“Kerbela’daki gibi”

Ya Hak, ya Muhammed, ya Ali.

Alevilik tarih tartışmalarında ana meselelerden biri, yaşayan Aleviliğin ciddi anlamda görülmemesi ile ilgilidir. Eğer gezdiklerimiz ve gördüklerimizle bir kıyaslama yaparsak, bugün muharremin 10. günü, Hüseyin’in şehit edildiği, Hakk’a yürüdüğü gündür ve acının en derin yaşandığı gündür. Ama Alevi toplumu bugün bu acıyı yaşamıyor, hissetmiyor. Özellikle metropollerde özünü kaybetmiş, şeklin egemen olduğu bir atmosferde anılıyor.

Acı, acını yaşamak, hissetmek psikolojide bile bir direniştir. Yaşamın yeniden başlamasına vesile olan bir unsurdur. Dövdüğünüz bir insan yere düştüğünde, siz onu tekmelediğinizde, dövdüğünüzde onun döktüğü gözyaşları, attığınız tekmelere karşı direncidir. Güçsüzlüğünü güce çevirme, zulme karşı direnişidir. Tekrar ayağa kalkmasının enerjisidir.

Kerbela da, Alevilerin direncidir, direnişidir. Tekrar tekrar düştüğü yerden kalkma iradesidir. Alevilerin direnci gözyaşlarıyla örtülmüştür, kanla bezenmiştir. Ve Alevi toplumunun bugüne gelmesindeki ana temel dayanak, Mekke’den çıkıp Kufe’ye doğru bir yol alışın hikayesidir. Bir özgürlüğe yürüyüşün hikayesidir. Başkaldırının destansı anlatımıdır. Tıpkı Dersim’in dağlarında, Maraş’ın Nurhaklarında, Diyarbakır zindanlarında, Hakkari’de, Cilo’da, Zagroslarda başlatılan o özgürlük yürüyüşü gibi bir özgürlük yürüyüşüdür. Deniz’in, Mahir’in, İbo’nun başlattığı özgürlük yürüyüşü gibi bir özgürlük yürüyüşüdür. Mazlum gibi bir başkaldırıdır. Gazi, Gezi direnişidir. Siz onu oradan alıp koparamazsınız. Kerbela, bugün tümüyle üst üste oturan bir mücadelenin, ezen ve ezilenlerin kavgasının mirasıdır. Beslendiği bir kaynaktır.

Öyle ki; bugündür. Hüseyin, Kerbela’ya geldiğinde devasa ordularla karşılaştı. Kimisi 30.000 kişi diyor, kimisi 10.000 kişi, kimisi 3.000 kişi; fark etmiyor. Ancak karşısında duran kafilede 100 kişi vardı ya da 72 kişi deniliyor. 72 kişi de 72 millete istinaden söyleniyor. Sonuçta Hüseyin’in yanında kadınların, çocukların içinde olduğu 100 kişi, 150 kişi var. Bu devasa ordu karşısında o 100, 150 kişi boyun eğmiyor. Aynı zulmün kol gezdiği Diyarbakır zindanlarında boyun eğmedikleri gibi. Seyit Rıza’ların biat etmediği gibi. Milyonluk NATO ordusu karşısında diz çökmedikleri gibi. Bu hikaye, basit ve sıradan bir olayın yansıması değildir. Bu, binlerce yıllık bir direniş sürecinin kendisidir. Teslimiyete karşı, bedeni ile zafere yürüyüşün hikayesidir.

Ali Asker’dir. Kerbela’da ne oluyor? Hüseyin avuçlarının içinde altı aylık Ali Asker’i kaldırıyor ve “Bir damla su verin çocuğa” diyor. Zalimler onu oklar ile orada öldürüyorlar. Fırat’ın kıyısında Ali Asker’e su vermiyorlar. Zalimin zulmü böylesine acımasızdır, böyle vicdansızdır.

Peki, biz Cizre bodrumlarını unuttuk mu? Cizre bodrumlarında o güzel insanlar, umut dolu bir yarın için biat etmeyen insanlar hangi mesajı gönderdiler? Bombalamadan önce çekilen son SMS neydi? “Su, heval su.” Dicle’nin kıyısında susuz bıraktılar, bombalarla, tanklarla, toplarla insanlarımızı öldürdüler. Aynı Kerbela’da yaptıkları gibi zalimce davrandılar. Yezit mirası ile katlimize ferman verdiler. Bitmedi; Kerbela’da erkekleri, eli silah tutanları tek tek katlettiler. Kadınlarımızı, çocuklarımızı çıplak develere bindirip Şam’ın köle pazarlarında sattılar. Bu bir hikaye, çirok değildir. Gözümüzün önündeki gerçeğin ta kendisidir.

Şengal’de IŞİD, onun ortakları gözlerimizin önünde katliam yapmadı mı? Kadın, erkek, yaşlı, genç, çocuk demeden bizleri öldürmedi mi? Öldürmedikleri kadınlarımızı, kızlarımızı aldılar, binlercesini işkenceler ile Rakka’ya taşımadılar mı? Ve onları Rakka köle pazarlarında dünyanın dört bir yanına satmadılar mı?

Bu nedenle Aleviler, Hüseyin’in direncine, mücadelesine sahip çıkarak bir direniş gösteriyorlar. Hüseyin’i öldürdüler, 72 kişiyi öldürdüler Kerbela’da. Peki, bize bu hikayeyi kim anlattı? Kerbela’nın hikayesi kimin hikayesidir? Hüseyin orada direndi, Ali Asker’i kaldırdı, oklarla Ali Asker’i öldürdüler. Hüseyin meydana geldi, onu tek tek yenemeyeceğini anlayanlar, binlerce ok fırlatarak Kerbela meydanında onu şehit ettiler. Korkakça, kalleşçe.

