimizi, fikirlerimizi alıp bizi yok mu sayacaksınız?

Öyle de yapsanız biz Alevi kadınları güçlendirmek eşit ve özgür canlar yapmak için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz. Doğru yaptıklarınızın yanında (Alevi Bektaşi Federasyonu Kadın Meclisi kurma kararınız gibi) yanlış yaptığınızda karşınızda olacağız. Çünkü çok iyi biliyoruz ki bir kadın dahi özgür değilse hiçbirimiz özgür olamayız. Erkek egemenliği hayatın bütün alanlarından sökülüp atılmadan cinsiyet eşitliğine ulaşamayız. Sitemimiz de, isyanımız da, eleştirilerimiz de bundandır!

17+ Alevi Kadınlar olarak şöyle demiştik açıklamamızda: “Hace Bektaş-ı Veli ‘Yolumuz; ilim, irfan ve insanlık sevgisi üzerine kurulmuştur’ der. Biz 17+ Alevi kadınlar olarak, yola ikrar vermiş, toplumumuza önderlik etmeye soyunarak bu paneli hazırlamaya soyunmuş canlarımızın ilime, irfana ve insanlık sevgisine sahip çıkma konusunda eksik davrandığını düşünüyor ve bu hizmetlerinden razı olmadığımızı tüm Alevi Kadınlara duyurmak istiyoruz. Biliyoruz ki ‘Yol Cümleden Uludur’ ve Yol aşkına verilen hizmetlerimiz zayi olmaz, bugün olmazsa yarın mutlaka Hakk yerini bulur.”

Ne kadar kaynağından koparılmaya, inkar edilmeye, yok sayılmaya çalışılsa da söz ağızdan çıktı, fikir kağıtlara döküldü, o kitaplar yazıldı. Hakikat kimseye minnet etmeden gök kubbenin altında hak ettiği yeri alacaktır.

Kadıncıl aşk ile…

21.08.2023

 

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Yazarın diğer makaleleri