Kim anlattı bize bunu? Kimden miras kaldı bu anlatımlar? Evet, orada yaşananları bir kadın anlattı. Zeynep. Öz güzel kadın, o yiğit kadın, o uslanmaz bir direnişin sözcüsü olarak anlattı, aktardı, iliklerimize kadar işledi. Ve o direnişin yükünü Zeynep sırtladı, taşıyıp nakşetti tarihe. O Zeynepler, Rojava’daki kadınlar oldular. IŞİD zulmüne karşı zaferi örgütlediler. Yezit’in zulmüne boyun eğmediler.

Onun içindir ki; bu hikaye bizim hikayemizdir. Dünden kalmış, unutacağımız bir hikaye değildir, bugün içinde olduğumuz dönemin kendisidir. Bu nedenle zalimler, Kerbela direnişinde var olanlara ve bize direnişi hatırlatanlara her zaman saldırdılar, saldırıyorlar. Aleviliğin asimile edilmek istendiği yer Kerbela’dır. Hüseyin’dir. Ali’dir. Zalimler ve onun etrafında pervane olmuşlar kılıçlarını ilk Muhammed’e çektiler. Kerbela’ya meydana gelmeden bir “yetim” gibi Muhammed’i devirdiler. Muhammed’i devirenler kılıçlarını Ali’ye çevirdiler. Şimdi Kerbela meydanında yezit ordularının saflarında Hüseyin’in karşısında durup biat istiyorlar.

Hatırlatalım, 1.400 yıllık bir direnişin bayrağıdır Hüseyin. Mazlumlar için dalgalanıyor halen Kerbela meydanında. Haydar. Bu tarih, binlerce yıllık acılarımızın, direnişimizin bir yansımasıdır. Kimse bu hikayemizi küçümsemesin. Aklımızla dalga geçmesin. “İslam’ın, Müslümanların zulmünden kaçtılar da kendilerine Aleviyim, Ali’nin taraftarıyız diyerek zulümden kurtuldular.” diyenler dönüp bir bakın, Ali’nin arkasında duranların ödülü mü vardı? Bunu deyince ölümden, zulümden mi kurtuldular? Onlar da öldürülmedi mi? Katledilmedi mi?

Yalanın arkasına sığınmamak gerekiyor. Biz bir yalanın arkasına sığınmıyoruz. Bakış açımızı değiştirmek istiyorlar. Bize “Kerbela gibi bakmayın” diyorlar. “Kerbela’daki insanlar gibi bize bakmayın” diyorlar. Mazlumların hikayesini unutun, Sünni bir pencere açıp oradan okuyun dünyayı” diyorlar. Kimin gibi bakmamız gerektiğini söylüyorlar? Yezit gibi bakmamızı istiyorlar. Çünkü Yezit, kendini bilmezliğin temsilcisidir. Hadsizliğin, yalanın, dolanın, fitnenin temsilcisidir. Buna oynuyorlar. Bundan besleniyorlar. Biz Aleviler de diyoruz ki; Kerbela’da durduğumuz gibiyiz. Zeynep’e verilmiş sözümüz, Hüseyin’e verilmiş ikrarımız var. Bundan ürküyorlar, bundan korkuyorlar.

Aleviler Kerbela direnişi ile, Kerbela’daki yaşanan zulmü tekrar tekrar hatırlatarak, nesilden nesile aktararak, bu acıyla ayaktadır. Kimse kusura bakmasın. Kitap okumakla, oturduğu yerden felsefi analizler yapmakla Alevi toplumunun gerçekliğini anlamak mümkün değildir. Yaşayan Aleviliği göreceksin, onların kabulüne layık olacaksın. İşin şekli ile meşgul olmayıp, bu coğrafyanın gerçeğini görüp, ondan utanmayacaksın.

Bilinmelidir ki; Alevilerin yüzlerce, binlerce yıldır bugüne getirmiş olduğu deyiş ve nefesleri onu yüz yıllarca beslemeye yetecek güçtedir. Hepsi acı ile örülmüş, direnişe dairdir. Kim ki bu coğrafyada ayağa kalkmış ise bunlarla başlamıştır. Sazın tınısı mücadelenin sesi olmuştur. Hepsi mazlumların dilindedir. Seyit Rıza’nın dilindedir. Seyit Rıza Dersim’in generalidir, yüreğidir. “Evladı Kerbela”dır, sonuna kadar Kürttür, Alevidir, direnişçidir. “Biz korkuyu Kerbela’da bıraktık” diyen Hüseyin İnan’ın dilindedir. Kerbela eski değildir, geçmişte kalmış bir olay değildir. Kerbela bizim acımızdır. Kerbela, Lice’dir. Kerbela, Cizre bodrumlarıdır. Kerbela, Maraş’tır, Çorum’dur, Sivas’tır. Kerbela, direnişi, boyun eğmeyenleri temsil eden cümledir. Mazlumun direnişinde yaşamaya devam eden, kendimizi ifade ettiğimiz en kısa yoldur, en kısa cümledir. “Kerbela’daki gibi” dediğinizde, karşıdaki kişi ne demek istediğinizi anlar. Hiç uğraşmanıza gerek yoktur. Simgeleşmiş tarihsel olaylar ve tarihsel kimlikler, insan hafızasında bir davranış biçimini de belirler. Bugün Alevi toplumu, tarihi boyunca bu davranışı simgeleştirerek bugüne kadar getirmiş ve hala bu şekilde devam etmektedir.

Aşk ile…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Yazarın diğer makaleleri